Hastanın bir kolundan biz diğerinden Azrail tutuyor

Güncelleme Tarihi:

Hastanın bir kolundan biz diğerinden Azrail tutuyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2009 00:00

Yoğun bakım üniteleri için tıbbi Araf benzetmesi yapmak mümkün. Yaşamla ölüm arasında gider gelir buranın hastaları. Organlarının görevini çok kere gelişmiş makineler üstlenir. Buralarda çalışmak ne doktor ne de hemşire için kolay. Hastalarını yaşamda tutmak için Azrail’le rekabet ediyorlar.

Hasta ölümün kıyısında dolaşırken, yakınları ünitenin kapısında doktorların ağzından çıkacak, yüzlerini güldürecek sözleri duymak için günlerce, haftalarca endişe ve umutla bekler. Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Murat Sungur (43), “Yoğun bakımda hastanın bir kolundan Azrail, bir kolundan biz çekiyoruz” diyor. Halen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanlığı görevini sürdüren Sungur, ABD’den board (yeterlilik belgesi) bulunan tek yoğun bakım doktoru. Orada bulunduğu sırada NASA’da astronotlara tıbbi destek veren ekibin içinde yer aldı. Geçtiğimiz aylarda ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye ziyareti sırasında da yeterlilik belgesi olduğu için “gerekmesi halinde hazır bulunması” istendi.

BEN FİŞİM ÇEKİLSİN İSTERİM

Bitkisel hayatın ve beyin ölümünün kriterleri belli. Uzmanlar zaten bu teşhisi koyar. Kişiler “Yaşamımı böyle de olsa devam ettirmek istiyorum” diye vasiyet etmemişse bence bu hastanın tedavisi kesilmeli. Bunun adı pasif ötanazi belki ama benim kişisel fikrim bu. Türkiye’de yasalar buna izin vermiyor. Hastalar aylarca, yıllarca bitkisel hayatta yaşatılıyor. Ben beyin ölümü veya bitkisel hayata girmem halinde makinelere bağlı yaşatılmak istemem doğrusu. Beyin ölümü, hastanın ölmesi demek aslında. Beyne giden kan akımı duruyor. Genellikle 24 saatte diğer organlar da ölür. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın en fazla 7-10 gün daha yaşayabilir. Bitkisel hayatta ise beyne kan gitmeye devam eder. Hatta hasta kollarını, bacaklarını, gözlerini açabilir. Ama kesinlikle algılamaz. Zaman zaman rastlanan, “Şu kadar yıl sonra uyandı” haberleri gerçekdışı. Bitkisel hayattan uyanan hasta hiç görmedim, gören de olmamıştır. Ancak bazı nörolojik sendromlara bağlı olarak uzun süre bitkisel hayat benzeri tabloya giren hastalar daha sonra uyanabilir. 6 haftanın üzerinde bitkisel hayatta olan, yani kronik bitkisel hayattaki hasta uyanamaz.

ÖLÜM BİZİM İÇİN DE ÇOK SARSICI

Yoğun bakımda ölümün kıyısında dolaşan hastalar yatar. Burada çalışanlar, yoğun bakım uzmanları kontrolü seven insanlar. Yoğun bakımda çalışmaya alışan, başka yerlerde kolay kolay çalışamaz. Çünkü her şey kontrollü. Hastanın bütün göstergeleri monitörlerle izleniyor. Hiçbir şeyi rastlantıya bırakmazsınız. Hastanın bir kolundan Azrail çekiyor, bir kolundan biz. Hayatta tutmayı başarmanın tatmin duygusu inanılmaz. Ölümse bizim için de çok sarsıcı, ruhumuzdan bir şeyler alır götürür...

ÖNCE BEYİN GELİR
Öncelik sırasını neye verdiğiniz önemli. Bazen hastaya öyle bir işlem yapılacaktır ki bir organ için faydalı olacak ama öbür organlar zarar görecektir. Biz her zaman öncelikle beyni koruruz. Beyni korumak için gerekirse böbreği gözden çıkarabilirim. Sonra kalp ve akciğer gelir. Kalp inanılmayacak kadar güçlü bir organ. Hayranım gücüne. Bazen hasta 120 nabızla bir hafta yaşıyor. Bu nabız, egzersiz yaparken iyice yorulduğunuzda ulaştığınız nabızdır. Bir hafta böyle koştuğunuzu düşünün! Buna dayanabiliyor. Bize en fazla sorun yaratan organsa akciğer. Çok narin bir organ. Akciğerden sonra ikinci nazlı organımız böbrek. Hemen yorulur. Bir ilaç verirsiniz yan etki olarak böbrekten çıkar, başka bir organdaki sıkıntı hemen kendini böbrekte gösterir.

ÖLÜYÜ CİHAZLARLA YAŞATABİLİRİZ

Yoğun bakım ünitesinde kullandığımız cihazlar mucize gerçekten. Onlar olmadan hiçbir şey yapamayız. Ancak aynı zamanda çok tehlikeliler. Kullanmayı bilmezseniz, hastayı öldürebilir. Yanlış bir tercih, birkaç dakikada hastayı kaybetmenize yol açabilir. Aletlerle suni solunum yapabiliyoruz. Böbrek için yine yoğun bakıma özel diyaliz makineleri var. Suni karaciğer makineleriyle nakil için hastaya zaman kazandırmamız mümkün. Yetersiz kalbi destekleyecek aort pompamız var. Bütün bu aletlerle hastayı, hatta ölüyü uzun süre yaşatabiliriz. Ölen, ancak karnındaki bebeği doğabilsin diye yoğun bakımda tutulan anneleri hatırlarsınız.

İFLAS EDEN ORGANLAR NASIL DÖNÜYOR
Yoğun bakımdaki hastaların önemli bir kısmı için ciddi ilaç tedavileri yok. Peki ne oluyor da hastayı terk eden organ geri dönüyor? Bıçakla kesildikten sonra nasıl hücreler geliyor ve cildimiz iyileşiyorsa aynı şey organlarda da oluyor. Organları ölen veya fonksiyon görmeyen hücreleri yeniden toparlanana kadar cihazlarla hayatta tutup, zaman kazandırıyoruz. Bazı durumlarda hastanın ölmesine izin vermezseniz organlar kendiliğinden iyileşir. Bu çok ilginç, tamamen hücre yenilenmesiyle ilgili bir süreç.

GENETİK BURADA DA ETKİLİ
Yoğun bakım hastalarının ölüm riskiyle cinsiyet arasında ilişki var mı diye araştırıldı. Ancak iki cins arasında bir fark saptanmadı. Buna karşılık genetiğin ve yaşın rolü büyük. Son 10 yıldır genetiğin üzerinde çok duruluyor.

YOĞUN BAKIMDA EN ÇOK ENFEKSİYON ÖLDÜRÜYOR

Yoğun bakımda yatan hastalara çok fazla müdahale yapılıyor ve yoğun antibiyotik kullanılıyor. Tabii enfeksiyonlu hasta da geliyor. Zamanla yoğun bakımlarda mikroorganizma ortamı oluşuyor. Antibiyotik kullanıldığı için bunlar çok dirençli ve çoğu kez başka yerde bulunmayan mikroplar. Dolayısıyla yeni gelen hastanın enfeksiyonu alma riski yüksek. Enfeksiyona bağlı organ yetmezliği, ardından da ölüm gerçekleşebiliyor.

EN ÇOK AMELİYAT SONRASI HASTALARI GELİYOR
Yoğun bakımlara en çok ameliyat sonrası hastaları geliyor. Çok yaşlı hastalara, çok büyük ameliyatlar yapılıyor. Bu hastaların tansiyon ve nabızlarının tekrar düzene konulması lazım. Trafik kazaları vakaları da sık olur. Sepsis, yani çok ciddi ve bütün vücudu etkileyen ağır enfeksiyonlar ile solunum yetmezliği şikayeti olanlar da diğer hastalarımızı oluşturuyor.

YOĞUN BAKIMA GELEN HASTA KONUŞMAZ
Bizim hastalarımız farklıdır. Örneğin koroner yoğun bakım üniteleri gibi değil. Orada yoğun bakım hastaları oturur, yemek yer, sohbet edebilir durumda. Bizim ünitemize bırakın sohbeti, konuşabilen hasta gelmez. Konuşabilecek duruma geldiğinde zaten servise çıkabilir demek.

BABASINA VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU

ABD Board (yeterlilik sınavı) belgeli tek yoğun bakım uzmanı Prof. Dr. Murat Sungur, Kayseri’de doğdu, büyüdü ve üniversiteyi okudu. Marmara Tıp Fakültesi’nde iç hastalıkları ihtisası aldı. Bir hocasının yönlendirmesiyle yoğun bakıma ağırlık verdi. İki yıl sonra şimdiki fakültesine geri döndü. Kendini kanıtlama isteği vardı, bir süre sonra yine ABD’de çalışmak istedi. Bu kez öğretim üyesi olarak gitti ve 4 yıl kaldı. Babasına Kayseri’ye dönme sözü vermişti. Döndü ama oradaki meslektaşlarıyla akademik çalışmaları sürüyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!