Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2004 00:00
Büyükler çocuklara bu dünyada yaşanan savaşları, acıları dindiremeyecek kadar küçük olduklarını söylerler.Sakın bu sözlere inanmayın. Bizim düşlerimizi gerçekleştirmemize engel olacak hiçbir şey yok. Bazıları buna ’Boş hayaller ya da fazla idealistlik’ diyebilir. ‘Çocuklar nasıl olsa büyüdüklerinde bu hayalleri unutacaklardır’ diyenler de var. Hatta hayattaki sihirlere, fantastik romanlara, ’Saçma sapan, hiç olmayacak şeyler’ diyenler bile var. Sakın onlara da inanmayın! Bence yaşadığımız dünyanın, daha çok hayal kuran ve daha idealist insanlara ihtiyacı var. Günün birinde insanoğlunun Mars’a gidebileceğine, aya ayak basacağına inananların da, büyük hayallerin peşindeki insanlar olduğunu sakın unutmayın. En son örnek olarak ünlü İngiliz yazar, J.K.Rowling’in yarattığı hayal kahramanı HARRY POTTER, hepimizin ilgi odağı oldu. Şimdi herkesin çok iyi tanıdığı Rowling’in, Harry Potter’ı yazmaya başladığı günlerde sadece çay içecek kadar parası, ama dünyaya yetecek kadar hayalleri vardı. Küçücük bir cafede, Harry Potter’ı yazmaya başladı. Onun sihirli dünyasına girebilmek için hepimiz kitabevlerine koştuk. Bütün serileri büyük bir heyecan ve keyifle okuduk. Sinemaya uyarlandığında, ilk
film gişe rekorları kırdı. Zamanda geri gidişleri inanılmaz Şimdi serinin üçüncü filmi olan Harry Potter ve Azkaban Tutsağı sinememalarda. Emin olun sizler için en güzel karne hediyesi. Ben ilk gün izledim ve bayıldım. Sizi uyarıyorum, bu film diğerlerine göre birazcık daha korkutucu. Ama çok keyifli, insan film hiç bitmesin istiyor. Hele ‘Harry ve Hermonie’nin zaman döndürücü ile zamanda geri gitmeleri inanılmaz. İşte asıl macera orada başlıyor. Bir de, daha önce hiç görmediğimiz yeni kahramanlar var. Ben Prof.Sibyll Trelawney’e bayıldım. Film hakkında öyle çok şeyler yazmak istiyorum ki... Ama kendimi durdurmalıyım. Bir tek şunu söylemek istiyorum. Kitabı okuduğum zaman beni en çok etkileyen cümle KARANLIKTA BİLE UMUT VARDIR YETER Kİ IŞIĞI YAKMASINI BİLİN cümlesiydi. Filmde de bu mesaj çok güzel yerine oturmuş.Sylvio'nun köşesiTaşınmak sürprizlerle dolu bir oyunmuşTaşındık! Evet inanılması çok zor, ama biz artık başka bir yerde oturuyoruz. Bütün arkadaşlarım, geçerken bana salam ve peynir veren şarküteriler, poğaça ikram eden cafeler, hepsi ama hepsi geri de kaldı. Ve tabii FİONA...O kadar üzüldüm ve sinirlendim ki, İnci’ye küstüm. Taa ki İnci bana olanları açıklayana kadar hayatım bir kabusa dönüşmüştü. Dün akşam üzeri beni karşısına aldı, uzun uzun konuştuk. Taşınmak hakkındaki fikirlerim tamamen değişti. İnci, bana küçükken babasının işi dolayısıyla ne kadar çok taşınmaları gerektiğini anlattı. Önce, o da aynı benim verdiğim gibi tepkiler vermiş. Ama sonra yeni yerler görmenin, yeni arkadaşlar edinmenin önemini kavramaya başlamış. Eski arkadaşlarıyla bağlarını da hiç kopartmamış. Onlarla mektuplaşmış. Eski değerlerini hiç kaybetmeden üzerine yenilerini eklemiş. Ve bütün bunlar onu çok olgunlaştırmış. Hakikaten yaşadığım her şeyden zevk almak ve yeni başlangıçlar yapmak meğer ne kadar güzelmiş. FİONA’yla da konuştuk. Onunla artık bizim eve yakın bir parkta buluşacağız. Hem birbirimize anlatacağımız bir sürü yeni hikayelerimiz olacak. Burada bir bahçem var. Bahçede bir sürü kedi var. Ben onlarla iyi mi geçinmeliyim, yoksa kovalamalı mıyım bilmiyorum. Ama onlar her fırsatta benim mamalarımı yiyip, suyumu içiyorlar. Bazen onlara güçlü bir köpek olduğumu göstermek istiyorum. Sonra karıncalar, bir görseniz, hepsi üstümde. İnci de onları eve taşıyorum diye bana sinir oluyor. Ama ben onların benimle böyle yakın olmalarından çok memnunum. Sabahları kuş seslerini duyuyorum. Yıllardır bahçesi olmayan bir yerde yaşadığımdan bütün bunları unutmuşum. Kendimi ait olduğum doğanın kucağına bırakmak çok hoşuma gidiyor. Şimdiden iki tane arkadaşım oldu. Onlara eski dostlarımı anlatıyorum. Onlar da, benim dostlarımla tanışmak için sabırsızlanıyorlar. Sonra burada da bana güzel yiyecekler ikram edecek pastaneler ve lokantalar var. İşte artık böyle düşünüyorum. Ve çok mutluyum. Ama, yine de Fiona’dan aldığım bir mektup biraz hüzünlenmeme sebep oldu. Okuyorum, hemen yan tarafta lütfen dinleyin: Sevgili SYLVİO,Artık ben de senin güzel hislerine, nazik sözlerine cevap vermek istedim. Uzun zamandır aramızdaki bu güzel iletişim devam ediyor. Bunların açığa çıkmasının zamanı geldi galiba. Ama ben de birazcık utanıyorum. Biliyorsun, sessiz ve çekingenim. Her buluşmamızda içim titriyor. Hele sahiplerim, belki de annem, babam, yani Gamze ile Macit o pek sevgili kızları İldem’in yanına Amerika’ya gittikleri şu sıkıntılı günlerde benim hep yanımda olman, onlara olan özlemimi bana unutturdu. Sıcak sevgin benim ‘Sahipsiz kaldım’ korkularımı ve üzüntümü bir nebze olsun hafifletti. Hele hele onların olmadığı anneler gününü beraber geçirmemiz ve İNCİ’nin bizlere sahip çıkarak, bizi sirke götürmesi, benim için bulunmaz bir mutluluktu. Ben de seni görmek için hep sizin kapının önünde bekliyorum. Senin o yakışıklı yüzünü apartmanınızın cam kapısından görünce heyecanlanıyorum. Heyecanımı belli etmek istemiyorum, ama o uzun tüylü kuyruğum rahat durmuyor ve fırıl fırıl dönüyor. Alımlı yürüyüşünü çok özleyeceğim Bazen kapıdan bana hiç aldırmadan fırlıyorsun ve seni öpmeme bile fırsat vermiyorsun. Fakat birkaç gündür seni göremiyorum ve içimde büyük bir sıkıntı belirdi. Çünkü dün sabah bizim evden çıkınca hemen senin kapında bir yığın eşya gördüm. Onları koklayınca senin kokunu onlarda duydum. Kapının önünde bir kamyon vardı. Hemen o bildiğin müthiş hislerim senin gitmekte olduğunu anladı. Sen gidiyordun...Bunu anlıyorum. Acaba bu güzel arkadaşlığımız senin gitmenle son mu bulacak? Sonra yine komşumuz BONFİ telefon etti. Senin başka bir yere taşınmakta olduğunu öğrenmiş. Üzüldüm. Hem de çok üzüldüm, galiba geceleri kurduğum hayaller yıkılmak üzere. Belki ben de sahiplerimi kandırırabilirsem, pazar sabahları sizin evin yakınlarındaki parka gelirim ve orada eski günlerde olduğu gibi birbirimizi görürüz ve oynarız. Gözlerim çok doldu ve kıpkırmızı oldu, bunları saklamayı pek beceremiyorum. Sylvio, sen harika birisin. O parlak tüylerini, ışıltılı gözlerini, yakışıklı ve alımlı yürüyüşünü çok özleyeceğim galiba. Ne olur İnci’ye bunları anlatmaya çalış. Çok mutlu ol ve senin için çarpan bir FİONA kalbi olduğunu unutma... FİONA TÜREN* FİONA’NIN MEKTUPLARI İÇİN GAMZE VE MACİT TÜREN’E TEŞEKKÜR EDERİZ.Sevgili İnci abla, ben Ezgi 8 yaşındayım. Ankara’da oturuyorum. Ve benim bir kedim var. Sinirlenince veya sıkılınca yalayarak kuyruğunu kabartıyor. Tıpkı sincaba benziyor kuyruğu. Ben hayvanları çok seviyorum ve eziyet etmeyi sevmiyorum. Diğer insanların da hayvanları korumasını istiyorum.Sevgilerimle, Ezgi TopuzSelam İnci abla, Ben Bahar, 15 yaşındayım. Ben kardeşimle derslerimden dolayı hiç ilgilenemiyordum. O bana karşı soğumaya başlamıştı, hep beni şikayet ediyor, açığımı yakalamaya çalışıyordu. Aramızda yaş farkı olduğundan bana yapılan veya alınan bazı şeyleri de kıskanıyordu. Köşenizde yayınlanan kardeş hakkında yazılmış bir yazıyı başkasına okutmuş, daha sonra bana getirip ‘Oku abla da öğren!’ demişti. Ben de okuyup onun benden neler istediğini tam olarak anlamıştım. Yine de vakit bulamıyordum. Pazar günü sınavımı atlattım ve biraz rahatladım. Bugünümü de ona ayırdım. Sabah annemler gittikten sonra başladık oynamaya, her istediğini yaptım, aldım. Hatta size yazmaya onunla birlikte karar verdik. Onunla vakit geçirmeyi, konuşmayı çok özlemişim. Onu ne kadar çok sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Bu sizin sayenizde oldu ve kardeşim Pınar size çok teşekkür ediyor, tabii ben de... :) Bu arada sizi çok seviyor, ‘Sihirli annem’ dizisini tekrarı da olsa seyrediyor. Evde onun sözü daha bir geçerli olduğundan ailecek seyrediyoruz ve bundan hiç şikayetçi değiliz. Her şey için teşekkür ederim...Bana yazın olur muİnci Türkay / Kelebek - Hürriyet Medya Towers. Güneşli 34212 - İSTANBUL Faks: 0212 677 04 35
button