Güncelleme Tarihi:
BEYOĞLU’NUN SON MOHİKAN’I DA TEHLİKEDE
“Nerede o eski Beyoğlu?” diye sormak için 80’ini devirmiş olmaya hiç gerek yok. Benim çocukluğumdaki adresler bile yok artık. Bırakın çocukluğumu, gençliğimin geçtiği Robinson Crusoe Kitabevi ve yıllarca dedeme lavanta kolonyasını aldığım Rebul Eczanesi de caddeden çekilmek zorunda kaldılar.
Bir mağaza var ki, 78 yıldır yerli yerinde. Şimdilik… Şimdilik diyorum çünkü Galatasaray’dan Tünel’e her yürüyüşümde eski Beyoğlu’nu hatırlatan sepya bir fotoğraf gibi karşıma çıkan Kelebek Korse Mağazası da tahliye tehlikesiyle karşı karşıya.
HANIMLAR KENDİLERİNİ KELEBEK GİBİ HAFİF HİSSETSİN
Kelebek Korse’nin sahibi, sanki elli yıldır el değmemiş gibi duran vitrine kağıtlar yapıştırmış: “80 yıllık tarihin yok edilmesine hayır”. “Fast food dükkanı olmak istemiyoruz”, “Değişime direnen bu nadide dükkan için destek bekliyoruz”.
Kelebek Korse’nin mal sahibi Santa Maria Kilisesi. Değişen Borçlar Kanunu’ndan yararlanarak mağazanın sahibi İlya Avramoğlu’na ihtarname göndermiş, sözleşmeniz 31 Kasım 2014’te sona eriyor demişler.
İlya Avramoğlu’nun adını aldığı büyükbabası 1920’lerde Terkos Pasajı’nda korse malzemeleri satarak başladı işe. Adı Yıldırım’dı o mağazanın. O zamanlar İstiklal Caddesi’nde bulunan 15-20 korse mağazasının malzemelerini sağlardı. 1936 yılında Santa Maria Kilisesi’nin yanındaki bu mağazaya taşındı ve adını Kelebek Korse olarak değiştirdi. “Çünkü hanımlar korseleri giyince kendilerini kelebek kadar hafif hissediyorlardı”. Kendi korselerini ve iç çamaşırlarını üst kattaki atölyede dikiyor, aşağıda satıyordu. İlya Bey yaşlanınca işi oğlu Borya devraldı. 1978 yılında ise torun İlya mağazada çalışmaya başladı. Yedi yıldır da İlya Avramoğlu tek tabanca devam ettiriyor korseciliği.
Muhteşem Yüzyıl’a, Tatar Ramazan’a korse sattığını anlatıyor. Sonra Orhan Boran’ın, Müjde Ar’ın ve Türkan Şoray’ın da müşterisi olduğunu… 220 kiloluk bir kadın için hazır korseyi dünyada ancak kendisinin sattığını… Ve Safiye Ayla için özel dikilen bel korsesinin hala alıcısı olduğunu…
“Birkaç sene öncesine kadar çok rahattık” diyor, “Kilisenin başında Peder Claudio vardı, gayet iyi anlaşıyorduk. O dört sene önce vefat edince iki yeni papaz geldi. Meksikalı Peder Ruben ve Kongolu Peder Makuta. Bana kan kusturuyorlar”.
Avramoğlu 21 metrekarelik mağazaya 3000 TL kira ödüyor. Mağaza için akıl almaz kira tekliflerinin ve hava paralarının konuşulduğunu da biliyor. Çözüm bulmak için kapı kapı dolaştığını anlatıyor:
“Günde 8-10 müşteri gelir. 92 yaşındaki babama, anneme, boşanmış kız kardeşimle onun iki çocuğuna ve kendi aileme bakıyorum. Benim kazancımla hayatımızın dönmesi mümkün değil. Dışarıdan yardım da alıyoruz… Buradan çıkarsam kiralar ateş pahası. Meksikalı papaza gittim, beni kapıdan kovdu. Eşimle oğlum Kongolu papaza gittiler. ‘Bu çocuk üniversiteye girdi, bu şartlarda okuyamaz’ dedi eşim. ‘Beni ilgilendirmez’ deyip kovdu onları”.
Avramoğlu ailesi Karay Türkleri’nden. Museviliğin bir kolu olan Karai inancına sahipler. İlya Bey’in eşi de Sefarad Yahudisi. “Başbakanlık’a yazdım” diyor, “‘Beni bu Katolik zulmünden kurtarım dedim. Bu işin içinde Yahudi düşmanlığı da var çünkü…”
Kelebek Korse Mağazası adıyla, görüntüsüyle, verdiği hisle eski BEYOĞLU’nu yaşatan “son Mohikan”. Yeni Türkiye dizginlenemez bir iştahla kurulurken, eskisinden geriye 21 metrekarecik olsun kalamaz mı? Hani yaşamla ölüm arasındaki 21 gram niyetine?