Güncelleme Tarihi:
Vodafone FreeZone 15. Liselerarası Müzik Yarışması’nda jüri üyesisiniz. Bir efsanenin karşısında çalmak, o genç yetenekler üzerinde baskı yaratmaz mı sizce?
- İyi ama bazıları jüride olmak zorunda. Hem sonuçlar saygı duydukları birinin de bulunduğu bir ekipten çıkarsa, kendilerini daha iyi hissedeceklerdir. Bu çocuklardan hiçbirini tanımıyorum, o yüzden oy vereceğim kişiler en iyileri olacaklardır.
Türk gençlerinden beklentiniz yüksek mi?
- Ne çıkacağını çok merak ediyorum açıkçası. İlk uydu alıcıları çıktığında Türk kanalları da izliyordum ve çok fazla farklı, güzel müzik türüne rastladım. O zamandan beri etnik tüm müzikleri dinliyorum. Batı ile sizin kültürünüzün güzel bir karışımını sunacaklarını düşünüyorum.
Kazanamayacaklara bir tavsiyeniz olacak mı? Böyle sağlam bir jüriden onay almazlarsa müzikten soğuyabilirler!
- Bu çocuklar eğlendikleri için müzik yapıyorlar, para kazanmak için değil. Bu yarışmada sonuç ne olursa olsun müziği bırakmayacaklardır. Sonuçta müzik onları mutlu ediyor.
İSTANBUL’DA GEZİP GÖRECEK YER BİTMİYOR
Bu İstanbul’a kaçıncı ziyaretiniz?
- Üç ya da dördüncü oluyor. Zaman geçtikçe hatırlamak zorlaşıyor. Ama ne olursa olsun bir ülkeye ilk gittiğiniz zamanı unutmuyorsunuz.
Ya buraya ilk gelişiniz? O zamandan neler kaldı aklınızda?
- Buraya her gelişimde iyi zaman geçirdim, güzel anılar edindim. Sadece iş anlamında değil, sosyal anlamda da. İş derseniz, burada verdiğimiz tüm konserlerde bizi çok içten bir seyirci karşıladı.
Gezme fırsatı buldunuz mu?
- Yeterince değil. Üstelik çalışmamak için ideal bir yer olmasına rağmen. Gezmek, iyi yemek yemek için birçok alternatif var. Bazı ülkeler gezmek için ne kadar boş zamanınız kalırsa kalsın o kadar ilginç gelmez. İstanbul ise gerçekten ilginç. Çünkü ne zaman gelsek, gezecek görecek yeni bir yer oluyor mutlaka.
Peki İstanbul’daki ilk konser?
- 1998’de Harbiye Açıkhava’da verdiğimiz konser. O konseri hiç unutmadım, müthişti. Küçük bir sahneydi ve beş bin kişi içeriyi doldurmuştu. Davul sahnenin en arkasında olmasına rağmen onların enerjisi bana kadar ulaşmıştı. Sahnenin her yerinden o enerji seziliyordu. İlginç ve açıkçası biraz da korkutucuydu.
BENDEN İYİ DAVUL ÇALAN YÜZLERCE ERKEK VAR
Dünyadaki hayranlarınız kadar Türk hayranlarınız da sizi “kusursuz davulcu” olarak tanımlıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Başlangıç seviyesinden en deneyimli isme kadar her müzisyen hata yapar. Sanat budur, çünkü küçük bir zaman biriminde bir şey yaratıyorsundur. Kayıtta istediğin kadar çalıp en iyisini yapabilirsin ama sahnede kendini geliştirebilen biri değilsen sadece albümün yaşayan halisindir. İnsanlar karşınızda sizden onlar için onlara özel bir şey yapmanızı bekler. Bu yüzden denerken hata yaparsınız. Kimse kusursuz değildir. Ben şanslıyım çünkü kusurlarımı biliyorum, küçük hatalar yapıyorum ve yine şanslıyım ki bunun farkına sadece ben varıyorum. Mükemmel olmayı beklemiyorum. Tek istediğim çalarken eğlenmek ve sahip olduğum her şeyi göstermek. Dünyanın en iyi davulcusu olma gibi bir derdim de yok.
Ama en iyileri arasında gösteriliyorsunuz.
- Emin ol bu dünyada yüzlerce erkek benden daha iyi davul çalıyor. Ben sadece doğru zamanda doğru yerdeydim.
İlk çaldığınız zamanlarda mı yoksa şimdi mi kendinizi daha iyi müzisyen olarak görüyorsunuz?
- Aslında değişiyor. 64 yaşındayım. Şu an yapabildiklerimi 21 yaşımda yapamıyordum, 21 yaşımda yaptıklarımı da şu an yapamıyorum, çünkü unuttum. Yeni şeyler öğrenirken eskileri unutmaya başlıyorsunuz. Bazen 30 yıldır çalmadığımız bir şarkıyı çalmamızı istediklerinde zorlanıyorum.
DEEP PURPLE’DA EVİMDE GİBİYİM
Kurulduğu 1968 yılından bu yana gruptan hiç ayrılmayan tek üye sizsiniz. Hâlâ sahneye çıkarken aynı heyecanı yaşıyor musunuz?
- Ben Deep Purple’da evimde gibiyim. Çünkü her şey, her şarkı tanıdık geliyor.
“Rapture of The Deep” albümünüz 2005’te çıkmıştı. Artık yenisini bekliyoruz.
- Bu yıl geliyor. Haziranda şarkı yapmayı bitirip temmuzda kayda giriyoruz. Bu yıl bitmeden yayınlamayı planlıyoruz ama yeni yılın başına da kalabilir. Sonra da dünya turnesi olacak.