Oluşturulma Tarihi: Haziran 06, 2006 00:00
6 yıldır ALS hastası olan ve sadece gözleriyle iletişim kurabilen Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Suna Kıraç, "Ömrümden Uzun İdeallerim Var" kitabında hastalığının seyrini de tüm çıplaklığıyla anlattı. Hasta olduğunu öğrendiği gün eşi İnan Kıraç’a sarılıp ağlayan Suna Kıraç, aynı gece dostlarıyla da yemek yedi. Masadakiler ise Suna Kıraç’taki konuşma bozukluğunu içilen şaraba bağladılar...
İnan’ı evlendiktensonra sevdim
İnan Kıraç’ı evlendikten bir hayli sene geçtikten sonra sevmeye başladım, çünkü İnan’ı değiştirmeye çabalamaktan vazgeçtim. Kendi zevk ve beğenilerimi ona dikte ettirmek yerine, evlilikte aynı şeylerden zevk almanın lüzumsuzluğunu öğrendim. İnan, sinemaya zor giden, konsere ve tiyatroya hiç gitmeyen bir tipti. İnan’ın en çok yadırgadığı ve sık sık tartıştığımız şey, "İstanbul sosyetesi" denilen benim çevremdi. Hep şu lafları söylerdi; "Sen karısına bayılmıyorsun, ben kocasıyla aynı frekansta değilim, niye görüşüyoruz bu çiftle".
Ayrılırsa 300 altın verecek
İmam nikahı için yapılan törene ben ve İnan katılmadık. İmam nikahında benim şahidim dayım (Emin Aktar), İnan’ınki ise Bernar Nahum’du. Töre gereği önce altın pazarlığı yapıldı. Dayım yeğenine öylesine yüksek değer biçmişti ki Bernar Bey, "Bizim oğlan fakir o kadarını veremeyiz" dedi. Bunun üzerine babam pazarlığa müdahale etti ve pazarlığı 300 altınla kapattı. Yani İnan benden ayrılacak olursa tam 300 altın ödeyecekti.
Düğün hediyesi araba
İnan o zamanlar Türkiye’de bulunmayan Fiat 124 marka coupe arabasını bana evlilik hediyesi olarak verdi. Bir de bizim de aile kuyumcumuz olan Kapalıçarşı’daki Yetvart efendiye yaptırılan çok güzel bir broşu takmıştı. Her ne kadar "dünya evi" dediysek de aslında evimiz son derece mütevazı 70 metrekarelik bir evdi. Bir tek lüksümüz bir aşçımızın olmasıydı. İnan bana ev kirası dışında 4 bin lira verirdi. Aşçının maaşı 800 lirayı bu paranın içinden verip, mutfak masraflarımızı rahat karşılardık. Bir Cumhuriyet altını 105 liraydı.
Vay bu kızı alacak adamın haline
Ankara’ya her gidişimde Rahmi, İnan’ın da katıldığı bir davet organize ediyordu. İlk karşılaşmamızda İnan’ın da dahil olduğu bir grup Ankara Palas’ta yemeğe çıkmıştık. Yemekte Ömer İnönü de vardı. İnan beni dansa kaldırmak istedi. "Ben dans etmem" yanıtını verince kös kös yerine oturdu. Kızdığı her halinden belliydi. Yani ilk tanışmamızda onda olumlu bir izlenim bırakmadığımı sanıyorum. İnan bana bakıp, "Vay bu kızı alacak adamın haline" diye düşünmüş...
Vehbi Koç’un prensipleri
Babamın ve annemin prensipleri vardı. Çocuklar arasında ayrım yapmazlardı. Aynı evde, aynı odada doğduk, aynı eğitimi aldık. Bu prensip erkek çocuk, kız çocuk ayrımı yapılmadan, Koç Topluluğu’nda eşit hissedar olmamıza kadar sürdü. Annem ve babam, ailelerdeki kavga ve ahenk bozulmasının adil olmayan paylaşımdan kaynaklandığından emindiler. Babamın değişik prensipleri vardı. Daktilo yazmayı bileceksin (şimdiki dünyamızda bilgisayar kullanmakla eşanlamlı). Araba kullanmayı bileceksin. En az bir dil konuşacaksın. Memleketin her tarafını gezmeye çalışacaksın, hayatın sadece İstanbul’dan ibaret olmadığını bileceksin. Bizler de İpek’i bu ilkeler doğrultusunda yetiştirmeye gayret ettik.
Kızının doğum gününde öğrendiHastalık genellikle elde beceriksizlik, anahtar çevirmede zorluk, konserve açmada zorluk gibi şikayetlerle ortaya çıkıyor. Zamanla bacağa yayılabiliyor ve sonra yutma ve konuşma fonksiyonlarının da kaybı geliyor. Doktor son olarak 3 ila 5 yıl içinde solunum cihazına bağlanacağını, 7 yıl içinde de yaşamını yitireceğini söyledi. Suna ve İnan Kıraç birbirlerine sarılarak ağlamaya başlamıştı. Sonra yine eski Suna Kıraç oldu. Onun hastalığından habersiz dostları o akşam onuruna
yemek ziyafeti veriyorlardı. Günlerden 1 Şubat’tı. 1 Şubat, Kıraç Ailesi için İpek’in doğum günü anlamına geliyordu. Zira İpek’i o gün eve getirmişlerdi. Yemek yenildi, gülündü, eğlenildi. Dostları ise Suna Kıraç’ın konuşmasındaki bozukluğu içilen kaliteli şaraba yordular.
Dünyada 300 bin kişi ALS hastası
ALS (Amyotrophic Lateral Sclerosis) ’motor nöron’ adıyla da anılan bir hastalık. Merkezi sinir sisteminde ’medulla spinalis’ ve ’beyin sapı’ adı verilen bölgede motor hücrelerin (nöronlar) kaybı nedeniyle ortaya çıkıyor. Bu hücreler yaşamsal bir öneme sahip. Hücrelerin kaybı kaslarda zaaf ve erimeye yol açıyor. Kaslardaki zayıflık ellerde ya da bacaklarda ağız yutak bölgesinde ya da dilde başlayabiliyor ve sürekli ilerleyerek yayılıyor. Dünyada halen bu hastalıktan mustarip 300 bin kişi yaşıyor. Hastalığın seyrinde en çarpıcı noktalardan biri ise şu: Hastanın zihinsel fonksiyonları ve belleği hiç bozulmuyor.