Güncelleme Tarihi:
Güneşli ve sakin Şanlıurfa'ya, özel uçakla bir Süperstar iniyor ve Ajda Pekkan, Adana'nın doğusunu, Türkiye'nin güneydoğusunu ilk kez görüyor. Sokaklarda yürüyor, gazeteci ordusu Ajda'nın fişek adımlarına yetişebilmek için koşuyor. Süperstar, Balıklı Göl'e dua eşliğinde yem atıyor. Sıra gecesinde türkü söyleyip semah dönüyor, çiğköfte yiyor. Periler kadar iyi, kelebekler kadar özgür hissediyor kendini.
Şanlıurfa'da klip çekmeye, Harran'da okul yaptırmaya karar veriyor. Ertesi gece Harran'a, sudan sonra Ajda geliyor! Işık şelalelerinin altında Ajda Pekkan sahne alıyor. Protokolde asker ve devlet erkanının arasında yer bulabilmiş altı şanslı Harranlı kadın da oturuyor. Harran erkeği keyifle seyrediyor Süperstar'ı. Harranlı kadınlar ise uzak damlarda dinliyor.
SUYA HAYRAN OLDU
Yöreye ilişkin bildiklerini, gördüklerini anlatan Pekkan, bugüne kadar Şanlıurfa'ya gelmese de Türk filmlerini izleyerek gelmiş kadar olduğunu, özellikle Züğürt Ağa'dan çok etkilendiğini söylüyor. Yukarı Mezopotamya'nın eskiden su medeniyeti olduğunu, bugün yine suyla aynı medeniyete kavuşacağını anlatıyor. Göğe bakıp da birinci günündeki ayı gördüğünde dua ediyor.
BİRAZ FRANSIZ KALDI
Şanlıurfa'ya gelip Vilayet Konukevi'nde dinleniyor. Kapıda biriken çocuklar, ‘‘Ajda Ajda!’’ nidalarıyla dışarıya davet ediyorlar. Sokağa adımını atar atmaz, bazı çocuklar Ajda Pekkan'ı turist sanıyorlar: ‘‘Hello, hello!’’ Zaten o da Olimpia'da ne kadar Türk kaldıysa, Harran'da da o kadar Fransız görünüyor. Şanlıurfalı kadınların çoğu, Ajda'nın ‘‘O benim dünyam’’ şarkısını sevdiklerini söylüyorlar.
Çağırdınız da gelmedim mi?
Adana'nın doğusunu, Türkiye'nin güneydoğusunu ilk kez gördünüz.
- Ancak filmlerde gördüm. Özellikle Züğürt Ağa'dan çok etkilenmiştim. Bu güzel yerleri, mekanları benim bir gün görme şansım olacağını o kadar ummuyordum ki. Tabii hep merak da ediyordum. Çünkü tarihi yerlere özellikle medeniyetin ilk başlamış, insanların başlatmış olduğu bir yerde tarihe karşı çocukluğumdan beri merakım vardı. Ama ne yazık ki onu geliştirmedim, kendimi kültüre etmedim. Devlet büyüklerimizin katkılarıyla buranın tekrar suya kavuşması, eski medeniyetini suyla özdeşleştirilmesi hakikaten çok mutluluk verici ve beni çok duygulandırıyor, çok heyecanlandırıyor. Buradaki insanları hep merak ederdim. O diyalekte, İstanbul'da oturduğum halde çok yakın oldum. İstanbul, doğu- batı sentezi bir metropol oldu. Buradaki gastronomi, yemek kültürü oraya girmiş oldu. Bunu da kimse dışlamadı. Herkes memnuniyetle karşıladı. Haftada üç gün kebap yemeye gidiyorum. Burası heyecan veriyor. İklimi çok güzel. Bir ilke imza atmak, benim için çok duygusal, çok şeref verici bir olgu ve duygu.
Sonunda geldiniz?
- Ben bir Ajda Pekkan olarak zaten 35 yıl önce buralara filmlerle gelmiştim. Bura insanlarına kendimi hiç yabancı hissetmedim. Ama tabii ki tip olarak bura kadınını temsil etmiyorum. Ama bir Türk kadını olarak buranın herşeyiyle, kokusuyla, yaşam biçimiyle ve bütün ilkeleriyle; gerek şehirde gerek kırsal kesimde ve burada her şekilde bu kadın olarak var olmak istedim. Çok mutluyum bugün, bana bu payeyi verdikleri için.
OLIMPIA'DAN DA MÜHİM
Fransa Olimpia'da ne kadar Türk iseniz, Şanlıurfa'da o kadar Fransız kalacağınızı düşündüm...
- Orada mecburen Türk'tüm. Burada tamamen bu vatanın bir parçası olarak varım. Beni orada kabul etmek istemediler bile. Zoraki Türklük oldu. Burada kendi toprağımdayım, evimdeyim, ailemin içindeyim. Ailemin bir kısmı da Şanlıurfalı zaten. Bu kadar basit! Dedem Romanyalı, anneannem Rumelili. Halamın kocası Selanikli. Teyzemin kocası buralardan. Kardeşimin kocası Hintli. Yadırgamıyorum. Ben alışığım. Buraya daha yakın hissediyorum. Burası benim için her yerde konser vermekten daha mühim. Olimpia'dan da daha mühim bir yer oldu burası. Çünkü halkımla ilk defa iç içe olabileceğim bir yer. Hem medeniyet olan hem de medeniyetten zaman zaman kopuk olan bir yerde bizlerin bu ilke imza atmasıyla sanatsal olaylarla bu insanlarla özdeşleşeceğini bilmek, çok yüreklendirici, çok keyifli bir olay. Hele Cumhuriyet'in 75. yıldönümünde. Buraların daha karizmatik olması daha dikkat çekmesi için ne yapılacaksa ben hazırım.
Şanlıurfa'ya ilişkin ilk izleniminiz ne oldu?
- Ben nasıl olmuş da bunca sene uzak kalmışım? Bunun açığını kapatmamız lazım. Bir konser için geldim. Bu güzel vesile. Ama bundan sonra başka etkinliklerle gelmek, başı çekmek isterim. İnsanları motive etmek isterim. Hatta grup kurup sanatçı arkadaşlarla gelmeliyim. Ne kadar güzel tabiat harikaları var. Belki yemyeşil değil. Ama müthiş sakin ve insanları sıcak. Kendi ilkeleri içinde yaşam biçimleri. Keşke birkaç gün kalıp yaşayabilsem, yerlerde yemek yiyebilsem. Bura insanlarının yaşam koşullarıyla bütünleşmeyi, mentalitelerini, beklentilerini yaşamak isterim. Bu konserden sonra bir vesileyle buraya gelmek, sanki film çeviriyormuş gibi sanki belgesel hazırlıyormuş gibi, belki bir klip olayını burada gerçekleştirebilirim.
SOMUT AJDA
Hangi şarkınız için klip?
- Kimler Geldi Kimler Geçti, ağırlığı olan bir şarkı, içeriği de öyle. İnsanların sevgileri üzerine yoğunlaştırmak yerine biraz mitolojiye de gözatmak lazım. Hayat bir köprü. Baştan başlıyor, bir tarafa gidiyor. Buraya gelinceye kadar, birtakım evrimlerle boyut kazanıyorsunuz; fikirsel, beyinsel, görüşsel... Ben bunların çerçevesinde içeriği de olan etnik bir yerde klip yapmak istiyorum. Buranın mimarisinin, hanımlarının, beylerinin de klibe bir şekilde katılması lazım.
Şanlıurfa kadını feodal geleneklerin acısını çok çekiyor.
- Kadınların bu trajik hali normale dönecek. İzmit, Çanakkale, taşra taraflarında yaşadık, babamın mesleği gereği. Kız evlat olarak çok utanırdık insanlara merhaba demeye. Baktım bugün hanımlar daha rahatlar, kucaklarında çocukları. Medeniyeti görüyorlar. Çok ümitliyim. Çünkü ülkemi çok seviyorum. GAP, ivmeyi hızlandıracak.
Gelmekte geç kaldığınızı düşünüyor musunuz?
- İnsanlar belli yaşlardan sonra hayatı anlamaya başlıyor, güzellikleri görmeye başlıyor. Tüm bu değerleri belli bir akıl aşamasından, görgüden, belli bir vizyondan sonra anlayabiliyor. Türkiye'de insanlar belli bir özerkliğe ulaştıktan sonra birbirlerine daha hoşgörülü oluyorlar. Bu hayat böyle devam ettiği için çok umutluyum. Dolayısıyla gençliğe çok ümit varım. Ben aslında evlendim, ayrıldım. Sahne hayatında belli ritme çok ihtiyaç var. O kadar çok şeyler yapmışım ki katlanamazdım. Eski Ajda'yı yakaladım. Üç kuşağa hitap etmek çok az sanatçıya nasip olmuştur. O yüzden soyut kavram Ajda Pekkan'ı daha somut kavrama, öne çıkarmak istedim. Kuşaklar idol idiyse idolü, sembol idiyse sembolü görsünler. İlerde bir anıt olarak kalmak istiyorum. Bir gün sahnelerde olmasam bile Ajda Pekkan'ı onlara örnek olarak var etmek istiyorum.
ALLAH’IN ELÇİSİ
Bunu nasıl yapacaksınız?
- İlerde okul mu yaptıracağım, konservatuvar mı bütün bunlar hep aklımda. Hayat gailesi ve sanat dalında işlerimi tek başıma yürüttüğüm için çok yoruluyorum. Bugüne kadar harp içinde geçti hayatım. Bundan sonra güzel şeyler yapabileceğim. Çünkü doyumluyum. Hiçbir kaygım yok. Şöhret gibi tiraj, skandal gibi. Benim için dünya önemli ve ben çok önemliyim. Neden biliyor musunuz? İşimi çok seviyorum ve Allah beni elçi olarak gönderdi. Böyle biraz ütopik laflar edeceğim ama böyle elçilik yapmak zorundayım. Elimden ne gelirse yapmaya hazırım.
Konserinize ilgiyi nasıl buldunuz?
- Çok heyecanlandım başta. Dilim damağım kurudu demesem yalan söylemiş olurum. Bütün yüreğimle, benliğimle ordaydım. Çok mutluyum, çok gururluyum.
Havai fişek, balet, protokol, Harran
Konserden bir gün önce, Ajda Hanım şerefine bir sıra gecesi tertip edildi. Kilimler üstüne bağdaşlar kuruldu, yer sofralarında taam edildi. Mahalli sesler, mahalli türküler okudu. Ajda Hanım ziyadesiyle memnundu. Bir yanında plakçısı Muhteşem Candan, diğer yanında Vali Şahabettin Harputlu oturuyordu. Böylesine sivil mi sivil gecede valinin yerinde Faziletli Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan otursaydı, Ajda Hanım'la karşılıklı ‘‘Ağam olasan Ömer’’i söyleyip halay çekseydi, elleriyle çiğköfte ikram etseydi diye hayal kurmamak elde değildi. Çaldı sazlar, yenildi ve içildi. Derken Ajda Hanım, semah da oynadı. Periler kadar iyi, kelebekler kadar özgürdü. Evli evine, köylü köyüne gitme vakti geldi. Süperstar uyumalı, ertesi büyük güne hazır olmalı.
24 Ekim'de güneşli ve sakin Harran'a sürprizler hazırlanıyor harıl harıl. İlçe girişinde bir tabela: ‘‘Konser alanına gider’’. Dev sahne kurulmuş. Yuvalarda havai fişekler bekleşiyor. Yarım ay şeklinde dizilmiş kırmızı ve beyaz plastik sandalyeler, protokol için. Işıkçı, sesçi son denemeleri yapıyor. Günbatımına yakın, asker ve devlet erkanı, eşleri ve çocukları sökün ediyor. Harranlı kadınlar konik damlara çömelmiş, uzaktan izliyorlar olan biteni. Harranlı erkekler de ayakta, protokolün arkasında yer almaya başlıyor. Sayı arttıkça çevre damlar doluyor. Protokol sandalyeleri yetmedikçe yenileri ekleniyor. Ve sadece altı Harranlı kadın, uzunca bekleyişten sonra protokolde oturabiliyor.
Bale başlıyor. Beyaz tütülerini kuğu gibi titreten balerinler sessizce seyrediliyor. Ama balet solukları kesiyor. Belirgin hatlarıyla, yer çekimine meydan okuyan hareketleriyle, kadın erkek bütün Harranlılar'ın nazarını sabitliyor. Daha iyi görmek için ayağa kalkan erkekleri ‘‘Oturun’’ diye uyarıyor kadınlar. Uyarılara aldırmayanlara taş bile atıyorlar. Derken sahneden aşağıya ışık şelaleleri dökülüyor. Harranlı şaşkın. Havai fişek gümbürtüsü önce irkiltiyor. Ardından gökte açan ışık çiçeklerini huşuyla seyrediyor. Ve Ajda Pekkan, ekranlardan, gazetelerden çıkıyor. Hakikaten sahnede. Üç kuşağın bildiği şarkılarını söylüyor. Uçuk pembe payetli, yırtmaçlı siyah elbisesiyle zıplıyor, çığlıklar atıyor. Harran erkeği keyifle seyrediyor, uzak damlardaki kadınlar dinliyor. Palavra şarkısını ‘‘tıh tıh’’ aksanlı espriden ilhamla söylüyor. Kefiyeli vokalist, güneydoğu aksanıyla konuşuyor. ‘‘Sesin farklı, fiziğin farklı, estetiğin bile farklı...’’
Ajda Pekkan sahneden iniyor. Sarışın bayanları, lacili bayları aşıp Harranlı kadınlara ulaşamıyor. Ama Harranlı bir erkek, fani ömrü boyunca unutmayacağı, yıllarca anlatacağı anı yakalıyor. Süperstar onu görüyor, dokunuyor, elini tutuyor, konuşuyor. Ajda
türkü söylüyor. Coşuyor, coşturuyor. ‘‘Çağırdınız da gelmedim mi’’ diyor. Gece tam dorukta bitiyor. Ajda, Harran göğünde kuyruklu yıldız gibi kayıp gidiyor. İşte bu röportaj Ajda'nın Harran günlerinde yapıldı.
Muhabirin notu: Okuyacağınız röportaj, Ajda Pekkan'ın söylediklerinin bire bir kaydıdır. Cevapların bir kısmını, sözcük denizinde boğulduk-ları için buraya aktar-madım.
Önce su geldi, sonra Ajda Pekkan Harranlı kadın bakın Ajda Pekkan'ın gelmesini nasıl karşıladı:
Ne zaman gelmiş, konser mi verecekmiş? Haberim yok.
O Benim Dünyam'ı çok seviyorum.
Gelmesi çok güzel.
Ajda Pekkan'ı hiç dinlemiyorum. İbo gibileri dinliyorum. İlk defa geliyor. Sevinmesi lazım. Urfa'ya gelmesi, kendisi için önemli. Biz de iyi karşıladık.
Çok güzel kadın. Gelmesi hayırlı olsun.
Harran'a iki felaket (Felaketi mükemmellik yerine kullandı) geldi. Önce su geldi sonra Ajda.
Harran Harran olalı böylesini görmedi. Su istiyorduk yüzlerce yıldır, su geldi. Şimdi de Ajda.
Ajda söylesin. Biz yemek yapacağız çocuklara.
En güzel yerlere onlar oturdu. Biz nereye gelelim?
TV’de gördüm. Çok güzel ve beğenilen bir kadın.
Ayakta kaldık. Bu kadar erkeğin içinde mi kalalım? Ajda'nın sesini evden duyarım.
Bu konser Harran'ı, gençleri coşturmak için çok güzel. Bizim için büyük değişiklik. Hiç aklıma gelmemişti. Cumhuriyet gibi bir şeye sahip olduğumuz için herhalde. Bugünü dört gözle bekledim. Böyle şeyler görmedik. Eminim iyi olacak. Yeni bir başlangıç olacak. Harran tanınması gereken çok önemli bir yer. Türkiye'nin gelini.
Mahzun'un iki klibinde annesini canlandırdım (Şaha Akdoğan). Mahzun oğluma selam gönderiyorum. Bana söz verdi, bilir. Sözünü tutsun. O benim oğlum. Ajda da benim kızım. İkisini de çok seviyorum.