Güncelleme Tarihi:
◊ 50 yıllık birikiminizi yazıya dökmeye nasıl karar verdiniz?
- O kadar şey biriktirdim ki bu verileri cebimde saklı tutmak istemedim. Zaten zaman zaman olayları yaşadıkça kamuoyuyla bazı konuları paylaşıyorsun. Anlattığımda da hep ilgi görüyordum. Çok hızlı bir trafik içinde 50 yılımı tamamladım. Gerçi son 5 yıldır ritmimi başka yönlere çevirdiğim, menajerlik ve konser organizasyonunu bıraktığım için artık zamanı geldi dedim ve yazmaya niyetlendim. Hem Tarkan hem de Sezen Aksu’yla çalıştığım dönem onların mentorluğunu da yapan, benim de her zaman danıştığım, Galatasaray Lisesi’nden abim vardı; Üstün Barışta. O bana 2000’li yılların başında “Ahmet artık zamanı geldi, 40 yılın dolmak üzere. Artık yaşadıklarını kitaba dök” dedi. Karşılıklı sohbetlerle aslında bir kitabın nasıl kaleme alınması gerektiğine dair iskeleti oluşturmuştuk. 2014’te karar verip ciddi anlamda başladım. Yazdım ve bitti. Sevmedim, hepsini sıfırdan tekrar yazdım. Pandemi döneminde tamamladım.
◊ Kitabın adı San: Hiçbir Şey İmkansız Değildir. Sizin için imkansız denen bir şey yok mu?
- Hiçbir şeye imkansız gözüyle bakmam. Çünkü paranın gücü bir yerde tıkanıyor. Onun için en önemlisi psikolojik sermaye. Benim psikolojik sermayem çok güçlü. Ondan çok zenginim.
UÇLARI BİRLEŞTİRDİM
◊ Nasıl bu kadar güçlüsünüz?
- Yıllar... Herkesin yaşadıkları paralelinde kendini geliştirmesine bağlı. Kimisi bankada para biriktirirken, ben psikolojik sermayemi biriktirmişim. Kitabı yazarken birikimlerim bedeller sonucu oluştuğu için cebimde kalmasın dedim. Kendini boşlukta hissedenler, hayattan, başarısızlıktan bıkanlara, yapmak istedikleri hayalleri gerçekleştirmeye yönelik adım atmak için beş bin sefer düşünenlere bir yol göstermesini amaçladım. Kitapta öyle hikayeler var ki bırakın filmi, kaç bölümlük dizi çıkar...
◊ Türkiye’de yüzlerce organizatör ve menajer var ama akla ilk siz geliyorsunuz. Bu nasıl oldu?
- Yaptığım işler hep ilk ve farklı işlerdi. İlk, farklı ve özel bir şey yapınca ister istemez dikkat çekiyor. Çok iş yaparsan, önemli starlarla çalışırsan ister istemez ne kadar kamera arkasında olursan ol ismin anılmaya başlar. Bununla birlikte markalaşmaya doğru gidersin. Tercihim markalaşmak değildi ama markayı oluşturup markanın maddi değerini artırmak yerine ben ismim üzerinde devamını tercih ettim. 500’e yakın dünya starıyla organizasyonlar yapınca ister istemez Ahmet San adı marka oluyor. Yoksa yaptığım iş organizasyon. Yalnız konser değil iş organizatörüyüm. Uçları birleştiren biriyim, hangi dalda olursa olsun.
HİÇBİR SANATÇIYA “BENİMLE ÇALIŞ” DEMEDİM
◊ Kitapta “teklif ediyorsam ret cevabını almak tarzım değil” diyorsunuz. Hiç reddedildiniz mi?
- İş bazında reddedilmedim çünkü ben hiç kimseye direkt teklifte bulunmadım. Hele menajerlikte hiçbir şekilde bir sanatçıya “benimle çalışır mısın” demedim. Hep sanatçılar beni aradı. Yabancı sanatçılarda ortamı yaratıp yeşertip burada iş yapılabileceğini gösterdim. Teklif ortamı oluşturdum. Ya aynı anda karşılıklı istekle oldu. Elizabeth Taylor gibi bir Hollywood starından Kevin Costner’a veya Michael Jackson’a varıncaya kadar birçok dünya starı için hep teklif oluşturdum, teklif vermedim.
◊ Kitapta yer verdiğiniz isimleri neye göre belirlediniz?
- 50 yılda 10 bin etkinliğe imza attım. Bunların hepsini 200-300 sayfaya sığdırmam mümkün değildi. Ben genel anlamda ana konuları belirledim. Seneler boyu ilerleme sistemine göre o senelerin en çarpıcılarını değerlendirdim. Özellikle 93 sonrası Türk sanatçı menajerliği yaparken Tarkan’dan Kenan Doğulu’ya, Burak Kut’tan Sezen Aksu’ya 10 değerli arkadaşımın işlerini yönetirken o kadar olaylar yaşadım ki... Ama hiçbir zaman sansasyon olsun diye bu kitabı yazmadım. Ana noktaları ele alan olaylara değindim ve Türkleri de fazla işlemedim zaten.
TÜRKLERLE ÇALIŞMAMA KARARIMI EMRAH İLE BOZDUM
◊ Mesleğe başladığınızda ilk çalıştığınız kişi kimdi?
- Christian Adam. Belçikalı bir şarkıcı. Türklerden de ilk Emrah’la çalıştım. Daha “Küçük Emrah” zamanıydı. Ne yapacağını bilmediği için o dönemin ünlü organizatörü Hasan Bora vasıtasıyla gözümü Emrah’a diktim. Çünkü hem genç hem de önemli özellikleri olan biriydi. 73’lerde Türklerle çalışmama kararımı 80’li yılların sonunda Emrah ile bozdum.
◊ Neden öyle bir karar almıştınız?
- Profesyonel değiller. Benim ilk tanıdığım Türk sanatçılar Zerrin Özer ve Nükhet Duru oldu. Yönetilebilir olmadıklarını anladım.
◊ Neden yönetilebilir değiller? Egolar mı baskın geliyor?
- 10 lira kazanılıyorsa “9 lirasını ben almalıyım” diyorlar. Bunun haricinde sanatçının kariyerini yönetmen için kariyer planı yapmalısın ama o dönemde sanatçıların çalışma yeri gazinolardı. 10 tane gazino patronu vardı. Onlar karar veriyordu kimin sahneye çıkacağına.
◊ Şu anki olumsuzluklar neler sizce sektörde?
- Olumsuzluklar değil de şartlar farklı. Ben bu dönem menajerlik yapsam başarılı olur muydum emin değilim. Her şey zamanında güzel.
TARKAN ÇOK FARKLI PLATFORMDA OLABİLİRDİ
◊ Çalışmaktan en keyif aldığınız ve en zorlandığınız ünlü isim kimdi?
- Ben 10 Türk sanatçıyla çok iç içe çalıştım ve mesleki kariyerlerine büyük katkıda bulunduğuma inanıyorum. Onlar da biri hariç hepsi bana inandı. O biri de çok sonra farkına vardı. Daha geniş pencereden bakabildi. Benden sonraki yıllarıyla kıyaslama imkanı oldu.Onun için hepsiyle mesleki kariyerlerine büyük katkıda bulunduğuma inanıyorum.
◊ Size inanmayan o bir kişi kimdi?
- Tarkan tabii ki. Ben çalıştığım hiçbir isimden ticari ilişkiler nedeniyle ayrılmadım. Onlar için kurduğum hayal dünyalarına götüremeyeceğimi hissettiğim için Türk sanatçı menajerliğine son verdim. Bir de Türk sanatçıların hiçbiriyle sözleşme imzalamadım. Nedenini sorduklarında da yaptıkları hatalar bardağı doldurduğu ve taşırdığı takdirde onları istediğim an bırakabilmek için sözleşme imzalamadığımı söyledim. Ama çalıştığım tüm ünlülerle de dostça ayrıldım.
◊ Tarkan’la şu anda konuşmuyor musunuz?
- Ben herkesle konuşuyorum. Zaten 3-4 sene önce Harbiye’de herkesin huzurunda teşekkür etti bana. Demek ki bir şeyleri yaşamış ve görmüş. Her zaman çok başarılı olmasını istedim. Ama hepsi adına üzgünüm esasında. Dünyada çok farklı bir platformda olabilirlerdi.
FATOŞ BENİM ARKADAŞIMDI
◊ Yılmaz Güney film projenize değinmek isterim. Fatoş Güney ile film sözleşmesi konusunda yaşadığınız çatışma gündemde. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Ben dünyada çok önemli bir sinema ismi olan Yılmaz Güney’in esasında Türkiye’de hak sahipleri tarafından lüzumsuz sarılıp sarmalandığını düşünüyorum. Asla hak ettiği seviyeye götürülmediğini üzüntüyle görüyorum ama kendi problemleri. Fatoş benim arkadaşımdı, ailece de görüşürdük. Sözleşme imzaladık, parasını ödedim. Film çalışmalarına başladık. Kim ne diyorsa umurumda değil, hukuka intikal etti.
MICHAEL JACKSON’I GETİRMESEYDİM MESLEĞİ BIRAKACAKTIM
◊ Kitabınızı yazarken sizi en etkileyen hikaye hangisiydi?
- 1992’de “Michael Jackson Türkiye’ye geliyor” diye anons ettim. Sonra Michael Jackson gelip hastalanıp konsere çıkamadı. Akabinde hakkımda yaratılan şehir efsaneleri beni şoke etti.
◊ Başkası olsa belki mesleğe küsebilirdi ama bu durum sizi kamçılamış.
- Tabii, tercih meselesi. O dönemler yurtdışından takımlar getiriyordum. Ve turnuvalarını yapıyordum. Sevilla, Galatasaray gibi birkaç kulüp de turnuvaya dahildi. Sevilla’da Maradona oynuyordu. Naklen yayın haklarını satacağım turnuvanın. Bana dediler ki “ya Maradona gelmezse. Michael Jackson gelmedi ya.” Bunun üzerine dedim ki “Eğer Michael Jackson’ı bir daha getirmezsem bu mesleği yapamam.” 93 yılında Jackson’ı bezdirdim, Türkiye’ye gelmek zorunda hissetti.
SEZEN AKSU TİTİZ TARKAN DETAYCI
◊ Çalıştığınız ünlü isimlerin bilmediğimiz yönlerinden örnekler verir misiniz?
Sezen Aksu: Çok titiz.
Tarkan: Hata yapmaktan çok korktuğu için çok detaycı.
Julio Iglesias: Dünya umurunda olmadığı için hata yapmaktan hiç çekinmeyen, yaşından dolayı yapamayacağı işleri diline bile dolayan ve bundan da mutlu olan biri.
Burak Kut: Yapmak istediği şeyleri gerçekleştirirken hiç neticesine bakmaksızın taviz vermek istemez. Yaptığı işin normlarına ters bile olsa kendi inancından vazgeçmez.
Kenan Doğulu: Dünyanın en neşeli, en pozitif insanı.
Mustafa Sandal: Dünyanın en kaçık insanı.