Dilek DALLIAĞ
Oluşturulma Tarihi: Kasım 04, 2004 00:26
Aslında meteoroloji mühendisi ama ilk Eurovision Şarkı Yarışması’nda finalist olmuş, 45’lik plaklara imza atmış... Gökhan Abur, yaşamının ikinci perdesine NTV’de hava durumu sunarak başladı. 30 yıllık eşi, onu ‘Çok teatral sunuyorsun...’ diye uyarsa da o, ‘Yeni yeni rahatlıyorum’ diyor.
- Emekli bir meteoroloji mühendisi olarak söyler misiniz şu sıralarda sizin yaşantınızda havalar nasıl?
Evet emekliyim ama ‘emekli’ lafını sevmiyorum. Ama şu an özellikle kendimi mesleğimi verdiğim yıllara göre çok daha fazla çalışıyorum. Hele ki NTV’ye başladıktan sonra daha da yoğunum. Çalıştığım yıllarda, Kandilli Rasathanesi’nde özellikle boğaza karşı oturup çalışmak rahattı.
- ‘Faal’ bir emekli olarak yan gelip oturmak varken neden yeniden işe soyundunuz?
Zaten basına ve televizyona karşı bir ilgim vardı. Gerek müzik hayatımda gerek Kandilli Rasathanesi’nde gerekse yönetici olarak çalıştığım zamanlarda da televizyona ve radyoya yakın oldum. Mithat Kadıoğlu çok sevdiğim bir arkadaşımdır ve beni aradı. ‘Haftada bir gün program yapmak ister misiniz?’ dedi. Gidip konuştum, oldu.
- Ekranda, bazen sert ders verir gibi, bana göre de jönvari, oyuncu gibi bir uslubunuz var...
Hani derler ya ‘Sahne tozunu yutmuş’ diye, öyleyim işte. Yani yeni yeni son bir haftadır rahatladığımı hissediyorum. Çok dar bir alanda, alışık olmadığım bir sistemde çalışıyorum. Biz tahtaya dönüp şekil çizip, ne bileyim tepegözde gösterip dönüp anlatmaya alışmışız. Oysa arkanızı döndüğünüzde hiçbir şeyi olmayan başka bir sistem burası. Kameranın içine bakıyorsunuz ve bluebox’ta çalışıyorsunuz. Bluebox’ta tak diye aradığınız yeri bulmanız lazım. Ben hata yapmamak, insanların gözlerinin içine bakarak bir şeyler anlatmak istiyorum. O kadar relaks değilim. Bir de genel olarak havanın durumu 10 gündür yüksek basınç, söyleyecek bir laf bulamıyorum.
- Eşiniz ilk gün ‘Böyle sunacaksan, hiç sunma’ demiş. Neden?
Eşimle iftihar ederim. Acımasız bir tenkitçidir. Benimle iki gün konuşmadı, ‘Böyle bir şey yapacaksan yapma, adam gibi yap!’ dedi. Karım, anlaşılır olmamı, insanların gözünün içine bakarak konuşmamı, onlarla samimi bir iletişim kurmamı istedi. Ekranda kendim gibi olmadığımı, teatral durduğumu düşünmüş. Şimdi şimdi biraz daha kendim gibi, sahte olmadığımı düşünüyor. Bana ‘Şarkı söyler gibi sunuyorsun’ dedi mesala.
-
Siz nasıl havaları seviyorsunuz?
Aslında romantik bir insanımdır. Bir keresinde kayınvalideme gitmek için Etiler’de indim, sağanak yağmur başladı, canım da sıkılıyordu. Ben yavaş yavaş yürümeye başladım. Evvela bir tedirgin oluyorsunuz ama ondan sonra o yağmurun şiddeti ve elektriğin boşalması, insanın rahatlaması harika bir şey.
- Sunuculuğun dışında bir teklif gelirse, başka şeyler de yapmayı düşünür müsünüz?
Ne yapacağım ki? Ne yapabilirim? Bir tanesi yazmış ‘Humprey Bogart’ın geç kalmış hali’ demiş.
- Tekrar sahneye çıkmak istiyor musunuz?
Onu zaman zaman yapıyordum. En son AKM’de Selmi Ağabey’in (Andak) 60. Sanat Yılı’na katıldık. Arkamızda Garo Mafyan’ın olduğu güzel bir orkestra vardı. Canlı söyledik. Cumhuriyet Balosu’nda da, Klasik’ten Azeri’ye, Pop’a kadar tam bir yelpazede konser verdik.
- Hep böyle takım elbise mi giyersiniz?
Hayır! Ben böyle değilim...Ben buraya bluejean’li geldim. Tekneye gidecektim ama bu benim sunucu kostümüm. n
İlk Eurovision’a katıldım Haftasonu Gazetesi’nin düzenlediği Altın Ses Yarışması vardı. 18 yaşındaydım, üniversiteye yeni girmiştim ve yarışmaya girdim. İlk başlamam odur. Bestelere başladığımız zaman uzun zaman da Selmi Andak’la çalıştım. 1975 yılında da Selmi Ağabey’le karar verdik ve ‘Birgün Karşılaşırsak’ diye parçayla Semiha Yankı’nın birinci, Cici Kızlar’ın ikinci, Ali Rıza Binboğa’nın isim yaptığı ilk Eurovision’a katıldım. Ben birinci elemeleri geçip ilk 8 kişi arasına girdim. 15 adet 45’lik plağım var.