Güncelleme Tarihi:
Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşüm çok konuşuldu ama her şey konuşulmadı. Danıştay’ın kararıyla hâkim olmadığımız bir nokta ön plana çıktı: bina sahiplerinin kendi kaderini tayin etme hakkı. Her şey hukuksal haklarının çiğnendiğini düşünen mülk sahiplerinin mahkemeye başvurmasıyla başladı (5366 Yenileme Yasası binasını restore etmek isteyen mülk sahiplerine bu hakkı tanır). Çetrefilli ve yıllara yayılan süreçte kimi tapu sahipleri pes etti kimisiyse davasından vazgeçmedi. İptal, yenileme, üst mahkemeler derken bugünlere gelindi ve Danıştay ‘kamu yararına değildir’ diyerek ‘yılan hikâyesine’ dönen dönüşümü iptal etti.
DİŞİMDEN TIRNAĞIMDAN ARTTIRARAK ALDIM
Ahmet Gün, 5 yıl önce yönetmeliğe uygun olarak binasını yenilemek için başvurduğunu fakat cevap alamadığını iddia ediyor. “Eğer bina sahiplerine yenileme hakkı tanısalardı ucuza kapatamayacak, kentsel dönüşüm bahanesiyle rant elde edemeyeceklerdi. Temel atmadan, davalık haldeyken m2’sine 2 bin TL ödeyip 7 bin $’a sattılar”. 440 tapu sahibinin çoğunun baskılara dayanamadığını ancak 160’nın mahkemeye başvurduğunu belirten Gün haklarının gasp edildiğini düşünüyor. “Bir mülk kolay mı ediniliyor? Karun kadar zengin değilim: Aksaray’da yedek parçacıyım, diğer tapu sahipleri gibi dişimden tırnağımdan artırarak mülk sahibi oldum.” diye ekleyen Ahmet Gün ‘mülklerini yok fiyatına satan ve mahkemeye başvurmayanların’ bir bardak soğuk su içmekten başka yapacakları kalmadığı düşüncesinde. Mezopotamya Çay Evi’nden Ercan Yılmaz da aynı görüşü paylaşıyor: “Danıştay’ın kararı hali hazırda satılan mülkleri etkilemeyeceğine göre halkın mağduriyetine deva olmayacaktır. Komple binayı 100 bin bilemedin 200 bin TL’ye alıp, bir daireyi 750 bin dolara sattılar. Aldatılansa mülk sahipleri oldu.”
Çukur Mahallesi muhtarı Maşuk Çıvak, evlerini ucuza satanlar için geç gelen bir karar olsa da diğer mahallelerin korunması için Danıştay’ın hükmünün olduğunu düşünüyor. “Evlerinden olan kiracılar, dönüşüme dâhil edilmemiş aşağı mahallelere taşındı. Doğma büyüme buralı insanların Tarlabaşı’nda yaşamaya devam etmek için aradığı çıkar yollardan biri de Çukur Mahalle.” Muhtarlıkta duyduğu şikâyetlerin başını ‘kiraların yükselmesi’ çekiyor sebepse halka göre Suriyeliler. ‘Savaştan kaçan insanların barınacak yeri olmasın mı?’ sorusuysa Tarlabaşılılar için ikinci planda. Çıvak “Kentsel dönüşümle beraber kiralar yükselmeseydi herkese yetecek yer olurdu, belki o zaman Suriyelilere kucak açılırdı” diye ekliyor.
FARELERİN CİRİT ATTIĞI SOKAKLAR
Tarlabaşı Toplum Merkezi Eylül 2006’dan beri kent yaşamına eşit katılımı sağlamak için çalışan bir sivil toplum kuruluşu. Mahallede ev ziyaretleri gerçekleştiriyor, kadın ve çocuklara yönelik atölyeler yapıyor. Merkezin çalışanı Nurgül Öztürk en çok duydukları şikayetin ‘hijyen ve güvenlik kalmadı’ olduğunu söylüyor. “Suriyelileri suçlamaksa çok yanlış buradaki asıl mesele yıkıntı haline dönen binalar ve dönüşümle yükselen kiralar. Farelerin cirit attığı sokaklarda kadınlar, çocuklarının oynamasını istemiyor. Yarı yıkık binalar, boşaltılmış mahalleler tekinsiz bir ortamı oluşturdu.” Öztürk’e göre yapılan ‘kentsel hafızayı silmek’. “Buranın çok kültürlü bir yapısı var fakat bu kültürün renk paleti olan kimlikler, ‘nezihleştirmek’ için dışlanıyor.” Öztürk için Danıştay’ın kararı ‘herkes için kent hakkı’ adına olumlu bir örnek.
KİMİN EVİNDEN KİMİ KOVUYORSUNUZ?
Kiracı Abdülkadir Büyük “kimin evinden, kimi kovuyorlar anlamıyorum” diye isyan ediyor. Terzilik ve devletten sakat bacağı için aldığı maaşla geçinen Büyük “İşim gücüm yıllardır burada ama beni evim dediğim yerde barındırmak istemiyorlar” diyor. Ev sahibiyle 10 yıldır bir hukuku olduğunu belirtip, “Mahalle dayanışması bizi yaşatıyor, yaşamayalım bunu mu istiyorlar? Kiram 500 TL, daha bu ayınkini ödeyemedim ama Allah biliyor ki ev sahibim kapıma dayanmadı” diye ekliyor. Abdülkadir Bey’in en büyük sıkıntısı yılan hikâyesine dönen dönüşümle döküntü haline gelen sokaklar: “Para kazanmak için değil de halk için iş yapsalar yılan hikâyesine döner miydi” diye soruyor ve “dönüşüm yüzünden boşaltılan binaların kokusundan sokakta duramıyoruz” diye ekliyor.
Mimar Korhan Gümüş durumun abesle iştigal olduğu düşüncesinde: “Yönetimler mahalleliye tercih hakkı bırakmayarak kentsel dönüşüme katmaya çalışıyor. İtiraz ettiklerinde sanki öyle kalmasından kamu yararını gözetmeyen dönüşüm değil de mülk sahibi sorumluymuş gibi, ‘böyle mezbelelik halinde mi kalsın’ lafının arkasına sığınılıyor.” Gümüş’e göre yalnızca piyasa mantığı ile gerçekleştirilen projelerin ötesine geçmek gerekli yoksa “Projelerin sağlıklı yapılaşmak gibi görünür amaçları olsa da, arkalarında başka bir işleyişin olduğu belli oluyor.” Korhan Gümüş, ‘bundan sonra ne yapmalı?’ sorusuna karşılık olarak, “Kentsel dönüşümde uygulama aşamasına gelmeden önce, demokratik bir işleyiş olmalı. Alternatifler tartışılmalı. Yönetimler kamusal işlevi yerine getirmeli: Kamu yönetimi müteahhitlerin değil semtte yaşayan insanları temsil etmeli ve bu karar örnek teşkil etmeli” diyor.