Güncelleme Tarihi:
Daniel Radcliffe’le röportajınızdan başlayalım, heyecanlandınız mı?
- Evet, hem de çok heyecanlandım. Sonuçta her gün röportaj yapmıyorum. Röportaj sırasında sorularımı hatırlayamamaktan korktum. O yüzden öncesinde tekrar tekrar prova yaptım.
Soruları nasıl hazırladınız?
- Daniel Radcliffe hakkında araştırma yapıp soruları hazırladım, D Yapım’dakilerin de fikrini aldım. Sonra kendime çok şaşırdım. Çünkü röportaja giderken kafam bomboştu, sonra birden tüm sorular aklıma geldi.
Radcliffe için özel hediyeler almıştınız, onları verince tepkisi ne oldu?
- Ona bir tespih ve İstanbul tişörtü hediye ettim. Tişörtün üzerinde Boğaz köprüsü fotoğrafı vardı. “Bu köprü Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlıyor” dedim, şaşırdı. Hediyeleri çok beğendi. “Normalde hediye kabul etmiyorum ama bu sefer alıyorum. Çok mutlu oldum. Bu tişörtü de mutlaka giyeceğim” dedi.
Tespihi görünce ne söyledi?
- Şaşırdı ve bileğine taktı. Ben “Biz dizi setinde rahatlamak ve sabırlı olmak için bunu kullanıyoruz” dedim, o da “Siz kesin sette daha yaratıcısınız!” dedi.
JAMES WATKINS ÇOK TARZ BİRİ
Bir meslektaşınızla röportaj yapmak, size neler hissettirdi?
- Bir oyuncu, bir oyuncuya soruyor... Öncelikle Daniel Radcliffe çok tatlı, kibar, mütevazı ve pozitif bir insan. O tabii ki bir dünya starı ama sonuçta ikimiz de genç oyuncularız, o yüzden onu çok iyi anladım. Özellikle çekimlerden bahsederken gözleri parlamaya başlayınca ben de heyecanlandım. Oyunculukla ilgili daha çok konuşmak istedim. Onu tekrar görürsem çok sevinirim.
“Siyahlı Kadın” filminin yönetmeni James Watkins’le de görüştünüz, onunla röportajınız nasıl geçti?
- James Watkins, çok tarz biri. Çok pozitifti. Zaten bir yönetmenin tam da öyle olması gerekir. Mütevazı, kibar ve sempatik bir insandı. Çok başarılı, buna rağmen çok alçakgönüllü. Ben hem sakin görünüp hem de heyecanlı oluşunu sevdim.
Bu arada röportajdan önce “Siyahlı Kadın”ı da izledik, filmi beğendiniz mi?
- Çok beğendim ama bazı sahnelere korkudan bakamadım. Adrenalinim yükseldi. Birkaç defa “No!” (Hayır!) diye bağırdım, yüzümü kapattım! (Gülüyor) Başta müzikler ve oyunculuklar olmak üzere her şeyiyle mükemmel bir filmdi.
Siz bir korku filminde rol almak ister miydiniz?
- Çok isterim. Ama romantik komedide olmayı daha çok isterim.
DÜNYADA İSTANBUL GİBİ ŞEHİR YOK
Bu, Londra’ya ilk seyahatiniz mi?
- Hayır, Londra’ya daha önce altı-yedi kez geldim ama hepsinde çok kısa kaldım. Bu kez Londra bana çok daha güzel geldi. Evleri, barların dekorasyonu, renkleri, modası... Büyüleyici bir şehir. Bir de burada çok fazla tiyatro olduğunu fark ettim. Bu seyahatimde tiyatroya gidemedim, sadece birkaç müzeyi ziyaret edebildim ama gelecek sefer mutlaka tiyatroya da gideceğim.
Londra’nın sizi en çok etkileyen yönü ne oldu?
- Londra, uluslararası bir şehir. İstanbul gibi. Böyle şehirlerin sayısı çok az. Londra’da en çok Ripley’s Believe It or Not Müzesi’nde gördüklerimden etkilendim. Mavi ciltli bir adam, en uzun burunlu adam, Marilyn Monroe’nun saçı gibi çok garip şeyler vardı.
Son sorum; İstanbul’da yaşamak mı, Londra’da yaşamak mı?
- Kesinlikle İstanbul! Dünyada İstanbul gibi bir şehir yok.
MEGAN FOX ÇOK SEMPATİKTİ
Geçtiğimiz aylarda Megan Fox’la da tanıştınız, o nasıl birisiydi?
- Çok sempatik ve mütevazıydı. Onunla tanışmaktan çok memnunum.
Birçok hayranınız var, peki sizin hayranı olduğunuz oyuncular var mı?
- Çok var; Meryl Streep, Nicole Kidman, Julia Roberts, Tom Cruise...
ÇİNGENE GİBİ YAŞAMAYI SEVİYORUM
Seyahat etmeyi sever misiniz?
- Çok severim. Özellikle bir iş bağlantısı yapacağımda. Bütün hayatımı bir otelde geçirebilirim. Çingene gibi yaşamayı seviyorum. Eşya toplamayı da sevmem, eşyalarla sıkı bir bağım yok. Mesela bir kitabı okuduktan sonra başkasına veririm. Sadece bana verilen hediyeleri toplarım, bir tek onlara kalbim bağlanır.