Güncelleme Tarihi:
Sıradışı bir restoran… Ama sizin için değil; bu restoranın müşterileri akbabalar. Geliyorlar, yemeklerini keyifle yiyip gidiyorlar. Türkiye’nin akbabalarıyla tanışma fırsatı Bolu’da sizi bekliyor.
Kuş gözlemcisi ve doğa koruma çalışmalarının içinde yer alan uzman arkadaşlarım, dünyada örnekleri olan ‘akbaba restoranını’ Türkiye’de de açma fikrini ortaya attığında ilk karşı çıkanlardan biri bendim. Kendimce iki sağlam nedenim vardı. Birincisi bu yolla hayvanların doğasının değişeceğiydi. Örneğin, bahçemdeki kedileri düzenli olarak beslediğimden av yeteneklerini neredeyse tamamen yitirdiler.
İkinciyse, bu yolla işin biraz kolayına kaçıyor olacaktık. Çünkü bu karizmatik kuşların yaşam alanları besin kaynaklarıyla birlikte büyük bir hızla yok oluyor. Akbaba restoranı bölgede bu canlılar için besin sorununu büyük ölçüde çözecek hatta bu nedenle sayıları belki de artacaktı. Bu da esas meseleyi görmemizi engelleyecekti. Yani kuşların hızla azalmasına neden olan yaşam alanlarının kaybı, zehirlenme, canlı çeşitliliğinin azalması gibi ciddi sorunları unutacaktık.
Akbaba restoranı, iki yıl süren tartışma ve hazırlık çalışmalarının ardından, 1 Eylül 2012’de, yani Dünya Akbabalar Farkındalık Günü’nde, BM Küçük Destek Programı (UNDP GEF-SGP) kapsamında faaliyete başladı. Bolu’nun Dörtdivan ilçesi Sorkum Köyü yakınındaki mekânı istediğiniz zaman gidip görebilirsiniz.
AKBABALARA BELEŞ
Mekânda her şey akbabaların zevkine göre. Yemeklerin bırakılacağı yerler, kaya ve kütükler yerleştirilerek akbabaların hoşuna gidecek şekilde tasarlandı. Restorana gelen akbabalar bu ‘özel’ masalara tüneyip yemeklerini yiyor. Peki bu restorana yemekler nereden mi geliyor? Bu iş için valilik, kaymakamlık, emniyet, jandarma, milli parklar, özel sektör, fotoğrafçılar, kuş gözlemcileri ve belki de daha önemlisi bölge halkı ve çocuklar el ele vermiş durumda. Bu eşine az rastlanır koalisyon, bilgilendirme çalışmalarıyla kuruldu. Önce bölgedeki 50 tavuk çiftliği ile anlaşıldı. Fazla yemekten ölen veya nakliye sırasında telef olan tavuklar bu restorana getiriliyor. Dahası, bölgede ölen inek, koyun ve daha ne kadar hayvan varsa elbirliği ile buraya taşınıyor.
Akbabalar memnun. Türkiye’de görülebilen dört akbaba türü de bu restorana uğruyor ve restoranın akbabalar arasındaki şöhreti her geçen gün biraz daha artıyor. Öyle ki, projenin emektarlarından, doğa korumacı Burak Doğansoysal, ‘yaşayan dinozor’ da diyebileceğimiz dört sakallı akbabanın restoranı ziyaret ettiğini büyük bir heyecanla anlatabiliyor. Zira bu devi görmek hem sayısının azlığı hem de insanın yolunun geçmediği yerleri yaşam alanı olarak tercih etmesi nedeniyle oldukça zor. Bunun dışında restoranın müdavimleri arasında kara, kızıl ve küçük akbabalar var. Bazı günler restorandaki kara akbaba sayısının aynı anda ellinin üzerine çıktığı oluyor.
YEMEK DÜZENİ SABİT
Akbabaların restoranda yemek yeme düzeni, doğaları gereği katı bir şekilde işliyor. Sofraya her daim ilk kara akbaba oturuyor. Çünkü bir leşin derisini yırtıp delebilecek gaga sadece onda. Bu yüzden deri ve sert kısımları yeme görevi kara akbabanın. Kızıl akbaba iç organları yiyor. Boynu bu nedenle tüysüz ve diğerlerinden daha uzun. Küçük akbaba kemiklerin üzerinde kalan küçük et parçacıklarını yiyor. Sakallı akbaba ise içindeki ilik nedeniyle sadece kemikleri yiyor. İki yıldır restoranı ziyaret eden akbabaların, fotoğrafçıların ve ziyaretçilerin sayısı her geçen gün artıyor (Mekânda fotoğraf çekme ve gözlem istasyonları var).
Kısacası, yanılmışım. Hatta iyi ki yanılmışım. Proje, akbabaların doğada yaşadığı sorunların çözülmesine engel olmak şurada dursun onları ve yaşam alanlarını korumak yönünde geniş bir katılım ve duyarlılık oluşturdu. Ayrıca kurduğu güvenli besin sistemiyle zehirlenerek ölme risklerini azalttı. Doğaya gerçekten yaklaşmak istiyorsanız, akbabaları yemek yerken görün. Aklınızdan çıkmayacak.