Hastanesinin ve tıp merkezlerinin gelirini kimsesiz gençlere adadı

Güncelleme Tarihi:

Hastanesinin ve tıp merkezlerinin gelirini kimsesiz gençlere adadı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2010 00:00

Baymak’ın ortağı ve yönetim kurulu başkanı, Ethica Hastanesi ve iki tıp merkezinin sahibi Murat Akdoğan 12 yıl Küçükyalı Yetiştirme Yurdu’nda yaşadı. Aslında kimsesiz değildi. Ama babası Saim Akdoğan bu yurtlarda görevliyken, lojman odasında yaşamlarını sürdürüyorlardı. Üstelik kendisini 18 yaşını dolduran kimsesiz çocukların yurttan meslek ve mesken sahibi olarak ayrılmalarına adamış babalarını, yurtta kalan çocuklardan daha az görüyorlardı. Murat Akdoğan da babasını örnek aldı. Servet sahibi olunca yetiştirme yurtlarından çıkan gençleri meslek sahibi etmek için bir vakıf kurdu. Yetinmedi, hastanesi ve iki kliniğin tüm gelirlerini vakfa aktarmaya başladı

Saim Akdoğan yıllarca Anadolu’da köy okullarında öğretmenliğin ardından yetiştirme yurtlarında görev yapmaya başlamıştı. Yurdun iki odalı lojmanının bir odasında eşi Kadriye Hanım ile Saim Bey kalıyor diğer odayı da Nursun, Gülsun ve Aysun ile erkek kardeşleri Murat ve Oğuz paylaşıyordu. Murat Akdoğan o günleri şöyle anlatıyor: “13 yıl boyunca kardeşim Oğuz ile aynı ranzada yattım. Babamın bize bir harf öğrettiğini bilmem ama yetimhanedeki çocuklar için gece-gündüz uğraşırdı. Onu görmek istediğimizde etütlere giderdik. Bazen odamıza 5-10 dakika uğrardı. Mücadele insanıydı. Çoçukların 18 yaşına gelip de yurttan ayrılmak zorunda kalınca kötü yola düşmemeleri için çabalardı. Özellikle polis, öğretmen, asker, hemşirelik gibi mesleklere yönlendirirdi. Çünkü eğitimleri yatılıydı; yeme, içme, barınma gibi sorunlar yaşamazlardı.”

YURTTAKİ ÇOCUKLARA ÖZENİRDİ

Akdoğan ve kardeşleri yurtta kalan çocuklarla büyüyor, babaları da çocuklarına hiçbir iltimasta bulunmuyordu. Akdoğan, “Kalemim o kadar küçülürdü ki tutamazdım. Yazı yazabilmek için üzerine tükenmez kalem kapağı takardım. Yurttaki çocukların güzel boya kalemleri, defterleri vardı. Kalemleri kırılır yenisi verilir, defterleri yırtılır yine yenisi verilirdi. Kırtasiye malzemelerinin durduğu dolabın anahtarı babamdaydı ama biz kalem sıfıra düşünceye kadar, sarı sayfalı defterlere yazardık. Özenirdim yurttaki çocuklara. Bir gün kalemimi çocuklardan biriyle değiştirdim. Elimdeki kalemi görünce babam bana soru bile sormadan, ‘Sen devletin kalemini nereden buldun?’ diyerek sağlam bir tokat attı” diyor.
Saim Akdoğan, karınları doyan, barınma sorunları olmayan yurttaki çocukların en büyük ihtiyaçlarının sevgi ve geleceklerinin garanti altına alınması olduğunu gayet iyi biliyordu. “Babam, Yakacık Yurdu’nun bahçesinde kümesler yaptı. Bahçede kedi, köpek bakıldı. Çocuklara hayvan sevgisi kazandırmak istiyordu” diyor Murat Akdoğan. Tüm uğraşlara rağmen 18 yaşını dolduran ve yurttan ayrılan çocukların kötü yola düşmelerine sadece babaları değil tüm aile üzülürdü. “Devlet aslında bu çocuklara iyi bakardı. Biz öğretmen çocukları olarak onlar kadar iyi koşullarda yaşamadık açıkçası. Onlar dört kap yemek yerdi biz bir, biz tek tişörtle bir yılı geçirirken, devlet üç-beş takımı çocuklardan esirgemezdi. Kısacası daha iyi yedirir, içirir, barındırırdı. Ama 18 yaşından sonra dışarıda zor duruma düşen çocukları duyar ve görürdük. Annemin bu nedenle çok ağladığını gördüm” diye anlatıyor.

HEM OKUTACAK HEM DE BAKACAK

Akdoğan babasını yurtta kalan çocuklardan kıskanmadı. Tam tersine anladı ve hak verdi mücadelesine. 13 yaşına geldiğinde belki de hayatının ilk ciddi kararını almıştı. Bir gün imkanı olursa, babasının yolundan gidecek, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklara yardım edecekti. Babası, öğrencilerinden birinin yurttan ayrılınca kötü yola düşmesi haberini sindiremeyince yurttan ayrıldı. Meslek yaşamına başka okullarda devam etti. Mirasını yıllar sonra oğlu Murat Akdoğan yaşatmaya başladı. Üç buçuk yıl önce adını verdiği bir vakıf kurdu:
“Çocuklar 18 yaşından sonra devlet güvencesinden yoksun kalıyor. Artık devlet baba arkalarında değil... Onlar için bir şeyler yapmak istedim. Vakıfta üç buçuk yılda iyi bir fon oluştu. Sağlık ve sosyal hizmetler alanında eğitim verecek yüksek okul kuracağız. Kısa zamanda da üniversiteye dönüşeceğiz. Eğitim ve meslek edindirmenin yanı sıra okul hayatları boyunca beslenme, barınma gibi ihtiyaçları karşılanacak. Bunun için beş milyon lira lazım. Bu nedenle bir hastanem ve iki tıp merkezimin tüm karını vakfa aktarıyorum. Sistem kendi kendine dönene kadar şahıs olarak vakfa bağış yapmaya devam edeceğim. Ben ve ailem bu üç tıp kurumundan tek bir kuruş bile almayacağız. Bana hastanelerimde bir tost bir de su veriyorlar. Bir doktoru yemeğe götürdüğümde bile cebimden harcıyorum!”

HAYALİNİ RESMİLEŞTİRDİ

Devlet Bakanı Aliye Kavaf ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü İsmail Barış ile bir protokole de imza atan Akdoğan, çocukluk hayalini böylece resmileştirdi. Akdoğan protokolde, yüksek okuldan mezun olan gençlere istihdam sağlanacağı sözü de verdi. Akdoğan, “Biz model olmak istiyoruz. Bir yandan sağlık ve sosyal hizmetler alanında personel eksiğini giderip, diğer yandan da çocukların sokağa, kötü yola düşmesini engelleyeceğiz. Çocukların dörder kişilik aileler halinde apartman dairesine yerleştirelim diye düşünüyorum. Sosyal yaşamın içinde, yaşlı kadının çantasını taşısın, manavdan alışveriş yapsın, komşuluk ilişkilerine girsinler” diyor. 23 yaşında bir kızı, 19 yaşında da bir oğlu olan Akdoğan sözlerini şöyle sürdüyor: “Çocuklarım ve eşim yaptıklarımdan mutlu. Çocuklarımı en iyi koşullarda okuttum, bana ihtiyaçları olmayacak şekilde eğitim almalarını sağladım. Onlar Saim Akdoğan’ın torunları. Gelirimizin yurttan ayrılan çocuklara aktarılması onları rahatsız etmiyor. Zaten buna hakları da yok.”

BABAM DERS VERMEME ÇOK SEVİNDİ

Akdoğan ailesinin beş çocuğundan hiçbiri öğretmenliği seçmedi. Akdoğan, makine mühendisliği okudu. “Babam benim öğretmen olmamı çok isterdi. Aslında beni Edirne Öğretmen Okulu’na yazdırmıştı. Ancak okul yanınca gidemedim. Mühendis oldum. Doktoramı bitirdiğim 1992’de Marmara Üniversitesi’nde ders vermem istendi. Tereddütsüz kabul ettim ve tam 19 yıldır lisan ve lisansüstü öğrencilerine pazarlama üzerine ders veriyorum. Babamı memnun eden sıfırdan buralara gelmemden çok üniversitede ders vermem oldu. Devlete borcumu ödüyorum.

KİRA ÖDETEREK TERBİYE ETTİ

Babam usta, annem kalfa, ben ve kardeşlerim amele gibi çalışarak Yakacık’ta beş katlı ev yaptık. Eve başladığında ben ilkokul öğrencisiydim. Askere gittiğimde, hafta sonraları üniformamı çıkarıp yine evin inşaatında çalıştım. Bayram günü bile inşaatta çalışırdık. Kızardık bazen... Babam, inşaatın dördüncü katından düştü, ölümden döndü. “Bu dairelerin hepsi benim” deyip bize kira ödetirdi. Ne zamanki ev sahibi olduk, “Gelin şimdi alın paranızı” dedi. Meğer o kiraların tek kuruşuna bile dokunmamış, biriktirmiş.

OĞLU FABRİKASINI AÇARKEN BABA VEFAT ETTİ

Murat Akdoğan geçen 3 Eylül’de yeni fabrikasının açılış töreninde babası Saim Akdoğan’un vefat haberini aldı. 75 yaşındaydı. Aslında babasını törene götürmek istemiş ama o, “Sen fabrikayı boşver, okul açacağın zaman beni götürürsün” demişti. Cenazesi Yakacık Yetiştirme Yurdu’nun bitişiğindeki camiden kaldırıldı. Akdoğan, kurduğu vakfın adını değiştirerek, babasının adını verecek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!