Güncelleme Tarihi:
Çok terliyorum doktor
Geçen gün Vakko'da dolaşıyorum. Orada bir arkadaşımın arkadaşı, benim de dinleyicim olan birisi geldi, ben çok terliyorum, niye terliyorum diye soruyor mesela. Terin bir çok nedeni olabilir yani. Mecbursun. Oturup anlatıyorsun.
Numaradan değil içten kibar
Doktor Bilal... Sahnelerimizin en tıbbi şarkıcısı. Önce öylesine laf olsun diye doktor dendiğini düşünmüştük ama sonra anlaşıldı ki o gerçekten doktor. Hacettepe Tıp Fakültesi'nden mezun, üstelik ihtisas alanı da fizyoterapi. Yedi yıl doktorluk yaptıktan sonra bir gün çok sevdiği alaturka müziği söylemek uğruna önlüğünü ve hastalarını bırakıp sahnelere atmış kendini. Yani anlayacağınız gerçekten ilginç bir insan.
Tarabya sırtlarındaki dairesine çamurlara bata çıka vardığımızda gecenin çok geç bir saatiydi. Ancak Bilal Bey zarafetinden ve neşesinden hiç bir şey kaybetmemişti. Sanki güne yeni başlıyordu. Tripleks dairesinde bir aşağı bir yukarı koşturuyor, aldığı nefis pasta ve çöreklerle bize mükemmel bir ev sahipliği yapıyordu. Sorduğumuz her tür soruya kibarlığı asla elden bırakmadan cevap veriyordu. Ve bu kibarlığı da sonradan edinilmiş, zoraki, bir kibarlık da değildi.
Şimdiye kadar bir şarkıcının evine ya da hayatına girdiğimizde hep bu kadar zenginliği hakedecek ne yaptığını düşünmüşüzdür. Aldıkları eğitim, sergiledikleri davranışlarıyla ve kültürleriyle bizde bu kuşkuyu uyandırmışlardır. Bilal Pilgir ise meslektaşlarından her yönüyle ayrılıyor. O, Türkiye'deki en uzun eğitimi almış, aldığı eğitimin hizmetini vermiş, pırlantaları kadar kitapları da olan zarif bir entellektüel. Ve şarkı söylemeyi o kadar seviyor ki nasıl insanların onu izlediği umurunda bile değil.
Seksüel yaşantımı aseksüel yaptım
Sevgiliniz var mı?
- Yok.
Neden?
- Çünkü kimseye aşık olmuyorum. Öyle bir duygu yaşamıyorum.
Bu size garip gelmiyor mu?
- Bir duygu meselesi. Bazıları çok zor aşık olur, bazıları şıpsevdi olur, bazıları da o duyguyu kendisiyle bütünleştiremez. Artık narsistlik mi neyse? Ben 17 yaşımdan beri kendimle oldum. Hep kendimi sevdim. Artı aşk, evlilik, çocuk hep kendinden ödün gerektiren, yaşantını kısıtlayan şeyler. Ben asla ve asla bunu yapamam. Bakın Nükhet (arkadaşına dönüyor) benim en iyi arkadaşımdır ama ben beş gün onu kafamda göremem. Onun için de ilişkim olmuyor.
Hiç sevgiliniz olmadı mı?
- Ufak tefek flörtlerim olmuştur ama ciddi anlamda bir sevgilim olmadı.
Yanlızlık hissetmediniz mi?
- İstediğim o zaten. Ben yanlızlıktan hoşlanıyorum. Bir kere arkadaşlarımla tatile çıkmıştım, feci sıkıldım.
Peki taliplerinizi nasıl reddediyorsunuz?
- Mesela biriyle bir iki kere yemeğe çıkıyorum. Ama üçüncüsünde hayır diyorum. Ben çok keyif almıyorum, müsait olursam ben sizi ararım diyorum. Kestirip atıyorum.
Peki ya cinsellik olayı?
- Seksüel yaşantımı aseksüel hale getirdim. Farklı mutluluklar duyduğum şeyler var. Mesela az dost sahibi olmak, alışveriş...
Peki kadınları mı tercih ediyorsunuz, erkekleri mi?
- Türkiye'de insanlar pek ben şöyleyim, ben böyleyim demez ama, İşte aseksüelim diyorum ya... Ama Tarkan söyledi olay oldu ya içimde her iki tarafa karşı da böyle bir duygu var. Bunu seks olarak almayın ama böyle bir duygu var. Onun için de zaten belki sıradışıyım. Belki onun için frapanım, kendime göre bakımlıyım.
Madem şarkıcı olacaktınız neden o kadar yıl tıp eğitimi aldınız?
- Bilirsiniz ailede hep çocuğum doktor olsun, avukat olun denir ya... Aslında ben konservatuara gitmek istiyordum ama beyaz gömleği giyme tutkum da vardı. O yüzden üniversite sınavına girerken tıp dışında hiç bir şey yazmadım. Ama okurken okulu bırakıp sahneye çıkmayı çok istedim. O zaman Hacettepe korosuna girdim. Sadi Hoşses'le çalıştım. Bir kere alaturka diye ölüyordum. Haftaiçi okula haftasonu koroya gidiyordum. Yani müzikle hep içiçeydim.
Doktor olacağım ve yine de sahneye çıkacağım diye mi hayal ediyordunuz?
- Tabii. Bülent Ersoy gelmişti Ankara'ya. Onun çıktığı yerde benim bir masam vardı. Hergün gidip ağlaya zırlaya seyrederdim. Hayal ederdim bir gün ben de yapabilecek miyim, sahneye çıkabilecek miyim diye... Sonra yedi yıl mesleğimi yaptım ve Bodrum'da bir gün olurdu olmazdı derken sahneye çıktım. Çıkış o çıkış. İstanbul'a döndükten sonra da devam ettim. Kısa bir süre doktorlukla şarkıcılığı bir arada götürdüm sonra sarılık oldum ve doktorluğu bıraktım.
Ama isminizin başındaki DR'yi bırakmadınız. Hatta kasedinizde ‘‘ailenizin terapisti Bilal'iniz’’ diye bile yazdırmışsınız. Avantaj olur diye mi düşündünüz?
- Hayır ben hiç öyle şeyler düşünmedim. Tam tersini düşündüm. Ama bir gün bir baktım Yeşil Kabare'de söylerken hastalarım beni dinlemeye gelmiş. Klinikten ağız alışkanlığı, doktor diye devam etti. Şimdi bir yerde Bilal diyorlar hangi Bilal, doktor Bilal
İyi ama lakabınız solak olsaydı öyle tanınıyorum diye ‘‘Solak Bilal’’ mi olacaktınız?
- Olmazdı herhalde. Ama kötü birşey değil ki! Gerçi bazılarını da ürküttü. Snob, diplomasına güveniyor diye yazdılar. Doktorluğuna şarkıcılığı ekledi de ne oldu, burnu mu küçüldü diyenler de oldu.
Tabipler odası laf etmedi mi?
- Hayır bana gelen hiç bir şey olmadı.
ŞU AN İÇİN MUTSUZUM
Peki şimdi daha mı mutlusunuz?
- Şu an için hayır. Bu işe hiç bulaşmasaydım, hep hobim olarak kalsaydı dediğim oldu. Ben bu işe uygun olduğumu sanıyordum. Renkli kişiliğim, şarkı söylemeyi sevmem, repertuvarım, alt yapım nedeniyle dört dörtlük bir iş diyordum. Ama işin içine girince çok farklı şeyleri gördüm. İlişkilerdeki dejenerasyonu, bir yerlere gelebilmek için verilen tavizleri... Çok zormuş...Bir şarkı için on kere telefon etmek gerekiyor, ben yapamıyorum. Ben tıbbi bir bilgi istesem ertesi gün bütün dökümanlar gelirdi.
Dönmeyi düşünüyor musunuz?
- Hayır yine de düşünmüyorum. Yedi yıl doktorluk yaptıktan sonra bırakmak çok zordu şimdi sekiz yıldır bu mesleğe emek veriyorum. Bir kere daha bırakmak kolay değil.
Doktorluk sahnede hiç işe yaradı mı? Alkol komasına girenler filan.
- Sahneden inince, oramda bir şey var, doktor şuramda da bir şey var diyenler, çok fazla oluyor.
Sizin durumunuz ne kadar zor. Şarkıcıya her yerde şarkı söyletilir, doktora da her yerde şuram acıyo, buram acıyo denir. İkisi birden sizde var. Kabus gibi...
- Geçen gün Vakko'da dolaşıyorum. Orada bir arkadaşımın arkadaşı, benim de dinleyicim olan birisi geldi, ben çok terliyorum, niye terliyorum diye soruyor mesela. Terin bir çok nedeni olabilir yani. Organik bir nedeni olabilir, psikolojik bir nedeni olabilir, kilonun verdiği bir sorun olabilir, menopozal bir dönemdesindir falan filan.
Bunları oturup anlattınız mı sorana?
- Mecbursun. Oturup anlatıyorsun.
Doktorken de böyle süslü müydünüz?
- Süslü müyüm?
Hastanede saçı boyalı, röfleli ve de fönlü bir erkek doktor görsek epey şaşırırdık...
- Ha ha ha! Aynen böyleydim. Hep giyimime, saçıma başıma özen göstermişimdir. Üniversitede de böyleydim. Bazı şeyler parayla pulla değil, içgüdüsel. Temiz ve uyumlu giyinmek başka bir şey.
Kaç para harcıyorsunuz giyiminize?
- Bunu hiç sormayın ha ha hay... Şöyle söyleyeyim yemek yemem ayakkabı alırım. Öğrenciyken de öyle. Kısıntı yapar yine ay sonunda üstüme başıma bir şeyler alırdım.
Kaç ayakkabınız var?
- 350-400 tane var. Ayakkabı bir tutku. Beğendiysem hiç öyle bir numara büyükmüş, küçükmüş bakmam. Zorlar alırım. Ayakkabı gördüm mü dayanamam.
Şimdiye kadar en çok kaç para verdiniz bir çift papuç için?
- Düşünebileceğiniz en yüksek rakamı. Ama söyleyemem... Ha ha hay! Herkesin bir tutkusu var benimki de alışveriş işte...
Evinize hırsız girse ve bütün giysileriniz çalınsa, alışveriş fırsatı çıktı diye sevinir misiniz?
- Hayır. Vazgeçemediğim kıyafetlerim var. Bilmem kaç milyonluk Moschino cekete üzülmem ama 15 yıllık bir jeane üzülebilirim.
Mücevheri en az giysi kadar seviyorsunuz anlaşılan. Her tarafınıza birşeyler takmışsınız... Tercih ettiğiniz bir taş var mı?
- Pırlantıcıyımdır ben. Ha ha hay.
Tipinizle, kıyafetlerinizle bazı insanların garibine gittiğinizi düşünüyor musunuz?
- Mutlak ki gidiyorumdur. Bazı insanlar feminen buluyordur, bazı insanlar uç buluyordur. Ben sanatçı olmadan evvel de bir sürü yere gidiyordum. Bunların içinde dönüp bakan çok olurdu. Aa ne giymiş filan diyen de vardı. Bunların ötesinde yaa adama bak, çok hoş giyinmiş diyen de vardı. Ama yurtdışında bir kişinin dönüp baktığını hatırlamıyorum. Demek ki o ülkede o kadar uç biri değilim, ama bu ülkede mutlak ki sıradışı biriyim.
HAY DUSTY HAY!!
Sizi hiç Dustin Hoffman'a benzeten oldu mu?
-Amerika'da Las Vegas'ta Piramit otel vardır Luxor. Oradaki ünlüler dolabını, gelen bütün ünlüler imzalar, fotoğraflarıyla birlikte. Benim de Dustin Hoffman'a benzerliğim nedeniyle kocaman bir resmim duruyor imzalı. Törkiş singır diye. Orada asılı.
Başka? Yollarda falan...
- Hawaii'de bir kızın yaşgünü var. Tam pastadaki mumları üflüyor, gözgöze geldik, kız avaz avaz. Atina'da öyle. Londra'da el sallayanlar. New York'a gittim, Limuzin kiraladık. Açtık camı, sohbet ediyoruz, adamın biri ‘‘hay Dusty, hay’’ diye camdan içeri sarkıyor. Ben de ‘‘hay’’ deyip geçiyorum, ne yapayım? Çok oldu, her yerde. Daha komiğini anlatayım. Abim telefon ediyor, Bilal diyor, televizyonda seni gördüm, arabanın içinde böyle gözlükler filan takmışsın diyor. Bodrum'a bir ünlü geldi dolaşıyor. Sen hiç mi Bodrum'da dolaşmadın da televizyon veriyor böyle dedi.
Fıkra gibi.
- Başladım gülmeye. Abi o ben değilim, Dustin Hoffman dedim.
Ben gece yaşıyorum demişsiniz. Gece kaçta yatıyorsunuz?
- Her sabah altıyı buluyor uyumam.
Bir doktor olarak sağlıklı buluyor musunuz bunu?
- Son derece sağlıksız. Ama çocukluktan kalma. Annemle sabahlara kadar oturur, iskambil oynardık.
Hayatınız çok değişti mi doktorluktan şarkıcılığa geçince?
- Evet şu anda daha asosyalim. Şu anda yaşantım kalmadı. Eğlence esprisini kaybetti benim için.
Sizi seyretmeye gelenler gerçekten eğleniyor mu?
- İnsanların neye eğlenmeye geldiklerinden şüpheliyim artık. Ağlayanlar oluyor, sırf oynamak için gelenler var, yan masadaki adamı, kadını götürmek için gelenler var. Bir çok insan o mekana müzikle eğlenmek için gitmiyor. Gecenin sonunda eve yanlız gitmemek için gidiyor. Biliyor ki o mekanda onun için malzeme çok.
Kadın hayranlarınız mı daha çok, erkek hayranlarınız mı?
- Çok fazla kadın sevenim var. Yani erkekten çok daha fazla.