Güncelleme Tarihi:
En iyi prodüksiyonlu işin bile üç sene yaşadığı ekranda sizin yedinci sezonunuz. İnsanlar sizi neden bu kadar sevmiş olabilir?
Demet Evgar: Gündelik bir şeyi seyirlik bir hale getiriyoruz. Bir de bu çift ne olursa olsun birbirinden vazgeçmiyor.
Sosyal medyanın bu kadar yükseldiği, ilişkilerin fast food kıvamında yaşandığı günümüzde böyle aşklar kaldı mı?
D.E: Yaşanılan süreç insanlara yalnızlık getiriyor. Bunu önce fark etmiyorsun. Sonra bir acı hissediyorsun. Ardından bunun içinden tatlı bir şekilde çıkmayı beceriyorsun. İnsanlar zaten bunu tecrübe etmek için dünyaya geldiler diye düşünüyorum.
12 bin 500 skeç oynamışsınız. Günün sonunda ilişkiler adına çıkardığınız ders ne?
Emre Karayel: Bir anımı anlatayım... Bir gün rahmetli anneannemle arabada gidiyoruz. Gözlüklü, başörtülü bir kadın düşün. Işıklarda durduk, yanağından makas alıp biraz mıncıkladım. Karadenizlidir; “Ula ne yapıyosun. Millet almış gencecik oğlanı yanına, geziyor diyecek” dedi. Durdum asıl benim için derler; “Kaç yaşında kadını almış yanına geziyor” diye... Yani hikayenin özü şu; kadın 5 yaşında neyse 70’inde de aynı bakış açısına sahip.
D.E: Ben anlamadım bu hikâye ve bağlantıyı ya! Neyse benim çıkardığım ders kısmet.
E.K: Ee kısmette varsa öpülmek...
D.E: Bir de ilişkinin en önemli üçgeni, beraber eğlenebilmek, kafanda da birbirinin kuyusunu kazmamak, her gün ortak bir duygu paylaşıldığı için teşekkür etmek.
Bu öğretilerinizi kendi ilişkilerinizde uygulayabildiniz mi?
E.K: Her insanın anatomisi ve yaradılışı farklı. Bunu kodlayarak bir denklem üzerine oturtmak ve her insana, her ilişkiye uyarlamak mümkün değil. Yeni bir ilişkiye başlarken “Öğrendim” dediğin her şeyi unutarak yeniden başlıyorsun. Bu da hayatın sürekliliğini sağlıyor. Yani 12 bin skeç çekip bu işin piri olduk diyemeyiz.
Peki kadın ve erkek ilişkilerinde sizi en şaşırtan ne oldu?
E.K: Yapısal olarak farklı ama bir bütün olmaya çabalayan iki tuhaf yaratık. Bu yüzden hiçbir şeye şaşırmamak gerektiğini anladım.
Bir ilişkide kadın ve erkeğin rolü ne?
E.K: Tuvaletlerin kapısında işaretler vardır ya. Biri ok biri artı, onun gibi birbirinden farklı ama aynı amaca hizmet eden rollere sahipler.
İlişkisinde sorun yaşayan arkadaşlarınız destek almak için sizin kapınızı çalıyor mu?
E.K: O, 900’lü hatlara giriyor canım.
D.E: Benim de o kadar şuursuz arkadaşım yok.
Ama sizin için internet forumlarında yeni neslin Haydar Dümen’leri diyorlar?
E.K: Yok canım artık. Skeçlerin hepsi ciltli elimizde duruyor, ihtiyaç olursa sayfalarını çevirip yardım alıyoruz gibi bir durum yok.
AHLAKIMIZI TELEVİZYONU YASAKLAYARAK KORUYAMAYIZ
Ülkedeki siyasi gelişmeler skeçlerinizi nasıl etkiliyor?
D.E: Yasaklar onu zekice kullandığınız zaman fırsat yaratır. Bir volkan gibidir. Onun üzerine ne kadar baskı yaparsan baskı yaptığın yerden patlar. Eğer söylediğin ve rahatsızlık duyulan şey baskıysa veya adına ne dersen de bunun her hâlükarda bir kendini tamamlama ve tekâmül süreci olduğunu düşünüyorum. Ülkeye de bir kişi olarak bakarsak, o geçirmek zorunda olduğu süreci açığa çıkaracak olan şeyi yaşayacaktır. Bu durumla kavga ederek bir yere gelinmez. Yaşanacak ki o da kendi içindeki yeteneği başka bir yerden tetikleyebilme fırsatı bulsun ve bu onu bir üst seviyeye taşısın. Bu yüzden olan her şeye teşekkür etme taraftarıyım.
Şöyle sorayım baskılardan ne kadar etkileniyorsunuz?
E.K: Biz siyasi içeriği olan bir iş yapmıyoruz. Mahalle baskısı yok ama ekrandaki dizilere karşı bir RTÜK baskısı var. Bunu anlamıyorum. Mesela dizilerde şarap kadehlerine vişne suyu koyarız. O gerçek şarap olsa zaten uzun saatler çalışamayız. Oysa Türkiye’de alkol içmek yasak değil. Özgür bir ülke değil miyiz? Ya da misal, belli başlı kelimeleri söylediğinizde RTÜK’ten ceza yiyorsunuz. Mesela “S.çtık ulan”. Hepimiz evlerimizde net ve küfür etmeden çok güzel bir Türkçe mi konuşuyoruz. Ahlakımızı televizyonu yasaklayarak koruyamayız. Tıpkı statta var olan küfürleri statları kapatarak engelleyemeyeceğimiz gibi.
‘Muhteşem Yüzyıl’daki kostümlerin dekoltesi bile Meclis’te konuşulurken sizin kendinize otosansür uyguladığınız olmuyor mu?
D.E: Her şartta elimizden geldiğince işimizi yapmaya çalışıyoruz. Dizinin ilk bölümleriyle şu an arasında bir fark görünüyorsa bu da tarihe geçiyor. Önemli olan yapmaktan vazgeçmemek. Benim tekrardan bu işe başlama nedenim de aslında buydu. Asıl şu anda bu işi yapıyor olmaktan mutluluk duyuyorum.
Dozunda da olsa cinselliği işliyorsunuz...
E.K: Bu kadarı zaten olması gereken...
Türkiye’de cinsellik adına bir şeyleri değiştirdiniz mi?
E.K: Çiftlere bizim DVD’lerimizi veren psikologlar olduğunu, şirketlerdeki kadın erkek eğitimlerinde bizim skeçlerimizin gösterildiğini biliyoruz.
D.E: İçinde bazı duyguları kalmış olan, ilişkisiyle ilgili problem yaşayan, enerjisi sıkışmış kadınlara şifa olsun diye dua ederek sete giriyorum. Çünkü gülümsemek bir büyü ve şakası olmaz. İnsanın hayatını birden dönüştürebilir.
BİZE BASKI YAPACAK BİR MAHALLEMİZ YOK
Emre Karayel: Demet, benim için spiritüel güçleri olan bir melek. Ben başıma bir şey gelse ararım. Hattın ucundan benim ciğerimi bilir ve hemen çözüm üretir. Yeri gelir ablam, yeri gelir kız kardeşim, arkadaşım olur.
Yıllardır aynı karakterleri canlandırmaktan sıkılmadınız mı?
D.E: Bu kendinden sıkılmak gibi bir şey. Biz yıllardır aynı ekiple çalışıyoruz. Sete girdiğim andan itibaren etrafımda melekler varmış gibi hissediyorum. O enerji beni sarıyor.
İşi anladım da yıllardır birlikte çalışmaktan da sıkılmadınız mı? Karşımda başka biri oynasın artık dediğiniz olmuyor mu?
D.E: Arada esprisini yapıyoruz. “Emre gitsin o gelsin” falan diyoruz. “Demet gitsin başkası gelsin” dendiği pek olmuyor ama!
Bir kadın bir erkek artık evleniyor. Bunda mahalle baskısının etkisi ne?
D.E: En marjinal çift bile çocukları olduğunda evleniyor. Zaten formatın orijinalinde de Zeynep hamile kalıyor ve evleniyorlar.
E.K: Bizim bize baskı yapacak bir mahallemiz yok. İki kişiyiz ve mahallede dolaşıp bahsedilen bir ikili değiliz. Sadece kadın-erkek ilişkilerini anlatıyoruz. Mahalle baskısından değil Demet’in canlandırdığı karakter Zeynep baskısından evleniyoruz diyebilirim.
Neden yurtdışındaki format sona ermişken siz uzattınız?
D.E: Suyunu çıkaralım gibi bir mantığımız yok. Olsaydı, filmini çeker, tiyatro oyunlarını yapardık. Açıkçası bitirmek üzere de bir yıl ara vermiştik. Gerçekten çok talep geldi. Dinlendik ve özlediğimizi fark ettik. Bir de bekârken yaptıkları birçok şeyi evliyken ve bir de çocukluyken yapacak olmaları bize yeni konular doğurdu. Sonuçta kadın-erkek ilişkisi evlenince bitmiyor.
Siz de üç çocuk yapar mısınız?
E.K: Kim bilir Angelina ve Brad gibi altı çocuğa kadar gidebilir.
Evlilik aşkı öldürür mü?
E.K: Evlilik çok iyi organize edilip düşünülmesi gereken, yoksa büyük aşkları bile bitirebilecek semptomları olan bir kurum. Evlilik karşıtı değilim ama zor bir dünya.
Hamilelikte hormonlar ters yüz oluyor, üstüne bir de çocuk eklenince bu ikilinin hayatında neler değişecek?
D.E: Erkekler çocuk olduğunda ilgi biraz daha oraya kaydığı için kıskançlık yaşayabilir. Ozan da belki bunları yaşar.
E.K: Çocuk bir aşk evliliğinin meyvesiyse dünyanın en güzel şeyi. Bizim dizideki çocuğumuz da çok şanslı. Çünkü istenerek ve sevgiyle dünyaya geliyor.
Demet Evgar
KADINLAR CİNSİYETSİZ VARLIKLAR
Kadın olduğunuza memnun musunuz?
- Evet.
Keşke erkek doğsaydım dediğiniz hiç olmuyor mu?
- Hayır. Cinsiyetsiz varlıklar olduğumuzu ama bu dünyada kadınlık göreviyle var olduğumuzu hissediyorum ve ona göre davranmaya çalışıyorum.
Hayatın nasıl bir dönemindesiniz?
- Dengelenme dönemi.
Evde televizyonunuz yokmuş. Yıllardır televizyona iş yapan bir kadının nasıl televizyonu olmaz?
- Yalnız olmanın tadına vardığım bir döneme girmiştim. Televizyon da bazen kötü bir arkadaş olabiliyor. Bu yüzden kaldırdım. Artık izlemek istediğim bir şey olursa açıp internetten bakıyorum.
Kendi dizinizi de internetten mi izliyorsunuz?
- İzlemiyorum. O saatlerde zaten oyunlarım oluyor. DVD’lerini gönderiyorlar takıldığım bir şey olursa bakıyorum.
Yeni projeleriniz neler?
- Altıdan Sonra Tiyatro ve Pangar ortak yapımı olan Kral (Soytarım) Lear oyunu var. Güven Kıraç, Okan Yalabık, Tomris İncer gibi güçlü bir ekiple oynuyorum. Kasım ayından itibaren sahnelenecek.
Emre Karayel
YAĞMASA DA DAMLIYOR
Erkekleri testosteron mu yönetiyor?
- Egemen hormon o.
D.E: Herkesin hayatında bir testi vardır. Erkeklerinki de bu bence. Onunla başa çıkma, nefsi oradan kontrol etme...
Erkek beyniyle mi yoksa penisiyle mi düşünür?
- Penisi için beyniyle düşünür.
Sizin kadınlarla ilişkileriniz nasıl?
- Hiç fena değil. Yağmasa da damlıyor.
40 yaşından sonra biyolojik olarak evlenmek istiyordunuz. Yaş 42 oldu. Nedir durum?
- Vallahi her şey hazır. Yüzük de var. Bir tek kadın yok, ben ne yapayım. Bunu sipariş veremiyorsun ki. Yaşadığın bir süreç.
İyi bir sevgili misiniz?
- İyi bir insanım.
Yeni projeleriniz var mı?
- Büyük ihtimalle bir tiyatro projem olacak.