Ayten SERİN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 29, 2009 00:00
Hamilelik, bir kadının en hassas dönemlerinden. Kendi fiziksel değişiminizin yanı sıra bir bebeği taşıyor olmanın verdiği sorumlulukla daha çok bilmek, öğrenmek ve en doğrusunu yapmak istiyorsunuz. Ama daha hamile kalmadan öyle bir bilgi bombardımanına tutuluyorsunuz ki, pusulanız şaşıyor.
Doktorunuzu, başka arkadaşlarınızın doktorlarını, diyetisyenleri, okuduğunuz kitapları, annenizi, kadın akrabalarınızı, daha önce hamile kalan çevrenizdeki hemen tüm kadınları, hamile kalmayanların da hamile kalmış yakınlarından bildiklerini dinliyorsunuz. Bir de hamile kadınlar bir tür kamu malı sayıldığından, tanımadığınız insanlar bile iyi niyetle kendi bildiklerini döküveriyor önünüze. Peki kimi dinleyeceksiniz?
Kim ne derse desin, hamilelik güzel olduğu kadar başından sonuna kadar kaygılarla dolu bir süreç. Bir kadının ve baba adayının hamilelik süresince her kararı verirken “Eyvah doğru mu yapıyoruz?” sorusunu defalarca sorması çok doğal.
Burada belki de ilk ‘doğru mu yaptım’ diyeceğiniz şey, doktor seçimi. Klinik Psikolog Işıl Ertüzün, Alman Hastanesi - Bahçeci Kliniği Tüp Bebek Merkezi’nde hamilelik psikolojisi üzerine çiftlerle çalışıyor. Doktorunuzla yaşadığınız ilişkinin çok önemli olduğunu söylüyor: “Hamile kadın, doktora hem kendini hem bebeğini teslim ediyor. Doktorun eğitiminin ve tecrübesinin bilinmesi iyi bir şey. Yaklaşım farkları olabiliyor, her doktor yaptığı işi kendi kişiliğiyle yapıyor. Bir yerden sonra doktora inanmak da gerekiyor. Hangi ilaç hangi işlem doğru, hepsini siz bilemezsiniz. Olabildiğince güven duygusu veren birine gitmelisiniz.”
Siz hamileyken çevrenizdeki herkes kendi tecrübelerini, ya da duyduklarını anlatmaya başlıyor. Bu da hem işe yarayan hem de kafa karıştıran bir durum. Ertüzün çevreden gelen bu bilgi akışı hakkında şöyle diyor: “Hamilelik aslında hem çok bilinen hem de herkeste çok farklı yaşanan bir dönem. Annenizle çocukluğunuzda kurduğunuz ilişki, o hayatta olsun olmasın yeniden canlanıyor. Biraz annenizden, biraz çevrenizdeki diğer annelerden bilgi alacaksınız, biraz da çocuğunuz size öğretecek. Eski annelerin bildikleri çok kıymetli şeyler var, eskinin getirdiği bir bilgelik de var, bunlardan faydalanmalısınız. Ama anne olmaya geçmek kolay değildir. Herkes kendi yolunu bulur. Bunların hepsini yaşayıp öyle çıkacaksınız bu zorluktan. Zamanla kendinize ait bir annelik bulacaksınız.”
HAMİLELİK YALNIZ BİR DENEYİMDİR
Çevrenizdeki daha önce hamilelik yaşamış diğer kişilerin deneyimleri de önemli. Ama hamileliğinin üzerinden uzun yıllar geçenler, genelde iyi şeyleri hatırlıyormuş: “Perinatal (22 haftadan doğuma kadar olan süre) depresyon genelde unutuluyor. O yüzden size hep iyi şeyler anlatıldığında bu kez, eyvah demek ki bu kötü hisleri bir tek ben yaşıyorum, diye düşünebilirsiniz. Kaygıları konuşabilmek, paylaşabilmek lazım. Kaygı ile uykusuzluk bir arada geliyorsa bazen bir uzmanla konuşmak da iyi olabilir. Etrafta ne kadar insan olsa da, hamilelik çok yalnız bir deneyimdir.”
Bu bilgi kalabalığında kendi doğrunuzu nasıl uygulayacaksanız? Elbette sağduyu ile: “Doğrunuz, size iyi gelen şeydir, doğrunuza sahip çıkmanız lazım. Kendi hissiyatınıza güvenin, herşey dışardakilerin beklentisine göre olmak zorunda değil. Kendinize ve bebeğinize zarar vermediğiniz sürece, her şeyi kendi yol yordamınızla yapacaksınız.”
Peki ya diğer bilgi kaynakları? Yıllar içinde bilgi kaynakları da değişti. İnternet hayatımıza girdi. Kitaplar farklı şeyler söylemeye başladı. Ertüzün bunun en güzel örneğini emzirme üzerinden veriyor: “60’larda çok fazla emzirmek makbul gösterilmez, aman fazla emzirmeyin bebek size bağımlı olur, denirdi. Sonra anlaşıldı ki, anne sütü çok kıymetli bir şey. Bugün emzirmenin önemi anlatılıyor. Yine eskiden, çok ağlasa da bebeğe bakmayın biraz hayal kırıklığı yaşasın, denirdi. Bu yüzden anne ile teması kesilen bebekler oldu. Yıllar içinde eğilimler de değişiyor.”
Beslenme konusu, en büyük kafa karışıklığı yaratan alanlardan biri. Hamile kadınlara organik beslenmeleri tavsiye ediliyor ama benim gibi günde iki, bazen üç öğünü dışarda
yemek zorundaysanız nasıl organik besin sağlayacaksınız? Ertüzün de buna farklı bir örnek veriyor: “Çalışan bir anne adayı ile, bahçesinde kendi ağacı olan bir anne adayının hayatı farklıdır. Elbette olabildiğince doğal beslenmek iyidir, ama organik beslenmek için uğraşırken daha kaygılı bir hale gelmeyin. Canınızın ne istediği bedenle de ilgilidir. Biz modern hayatta beden ve aklı birbirinden ayırıyoruz, ama siz hamilelikte vücudunuzdaki değişikliklerle yeniden bunu yakalayabilirsiniz. Vücudun ihtiyaçlarına açık olmak, aynı zamanda ruhsal ihtiyaçları da dinlemek lazım, yoksa bunlar gerilim yaratıyor.”
STRESTEN UZAK OLMAK NE KADAR MÜMKÜN?
Bir de çağın hastalığı stres var. Anne adaylarının stresli olmaması iyi bir tavsiye olmakla birlikte ne kadar gerçekçi? “Günümüz koşullarında stresli olmamak mümkün mü? Bütün hissiyatım bebeğe geçecek, ben mutsuz olursam bebeğim de kaygılı bir bebek olacak duygusu abartılıyor. O kadar da çok şeyi kontrol edemeyiz, olumsuzluklar elbetteki hissedilecek, önemli olan bunlarla nasıl başettiğimiz, bebek de o baş etme şeklini bizden alacak. Mükemmel olmak diye bir şey söz konusu değil. Hamilelikte ve sonrasında çocuğunuzu herşeyden koruyamazsınız. Önemli olan daha iyiye gitmeye çalışmak. Aileler hep kendi yaşamadıklarını çocuklarının yaşamasını istiyorlar. Çok iyi kıyafetler almak, çok iyi okullara göndermek gibi. Ama her şey önüne konan çocuklar kendi zorluklarıyla baş etmeden yetişiyorlar.”