Hayallerin peşinde

Eren Bey, eğitim hayatınızın büyük bölümü yurtdışında geçmiş. Türkiye’ye dönmeden önce neler yaptınız?          �

- İlkokul ve liseyi Ankara’da okudum. Bilkent’in özel uluslararası bir okulu vardı, lisede oradaydım, hazırlık da okudum. Açıkçası kendimi ÖSS’den çok yurtdışına hazırlıyordum. Bu hazırlık işe yaradı, üniversitede Amerika’daydım.
   �
Bilkent’te okuduğunuz bölüm neydi?

- Bilkent Lisesi’nde uluslararası ilişkiler eğitimi aldım. O bittikten sonra Amerika’da bir üniversiteye başvurdum. Annem ve babam da zaten öğrenimime yurtdışında devam etmemi istiyorlardı.

Uluslararası ilişkileri neden tercih ettiniz peki?

- Ben aslında oyunculukla çok ilgileniyordum. Ortaokuldayken, tiyatro ile uğraştım. Kurslara gittim, oyunlarda rol aldım. Ama iş üniversitede bölüm seçmeye gelince durum değişiyor. İnsan durup bir “Şimdi ne yapacağım” diyor. Ben de uzun uzun düşündükten sonra “Oyunculuğu çok seviyorum ama zaten şu ana kadar yaptığım işti. Artık farklı bir alana yönelmeliyim” dedim. Sonunda bana en yakın uluslararası ilişkiler bölümü geldi, onu seçtim.

Bu ilginin kaynağı neydi?

- Arkadaş çevremde pek çok yabancı vardı. Onlarla büyüdüğüm için beni çekti sanırım. Amerika’da uluslararası ilişkiler okurken bir yandan medya ile ilgili dersler de aldım ama... İşin ucunu hiç bırakmadım. Bir de Avrupa projesinde çalıştım.

Neyle ilgiliydi o proje?

- Sanat ve kültürle alakalıydı.

Sonra?

- Sonra İngiltere’ye geçtim.

TEKLİFİ REDDETSEM ÇOK PİŞMAN OLURDUM

Ve sonra oyunculuk aşkı canlandı, Türkiye’ye döndünüz. Kariyer yapma çağında böyle bir maceraya atılmak riskli değil miydi?

- Risk değil farklı bir deneyim olarak bakıyorum ben buna... Kötü şeyler düşünmedim. Görelim bakalım nasıl olacak, ortam nasılmış diyerek çıktım yola...
Kendimi hiç köşeye sıkışmış gibi de hissetmiyorum.

“Lale Devri” ekibi sizi ta Londra’da nasıl olup da keşfetti, rol teklifinde bulundu, merak ettim...

- Canan Evcimen sayesinde, beni küçüklüğümden beri tanır.

Kimdir Canan Evcimen?

- Eskiden oyunculukla ilgileniyordu, şimdi prodüksiyonla uğraşıyor. Bir gün konuşurken kendisine “Başka işlere başladım ama oyunculuğu da unutmadım, hâlâ oyuncu olmayı çok istiyorum” dedim. “Lale Devri” için yeni birini aradıklarını söyledi. Çok hevesli olduğum için değerlendirmek istedim o fırsatı. Bir deneme kaydı hazırlayıp Şükrü Bey’e (Avşar) gönderdim, “Gel konuşalım” dedi. Beklemediğim bir süreç oldu açıkçası.

Londra’daki işinizden memnun değil miydiniz?

— Yoo, oradaki hayatımdan da gayet memnundum, oradaki işimi de seviyordum.

Orada ne yapıyordunuz?

— Çok düzenli bir hayatım vardı Londra’da... Bir Amerika şirketi için çalışıyordum, danışmanlık gibi bir işim vardı.

O kariyeri bırakmak zor gelmedi mi?

— Geldi tabii... Bir an bütün bunları ne için geride bırakacağım diye düşünmedim değil. Ama sonra 40 yaşıma geldiğimde bu fırsatı teptiğim için pişmanlık yaşamak istemediğime karar verdim. Ondan sonrası zor olmadı. Bu tercihimden memnunum.

Ya aileniz?

- Ailem de arkadaşlarım da destekledi... Hatta Türkiye’ye döndüğüm için sevindiler.

Bu işin eğitimini alıyor musunuz?

— Bu işe başlar başlamaz oyunculuk dersleri almaya da başladım. Dizi sektörüne ve Türk sinemasına uzak kalmıştım, açığı kapatmak izin sürekli dizi ve film izledim.

İLK ÇEKİMDE KİTLENİP KALDIM

Peki, sete ilk gittiğinizde, kamera karşısına ilk geçişinizde neler hissettiniz?

- Sete ilk gittiğimde her şey gayet normal göründü... Ekip bana çok iyi ve sıcak davrandı. Ama çekim kısmı o kadar rahat değildi. İlk dizi tecrübem olduğu için çok heyecanlıydım. İlk sahnem kısacıktı, sadece 30 saniye... Buna rağmen rol sırasında kitlendim, nereye bakacağımı unuttum. Yönetmen sağ olsun, çok yardımcı oldu, çok sabırlı davrandı.