OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 18, 2004 00:00
Kanuni Sultan Süleyman zamanında kaptan-ı derya, yani donanma kumandanı olan Sinan Paşa bir gün hasta düştü ama Paşa’yı tedavi etmek için tıp yerine büyüden medet umuldu. Koskoca adamın üzerinden eşekler geçirttiler, yatağının altına Yahudi tabutundan sökülmüş çiviler yerleştirdiler ve bağırsakları bile sökecek güçte müshiller içirtip bağırta bağırta öldürdüler.KANUNİ Sultan Süleyman’ın kaptan-ı deryası yani donanma kumandanı olan Koca Sinan Paşa, devlete çok uzun seneler hizmet vermiş ve yaşlılığında uzun süren bir hastalığa yakalanmış ama doktorlar derdine deva bulamamışlardı.Paşa’nın çevresini bir anda üfürükçüler ve büyücüler sardı ve yaşlı denizciye tedavi adına olmayacak işler yaptırdılar. Bu işlerin en ilginci, üfürükçü bir kadının Sinan Paşa’yı önce siyah bir keçiye baktırması, sonra da dişi bir eşeğin altından geçirmesiydi.Koca Sinan Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın veziriazamı ve damadı Rüstem Paşa’nın kardeşiydi. Saray okulu olan Enderun’da yetişti, Hersek sancakbeyliğine tayin edildi ve 1550’de kaptan-ı derya oldu. Sadrazam Rüstem Paşa, kardeşini kaptan paşa yapabilmek için dönemin en büyük denizcilerinden Turgut Reis’in yükselmesini engellemişti. Sinan Paşa, kaptan paşalık vazifesi sırasında, 1554’te hastalandı. Vücudunda koskoca bir kist çıkmıştı. 1552 ile 1556 yılları arasında Osmanlı topraklarında yaşayan ve esir düştükten sonra Sinan Paşa’nın kölesi olan İspanyol gezgin Pedro, kaleme aldığı seyahatnamede Paşa’nın hastalığını ve tedavi çabalarını teferruatıyla anlatacaktı.Pedro, tıptan anladığı fark edilince, Paşa’nın doktoru olmuştu ama Pedro da, başka doktorlar da Paşa’yı iyileştiremediler. Bunun üzerine meydan büyücülere ve üfürükçülere kaldı.Paşa’nın sarayının bahçesi, bir anda üfürükçü çadırlarıyla doldu. Hepsi, Sinan Paşa’yı birkaç günde ayağa kaldırabileceklerini iddia ediyorlardı. Kimileri bahçede bütün gece ağlıyor, kimileri kemiklerle büyü yapıyor, kimileri de cinlerle temas ettiklerini söylüyordu. Muska yazanların zaten haddi hesabı yoktu. Su dolu taslara okunmuş kağıtlar koyup suyu Paşa’ya içiriyorlar, yatağının altına Yahudi tabutundan sökülmüş çiviler, Müslüman tabutunun sapı ve Hıristiyan tabutunun odunu yerleştiriliyordu.O dönemdeki üfürükçülerin en meşhuru bir kadındı. Kadın, Sinan Paşa’ya dokuz gün süren ilginç bir kür uyguladı. Paşa’yı önce siyah bir keçiye baktırıp, bazı sihirli kelimelerle okuduktan sonra dişi bir eşeğin altından geçirdi. İri yarı olan Paşa, eşeğin altında az kalsın ezilecekti.Üfürükçü kadın daha sonra Paşa’ya bağırsakları bile sökecek güçte bir müshil içirdi. Derken bir fırın yapılması gerektiğini söyleyip fırının inşasından önce de dört koyun ve bir pala getirmelerini istedi. Koyunları palayla kestirdi, etlerini Paşa’nın sarayının kapısında bekleyen kızıyla evine yolladı ve koyunların kesildiği yerde hemen o gece bir fırın inşa ettirdi. Pişirilen ekmeği Paşa’ya yedirdikten sonra ‘Aynı işleri tam dokuz gün boyunca yapacaksınız ve Paşa hazretleri ayağa kalkacak’ dedi ve çekip gitti. Yapılan büyüler de işe yaramamış, Sinan Paşa’nın vücudundaki kist büyümüş ve acıları artmıştı. Pedro, durumun kötüleşmesi üzerine Napolili cerrah Rebbi Hoşana’yı getirterek, Paşa’nın kistini yardırdı. Sinan Paşa bir müddet sonra iyileşmeye başladı ama tam o sırada başka bir hastalığa daha yakalandı ve vücudunun değişik yerlerinde yılancık çıktı. Yahudi bir aktar Paşa’ya günlerce müshil içirince hasta daha da ağırlaştı, Pedro, ‘Bu iş böyle devam ederse Paşa Noel’i göremez’ deyince Yahudi saraydan kovuldu. Ama Sinan Paşa gün geçtikçe ağırlaşıyordu. Paşa, bir gün Pedro’yu yanına çağırttı. Sinan Paşa’nın elinde bir tarak ve bir ayna vardı. Bir taraftan aynaya bakarken, bir taraftan da Pedro’ya Noel’e kaç gün kaldığını sordu. ‘Dört gün’ cevabını alınca ‘Sizin Noel’inizde öleceğimi söylemiştin, doğru söylemişsin, o güne kadar öleceğim’ dedi. Pedro ise, ‘Sizi Yahudi sahtekárın elinden kurtarmak için yalan konuşmuştum’ diyerek, Paşa’yı teselliye çalıştı. Sonra, Paşa’nın yemeğini getirmeye gitti ama döndüğünde Sinan Paşa ölmüştü.Sinan Paşa, Üsküdar’daki, Mihrimah Sultan Camii’ne defnedildi, vefatına ebced hesabıyla ‘Daldı rahmet denizine kapdan’ diye tarih düşürüldü, yaptırtmaya başladığı
BeÅŸiktaş’ta bugün kendi adıyla anılan cami ve medrese de ölümünden sonra, 1556’da bitirildi.Â
button