Ayça BARUT
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2005 00:00
Satış ve pazarlama alanında çalışırken işlerinden ayrılan Levent ve Ayça Kirişçioğlu, tekneleriyle dünyayı dolaşmak için bir sene önce yola çıktılar. ‘Hayallerimizi ertelememeyi seçtik’ diyen ve şu anda Trinidad’da bulunan çiftle internet üzerinden röportaj yaptık.
- Öncelikle kendinizden bahsedebilir misiniz?
Levent Kirişçioğlu: 1969 İstanbul doğumluyum. Üniversiteye kadarki eğitimimi İstanbul’da tamamladım. Daha sonra Boston Üniversitesi’nde otel ve restoran işletmeciliği okudum ve Bentley Kolej’de de işletme master’ı yaptım. Türkiye’ye döndükten sonra çok uluslu firmalarda satış ve pazarlama alanlarında çalıştım.
Ayça Kirişçioğlu: 1974’te İzmir’de doğdum. İzmir Özel Amerikan Lisesi mezunuyum. Daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’nde ingilizce işletme okudum. Mezuniyet sonrası Almanya’da staj yaptım. 1997’de İstanbul’a taşındım ve çok uluslu firmalarda satış ve pazarlama departmanlarında çalıştım. Zaten Levent’le de 7 yıl önce aynı şirkette çalışırken tanıştık.
- Tekneyle dünyayı gezmeye nasıl karar verdiniz?
A.K: Ben denizi de seyahati de çok seven bir insanım. Kocamdan yelkenli ile dünya seyahati fikri çıktığında çok hoşuma gitti. Tek problem yelkenle hiçbir alakamın olmaması idi.
L.K: Benim bu hayalim çok eski zamanlardan beri vardı. Sadece çok daha ileride yapabileceğim bir şey diye düşünüyordum. Ayça ile evlenmeden de bu konuda mutabık kalarak evlendik. Sonra ikimiz de bu hayali daha öne çekmeye karar verdik.
- Bu yaşta profesyonel hayata ara vermek sizi endişenlendirmedi mi hiç?
L.K: Endişenlendirdi tabii ki, hálá da endişelendiriyor. Bir anda hazırdan tüketmeye başlamak, alışılması çok zor ve de korkutucu bir durum. Biz bu işi pek çok kişi gibi gerçek manada emekli olduktan sonra da yapabilirdik ve büyük ihtimalle de çok daha rahat şartlarda yapardık. Ama her ikisinin de farklı avantaj ve dezavantajları var. Biz maddi açıdan daha rahat ve konforlu bir seyahattense, gençliğimizde çok daha kısıtlı şartlarda bu işi yapmayı tercih ettik. Hayallerimizi ertelememeyi seçtik.
A.K: Bazıları birikimlerini büyük bir eve, lüks bir arabaya yatırabilir. Biz de kendimize ve bize çok şey kattığına inandığımız yolumuza yatırdık. Umarım ileride pişmanlık duymayız.
AİLE ÖZLEMİ ZORLUYOR
- Gezinize tam olarak ne zaman başladınız? Şimdiye kadar nereleri geçtiniz ve nerelere gideceksiniz?
L.K: Teknemizi Ekim 2003’te aldık, bir yıl sonra Marmaris’ten yola çıktık. Yunanistan, İtalya, İspanya, Cebelitarık, Kanaryalar ve Karayipler’i geçtik. Şu anda tekne Trinidad’da. Bu Şubat sonu Panama Kanalı’nı geçmeyi planlıyoruz. Sonra Pasifik Adaları, Uzakdoğu, Hindistan ve Kızıldeniz... Dönüş Marmaris’e.
- Sizi en çok neler zorluyor ve en çok nelerin özlemini çekiyorsunuz?
L.K: Aile, arkadaş ve o güne kadarki tüm hayatımızı geride bıraktık. Beni şahsen bir tek aile özlemi çok zorluyor.
- Bu gezinin ilişkinize yansıması nasıl oldu?
L.K: Kendimizi
ve birbirimizi daha iyi tanıdık. İlişki daha da güçlendi. Karıma sevgim ve saygım daha da arttı
.
A.K: Bu seyahat öncesi ikimizin de birbirimizden bağımsız çok yoğun hayatlarımız vardı. Bu seyahatle birlikte bu düzen çok değişti. Birlikte geçirilen zaman arttı. Mesela bir Atlantik geçisinde 26 gün boyunca 12 m’lik bir teknede sürekli beraberdik. Bu sürekli beraberlik ve fazlasıyla ortaklaşan hayat, ilişki için aslında çok tehlikeli olabilecek bir şey. Karşılıklı çok sabırlı ve saygılı olmak gerekiyor.
- Şu anda Trinidad’dasınız. Bir sonraki durağınız?..
L.K: Buradan Venezüela’ya geçeceğiz. İlk durağımız Los Testigos Adası. Planımız 2007 yazında Türkiye’de olmak.
ÜÇ GÜN ÜÇ GECE CEHENNEMİ YAŞADIK-
Birçok ilginç olay yaşamış olmalısınız... Sizi en çok neler etkiledi?
L.K: Cebelitarık’tan Kanaryalar’a inerken tahminlerde yer almayan çok kötü bir fırtınaya girdik. Üç gün üç gece cehennemi yaşadık. Fırtına başladıktan sonra Ayça hastalandı. İki gün boyunca yerinden kalkamadı. Rüzgárın dışında, dev dalgalardan dolayı otopilot da tutmamaya başlayınca, iki gün iki gece hiç ayrılmadan dümen tutmak zorunda kaldım. Artık ne kadar dayanabilirim diye düşünmeye başladığımda iki tane yunus gördüm! O korkunç fırtınada, dev dalgaların arasından fişek gibi fırlayıp, havada takla atarak denize daldılar. İşte o anda içim ısındı ve kendi kendime dedim ki onlar bu havada bile oyun oynuyorlar, demek ki korkulacak bir şey yok!
YUNUSLARKARŞILADI
A.K: Benim aklıma daha mutlu bir sahne geliyor. Kanaryalar’dan ayrıldıktan sonra Martinik’e kadarki okyanus geçişimiz tam 26 gün sürdü. Yani çok yorucu ve çok uzun bir yol. Son gecemizde, karşıda Martinik’in ışıkları gözükmeye başladı ve her gece kabus gibi olan hava o gece pırıl pırıldı. Çok güzel bir rüzgár çıktı, harika bir yelken havası... Tüm geçiş boyunca yaptığımız en güzel yelkendi. O yorgunluk ve uykusuzluğa rağmen heyecandan ikimizi de uyku tutmadı. Her zamanki gibi nöbetleşe tekneyi idare etmek yerine, ikimiz de oturduk ve gecenin, yelkenin, her şeyin keyfini çıkardık. Sabah Martinik’te girecek olduğumuz Le Marin Koyu’nun açıklarında bizi yunuslar karşıladı. Bizim buralardakilerden daha parlak ve daha renkliler. Oynaya oynaya sanki bize yolu gösterirmişçesine koyun girişine kadar bize eşlik ettiler. O geceyi ve sabahı hayatım boyunca unutmayacağım.