Güncelleme Tarihi:
Türkbükü’nde tepeden (uzaktan) fotoğrafı çekilmiş muhteşem bir tesis. Süit odalar, VİP odalar, fitnes sentır, SPA (Salus Per Aquam yani Sudan Gelen Sağlık demekmiş), whirl pool artık ne demekse, şöyle sporlar, böyle diskolar, aman aman ne animasyonlar, müthiş eğleneceğiz!
Bizimkiler de oltaya gelmiş demek ki...
Fiyatlar biraz yüksek, ama olsun, kırk yılda bir değil mi...
Rezervasyonda bir sorun olmamış, “Ancak parayı peşin alıyoruz” demişler, eh zaten taksit yapmayan tesislerde kural bu...
Hasılı iki çift Türkbükü’ndeki tesisin kapısına dayanmışlar.
Lobi Allah Allah, resepsiyon canavar gibi.
Çekin işlemleri süratle yapılmış, söylendiği gibi para peşin tahsil edilmiş, belboy valizleri almış, odalarına gitmek üzere lobiden bir de çıkmışlar ki... o da ne, tesisin bahçesinde yirmi beş otuz kadar amele, sırtlarında atlet fanilesi, harç karıyorlar, el arabasıyla tuğla taşıyorlar, harıl harıl inşaat sürüyor.
- Tesis tamamlanmadı mı?
- Bazı eksiklikler var...
Neyse odalar fena değil. Yerleşiyorlar, çıkalım bir tur atalım diyorlar... ama ne mümkün, her tarafta ameleler, kimi duvar örüyor, kimi sıva yapıyor, ötede harıl harıl sahile beton dökülüyor, kalaslara basa basa oradan oraya...
Ne animasyon için amfiteatr, ne broşürlerde, internette reklamı yapılan diskotek, SPA, fitnes, tenis kordu, havuz...
Lobi, az sayıda oda, bir küçük lokanta o kadar, gerisi daha inşa halinde.
Anlatan “Öğlen, zaten 30-40 müşteri var otelde, lokantada oturuyoruz. Etrafımızda harıl harıl çalışma devam ediyor” diyor. “Adamlar el arabasıyla kum taşıyorlar, çimento torbalarını sırtlıyorlar, bir diğeri bahçe belliyor... Gözleri de bizde tabii. Biri ikisi çömelmiş soğan ekmek yiyor... İnsanın boğazından geçmiyor. Bir kenardan denize gireceğiz, birileri beton döküyor, diğerleri demir kazık çakıyor...”
- Vallahi ben olsam ortalığı birbirine katardım. Siz bir hafta kalmışsınız.
- Kaldık, Bodrum’da kalmak istiyorduk, diğer tesislerde de yer yoktu...
- Parayı peşin almış uyanıklar, isteseniz iade ederler miydi?
- Bilmem. Ama ekstralardan % 10 indirim yaptılar...
- Aman Allah razı olsun!
BENİM LAF EDECEK HALİM YOK YA...
Dedim ama, bir yandan da 20 yıl öncesini hatırladım. Anlattım zannediyorum, onun için Ayfer okumasın şimdi tansiyonu filan çıkar, 1987-88 senelerinde turizmcilik yapıyoruz iki ortak, benzer bir iş bizim de başımıza geldi, daha doğrusu geliyordu az kaldı. Tabii biz müşteri değil, turizmciyiz o zaman.
Bodrum’da bir arkadaşımızın tesisi var, apart otel şeklinde düşünülmüş, bize kulüp olarak teklif etti. Bizim de yurtdışında bir müşterimiz var, 18-33 diye gençlere hitap eden bir acente, tesis arıyoruz.
Aklımıza bu Bordum’daki apart otel geldi. Sahibi, arkadaşım, broşürler bastırmış, kalktı İstanbul’a geldi, bir güzel anlattı bize, tesis mükemmel, ama... inşaat bitmemiş daha. Olsun, dedik, daha sezona 3-4 ay var, yetişir. Fransa’daki acentenin müdürünü davet ettik, bu arada benim Kemal kardeşim de (hem matbaacı hem profesyonal fotoğrafçıdır) broşür hazırlığı için atlayıp Bodrum’a gitti. Aynı akşam, Kemal’den fıs fıs bir telefon:
- Serdar, oğlum siz pazarladığınız tesisi gördünüz mü?
- Henüz görmedik!
- Bence bir görseniz iyi olur. Burası öyle 3 ayda, 5 ayda bitmez...
- Biter biter...
- Serdar, saçmalama oğlum, gel bir gör...
- Yahu zaten pazar günü Fransız acentacılar geliyor, birlikte ineceğiz Bodrum’a.
- Vallahi sen bilirsin, ama söylemedi deme...
Buluştuk İzmir’de adamlarla, birlikte hava kararken Bodrum’a vardık. Arkadaşım bizi “tesisin” kapısında bekliyor. Tesis dediğim, bir tane apart otel, daha doğrusu şu kadar oda. Onun dışında hiçbir şey yok ortalıkta.
- Ulan X, bu tesisin lokantası nerede, havuzu nerede, mutfağı nerede?
Bizim X boş bir teneke kutunun üzerine çıktı, elinde bir el feneri, uzaktan bize “tesisi gezdiriyor”:
- Havuz (bir tarla gösteriyor el fenerinin ışığını titreterek), olimpik havuz aha şurada olacak. 300 kişilik açık ve kapalı restoran (kumsala yakın bir bataklığı işaret ediyor) aha şurada... Bak bak, şu okaliptus ağaçları var ya, onun altında muhteşem bir disko, bir de şu sırta yaslanmış amfiteartı düşün, 300 kişilik...
Biz, ağzımız açık, X’in heyecanlı tanıtımını izliyoruz.
- Havuzu da, bak şu mikserin durduğu yer var ya, orada düşün, etrafında şezlonglar, beeele müşteriler yayılmış...
*
Fransızlar hiçbir şey demedi, soru sormadı, yorum yapmadı. O gece, havadan sudan konuşarak İzmir’e döndük, otele bıraktık adamları. Bir daha aramadılar nedense...
(Not: Ben işi şakaya veriyorum ama, Turizm Bakanlığı’nın böyle tesislere çok ağır yaptırımlar uygulaması gerekir. Türk turizmine ihanettir bu...)