Güncelleme Tarihi:
İsveç’in AB içinde Türkiye’yi destekleyen blokun en sadık iki-üç oyuncusundan biri olması bir tarafa, bir de bu işi kendine kişisel olarak dert edinen bir dışişleri bakanı var. Başbakanlık yaptığı 90’lardan sonra siyasete mola verdiği dönemde dünyanın önde gelen enerji şirketlerinde üst düzey görevler üstlenen Bildt, küresel ekonomik gidişatı en az siyaset kadar iyi okuyabilen bir siyasetçi. Geçen hafta Türkiye’ye yaptığı ziyaretin Ankara durağında ülkesinin büyükelçisi Lars Wahlund’un rezidansında bir öğle yemeği için buluştuğumuzda ilk sorduğu şeylerden birinin Türkiye’deki altın fiyatları olması benim için sürpiz olmadı.
İsveç tasarımı küçük sevimli bardaklarda sayamadığım kadar çok şişe Türk sodası içtiğimiz yemek sırasında tek bir kadeh de kırmızı şarap alan Bildt, Avrupa cephesinde Türkiye için işlerin düzelmeye başlayacağından umutlu. Türk siyasetinde AB işinden mesul ağızlardan AB’ye yönelik olarak sık sık duyduğumuz ‘Size ihtiyacımız yok, kendi yolumuza bakarız, batıyorsunuz biz gelelim de sizi kurtaralım’ şeklindeki üsluba fazla takılmıyor. Pragmatik yanı yine ağır basıyor; ‘Tuhaf laflar her yerde söyleniyor ama siyaset aynı mecrada akmaya devam ediyor’ diyor. Zaten Bildt’e göre Ortadoğu’daki gelişmeler Türkiye’nin ekonomik göstergeleriyle el ele verince hayat bize istesek de istemesek de Avrupa’yı dayatıyor.
Yemekten sonra sıra mülakata geldiğinde bahçeye çıkmak istiyor. Ne de olsa Türkiye’de ekim ayı bir İsveçli için hâlâ yaz demek. Birazdan buradan çıkıp Başbakan Erdoğan ile görüşmeye gidecek, sonra da gediklisi olduğu EDAM’ın yuvarlak masa toplantıları için Bodrum’a yola çıkacak. Yeniden Türkiye’ye gelene kadar da muhtemelen dünyanın başka bir köşesinde Türk bakanlardan biriyle yolu kesişecek. Belki de bu kez karşımıza Doğu Akdeniz’deki irice bir adanın bölünmüşlüğüne çare arayan bir aktör olarak karşımıza çıkacak.
BAZEN ÖYLE AÇIKLAMALAR YAPIYOR Kİ TAHMİN EDİN KİM...!
Türk hükümeti sizce AB üyeliği hedefinde hâlâ samimi mi?
Ne zaman hükümetten birisiyle görüşsem, bu hedefi hâlâ koruduklarına ikna oluyorum. Hükümetinizden çok sayıda isimle sıklıkla görüştüğümü bilmem hatırlatmama gerek var mı. Şahsen kararlılıklarında bir gevşeme tespit edebilmiş değilim. Ama bazen birileri bazı açıklamalar yapıyor. Tahmin edin kim?
AB Bakanı Egemen Bağış’ı kastediyorsunuz sanırım.
Bunu ben söylemedim. Tabii soruyorum; neden bunları söyledin diye. Hiç de yapıcı bir tavır olmadığını söylüyorum yüzüne.
Yanıt ne oluyor?
Yanıtı kendisine bırakayım. Ama şu kadarını söyleyebilirim; o yanıt genelde AB içinde Türkiye karşıtı havanın Türkiye kamuoyunda olumsuz duygulara neden olduğu ve bunun siyaseten bir karşılığının verilmesi gerektiği şeklinde geliyor. Ben bunun iyi bir yanıt olduğunu düşünmüyorum.
AB içindeki diğer dışişleri bakanları da sizin gibi ‘cool’ mu karşılıyor bu tür açıklamaları?
Belli bir ölçüye kadar siyasetçilerin diplomatik olarak aklı başında sayılamayacak şeyler söylediğine alışığız aslında. Avrupa’daki siyasi tartışmalara bakın, neler görüyoruz. Karşılıklı tuhaf laflar her yerde söyleniyor. Ama yine de siyaset aynı mecrasında akmaya devam ediyor. Ülkeler arasında karşılıklı öfke anları olabilir ama günün sonunda önemli olan bir ülkenin stratejik istikametidir.
Uzun zamandır Türkiye’ye gidip gelen bir siyasetçi olarak son yıllarda sokakta nasıl bir hava gözlemliyorsunuz?
30 yıl geriye gidin, Türkiye bugüne kıyasla çok daha otoriter bir ülkeydi. Çok etkileyici, aydınlanmış, laik bir elit kesim vardı ama ülkenin geneli bunun dışındaydı. Özal’la birlikte başta ekonomik olarak önemli bir kalkınma sürecinin içine girdi. 2001’deki Kemal Derviş reformları da önemlidir. Anadolu’da muhafazakâr iş dünyası yükselişe geçti, AKP çıktı. Bu hızlı değişimlerle birlikte gelen sorunlara rağmen Türkiye bugün çok daha modern ve çeşitliliği olan bir toplum.
Siz Türkiye’nin bugün daha modern bir ülke olduğunu söylüyorsunuz. Bizde ise ‘endişeli modernler’ diye anılmaya başlanan bir kesim var ki sizinle kesinlikle aynı fikirde değiller. Onlarda kaygı yaratan muhafazakâr politikalar, çizdiğiniz tabloyla bağdaşıyor mu?
Türkiye’deki hükümetler eskiden sadece küçük ve elit bir zümrenin beklenti ve kaygılarını dikkate alıyordu. Eskiye kıyasla durum çok daha az otoriter. Ama ülkenizde siyasette bir ‘güçlü lider’ meselesi var. Bizimki gibi ülkelerde olmayan bir şey bu.
Erdoğan’ın 2023 hedefi için Avrupa çıpası şart
Türkiye için dış politikada ‘değerli yalnızlık’ mümkün müdür ya da sürdürülebilir mi?
Ortadoğu’da karşı karşıya olduğumuz sorunlar öyle hemen ortadan kalkacak gibi görünmüyor. Türkiye’nin Avrupa’ya çıpalanması önümüzdeki dönemde daha da önemli olacak. Sadece ekonomik göstergelere bakarak bile bunun gereğini hissedebiliyorum. 2023 hedefine ulaşmak ekonomik reformları da gerektiriyor. Avrupa çerçevesine çıpalanmak bütün bu hedeflere ulaşılmasına yardımcı olacaktır. Bence hem bölgenizdeki, hem de ekonomik gelişmeler Avrupa istikametini dayatıyor.
İllaki bir yere çıpalanmak mı lazım?
Bu daha da hızla küreselleşen dünyada hiçbir ülke bir ada değil. Herkesten her şeyden bağımsızmış gibi davranamaz. Küreselleşme kendi içinde çok taraflı bölgesel yaklaşımları da beraberinde dayatıyor. Böyle baktığımda Türkiye Avrupa’nın parçasıdır ve olmalıdır.
Twitter’ın sivri dillisi
Twitter’ı dünyada en etkin kullanan siyasetçiler arasında sayılan Bildt’in mesajları diğer çoğu lider gibi danışman tornasından çıkmıyor. O nedenle de tweet’lerinde basın açıklamalarından çok daha ötesini bulabilirsiniz. Hatta bir diplomata göre şaşırtıcı ölçüde açık sözlü davrandığını söylemek mümkün. Yaz aylarında Mısır’da ordunun halkın üzerine ateş açmasının ardından Mısır’ın İsveç Büyükelçisi Osama Elmagdoub’a açıktan yazdıkları bunun çarpıcı bir örneği olarak hafızalarda.