Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz yüzyılda kadınların hayat görüşleri, 21. yüzyılın görüşlerinden bir hayli farklıydı. En büyük değişimi de kadınlar yaşadı. Artık, işleri uğruna herşeyi feda eden kadınlar da yok, beyaz atlı prensi beklemek uğruna ömür tüketenler de...
Daha dün, 20. yüzyıldan söz ediyorduk. Uzay çağının getirdiği yenilikler gözlerimizi kamaştırmıştı. Ama bugün artık o yeniliklerle dolu olduğunu sandığımız çağdan ‘‘geçen yüzyıl’’ diye söz ediyoruz. Ve de bazı alışkanlıklarımızın, hayat görüşümüzün değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Yeni yüzyıl, düşüncelerde, gelenek ve göreneklerde bir devrim dönemi olacak. Aslında olmaya başladı bile...
Yeni yüzyılın yeni hayat görüşünü gündeme getirmeden önce, geçen yüzyıldaki davranışlarımıza bir göz atalım ve yeniyle eski arasında bir karşılaştırma yapma fırsatını bulalım.
Geçen yüzyılda, mesleğine bağlı bir genç kadın için çalışma masasının üzerindeki dosyalar yaşamsal önem taşırdı. O işlerin tamamlanması için tatile çıkmayı erteler, hatta nişan, evlilik gibi önemli olayların tarihini iş durumuna uygun düşecek şekilde belirlerdi.
Bugün ise aynı genç kadın kendi hayatını ön plana almak istiyor. Dostlarından, sevdiklerinden uzak kalmak, özel hayatını yok saymak onu yeterince mutlu etmiyor. 21. yüzyılın genç kadını hayatı yaşamanın gerekliliğini öğrenmek zorunda. Hayatı yaşamak derken, sadece sorumlulukları yerine getirmeye çalışarak günleri geçirmeyi kastetmiyoruz. İnsanlar, kendi zevklerine, isteklerine ve ihtiyaçlarınae değer vermek zorunda olduklarını anladılar. Sadece bir hedefe ulaşmaya çalışmanın insana hayatın diğer özelliklerini unutturduğu bilinci, gençlerin zihinlerine yerleşmeye başladı.
Gençliklerini 20. yüzyılda tüketenler, bugünün gençliğini sorumsuz olmakla, çalışma hayatına yeterince önem vermemekle suçlayabilirler. Oysa yeni yüzyılın hayat görüşü böyle. İnsanlar, kendilerine öncelik vermekle yükümlüler. Hayatı iyi ve kötü yanlarıyla doya doya yaşayacaklar. Meslekte yükselmek uğruna durmadan gaz pedalına basmak yerine, kişiler yaptıkları işten zevk almaya çalışacaklar, yeni dostluklar kuracaklar. Kısacası mücadelelerle dolu hayatı yaşanır hale getirecekler. Meslekte yükselme çılgınlığına son vermek gerekecek. Yeni yüzyılın hayat görüşündeki en önemli nokta bu.
Beyaz atlı prense veda
Geçen yüzyıllarda genç kadınlar kendilerini masalların büyüsüne kaptırırlardı. Beyaz atlı, yakışıklı prense kavuşma hayalinden hiç vazgeçmezlerdi. 20. yüzyılda, masallarla oyalanma dönemi çoktan sona ermişti ama genç kızların hayallerinde hala o masal kahramanı yakışıklı prensin gölgesi vardı. Yakışıklı prensle karşılaşılmasa da, ilk bakışta aşık olma düşüncesi genç kızların akıllarından çıkmamıştı. Pek çok genç kız, hayatta yapmak istediği şeyleri, onunla paylaşacak biri karşısına çıkıncaya kadar erteliyordu. Örneğin uzun bir yolculuğa çıkmak, bir ev satın alıp dayayıp döşemek gibi. Hayatında bir erkek olmayan genç kadın, bunları ancak evlendiği zaman yapabileceğini düşünüyordu.
Yeni yüzyılın hayat görüşü ise çok farklı. Genç kadın eğer her bakımdan anlaşabileceği bir erkekle karşılaşamazsa, talihine küsüp bir kenarda oturmak zorunda değil. Canı tatil gezisine mı çıkmak istiyor, fırsatı ve imkanı bulur bulmaz bunu rahatça tek başına yapabilir. Ev alıp dayayıp döşeyebilir ve o evde yalnız yaşayabilir. Genç kadınlar, artık kendilerine bir ev kurmak için evlenmeyi beklemek zorunda değiller.
Gördüğünüz gibi, yeni yüzyılda kişinin kendisi ön plana çıkıyor. Özel hayat daha fazla önem kazanıyor. İnsanlara kendilerini hayat mücadelesine, büyük ihtiraslara kaptırmadan yaşadıklarını hissetmeleri öneriliyor. Modada, müzikte, sinema ve tiyatroda nostaljinin ön plana çıkması da, insanların duygusallığı özlediklerinin bir kanıtı. Görmek, hissetmek, yaşamak. İşte yeni yüzyılın hayat görüşü...