Şermin TERZİ
Oluşturulma Tarihi: Mart 25, 2007 00:00
Bir gün patronunuzun, karşınıza dikilip şunları söylediğini düşünün: "Artık hamileliği sıraya koyduk, sırası gelen iki ay içinde hamile kalmak zorunda. Kalamazsa sıra diğerine geçecek". Ya da önünüze bir tuvalet çizelgesi koyuyor ve hangi saatte tuvalete gittiğinizi, kaç dakika içerde kaldığınızı ve sebebini(!) yazmanızı istiyor.
Ay sonu geldiğinde de, kimlerin tuvalete daha az gittiğini bu çizelgeden tespit edip ona 15 Euro ikramiye veriyor. İşten çıktıktan sonra evinizden başka bir yere gidip, ertesi gün işe yorgun argın gelmeyin diye sadece evinize giden servise binmenize izin veriyor. "Yok artık" diyorsunuz değil mi? Ama bunları bizzat yaşadıklarını iddia eden 82 kadın, Antalya’da tam 177 gündür bu yüzden grevde. 2000 yılından beri Antalya Serbest Bölge’de diyaliz makinelerine kan seti üreten Alman ve İtalyan ortaklı Novamed fabrikasında, kurulduğu günden bu yana bant işçisi olarak çalışan bu kadınlar, "Bu çağda olacak şey değil bunlar" diyerek isyan ediyorlar.
Antalya Petrol-İş Sendikası’nın kapısından girdiğimde kapalı bir kapı ardından konuşmalar, kahkahalar geliyordu. Kapıyı tıklatıp içeri girdim; "Sizin kederli olmanız gerekmiyor mu, 6 aydır grevde olan kadınlar böyle eğlenir mi" diye takıldım. "Yaşadıklarımıza gülmeyip ne yapalım, yaşarken kötüydü ama şimdi biz de eğleniyoruz" cevabını verdiler.
Yaşadıklarını anlatmaları için, "Niçin grevdesiniz?" sorusu yetiyor. Fatma Özüm, fabrika kurulduğundan beri çalışanlardan, o başlıyor: "Bize yapılan baskılar öyle bir hale gelmişti ki, insanlıktan çıkmıştık. Çalışmak zorundaydık, ayrılmak istemiyorduk. Sonra anayasal hakkımızı kullanıp Mart 2005’te sendikalaştık. Hamilelik sıraylaydı, süt izinleri verilmiyordu, tuvalette kaç dakika kaldığımızı ve niçin gittiğimizi rapor etmek zorundaydık. Koşullarımızın iyileştirilmesi için 26 Eylül 2006’da greve çıkma kararı aldık."
"Hamilelik sıraylaydı" cümlesini o kadar sıradan bir ayrıntıymış gibi söyledi ki şaşırdım. "Nasıl yani, kocalarınızla ne zaman sevişip, hamile kalacağınıza onlar mı karar veriyordu?" deyince, sıralı hamileliğin ilk talihlisi Nazlı Kaplan anlatmaya başladı: "Ben işe girdiğimde meğer hamilelik sırası bekleyen kabarık bir liste varmış. Ben bunu bilmiyordum ve işe girdiğim sırada zaten bir aylık hamileymişim. Hamileliğin sırayla olduğunu öğrenince beni işten atarlar korkusuyla, altı aylık olana kadar sakladım. Sakladığım için normalde hamilelerin yapmaması gereken her türlü işi yaptım. İşim gereği ağır kaldırdım, kimyasal soludum. Şefim hamileliğimi öğrendiğinde, arkadaşlarım benim yapacağım ağır işleri yapmak için şeften yerlerimizi değiştirmemizi istedi ama "Hayır o yapacak" diyerek kabul etmedi.
NİŞANLIYKEN HAMİLELİK SIRASINA GİRDİM
Ağzım açık anlatılanları dinlerken, içlerinden biri öyle bir şey söyledi ki kahkahayı patlattım, sonra da utanıp özür diledim. Ama onlar beni rahatlattılar. "Sizin yaptığınız ayıp bir şey değil, zaten gülünecek şeyler yaşadık. Yaşananlar trajikti ama şimdi biz de kahkaha atıyoruz". Kahkaha atmama sebep olan Nursel Aslantaş aynen şunları söylüyordu: "Ben evlenmeden hamilelik sırasına ismimi yazdırdım. Nişanlanmıştım ve evlendiğimde çocuk istiyordum. Nişanlıma, çocuk yapacaksak listeye adımı yazdıracağım dedim. Hamilelik sırası gelene iki ay süre veriyorlardı, o sürede hamile kaldın kaldın, kalamadın listenin en arkasına düşüyordun. O yüzden kendimce uyanıklık yaptım. Nişanlıyken önümdeki listede beş kişi vardı. Ben altıncıydım, evlendiğimde sıra bana gelmişti ve hemen hamile kaldım".
Bir arkadaşları, hamilelik sırası geldiğinde "Ya hamile kalamazsam" stresi yaşadığı için doktor kapılarını aşındırmış ve "İki ay içinde hamile kalmam lazım, ne yaparsam daha verimli olur" diyerek çaresizliğini anlatmış.
Onlar hararetle bunları anlatırken, birden şeytanın avukatı oldum. "Kadın çalışanı yüzde 90 olan bir şirkette, her kadın aynı anda hamile kalırsa ve siz işveren olsanız ne yaparsınız" diye sordum. "Fabrikada zaten hemen herkes evli ve bir çocuğu var. İkinci çocuk için de kimse acele etmiyor. Sadece yeni evlenenler aceleci. Yoksa biz de sürü halinde hamile kalalım, iş aksasın istemeyiz. Ayrıca bu kadar yoğun ağırlıklı kadın işçi çalıştırıyorsanız bunları göze almanız gerekir, ama önlem bunları sıraya koyarak alınmaz. Biz 5 yıl sırayla çocuk doğurduk. Şu an yaptıkları gibi, hamile kalanların yerlerine geçici işçi alarak çözüm getirebilirlerdi."
TUVALETTE ÇOK KALDIM ÇÜNKÜ SİSTİT OLDUM
Hamilelik mevzuu bitince tuvalet raporlama sisteminin detaylarını merak ettim. Ayşegül Meydan, "Aaa bunu ben anlatayım diyerek başladı anlatmaya: "Tuvalette kaç dakika kaldığımızı gösteren tuvalet çizelgemiz vardı. Adımızı soyadımızı yazıp, ne kadar süre kaldığımızı belirttikten sonra imzamızı atıyorduk. Ay sonunda tuvalet çizelgesine bakıp hangi ekip daha az tuvalete gitmişse, onlara 15 Euro ikramiye veriyorlardı. Çok giden ekip de azarlanıyor, iğrenç insanlarmış gibi bakılıyordu. Bir süre sonra canımıza tak etti. Onlar bize bunu yapmaya utanmıyorsa, biz de yazmaktan utanmayalım diyerek, 4 dakika tuvalete gittim, pet değiştirdim ya da sistit oldum sık sık çişe gitmek zorundayım gibi şeyler yazdık. Sendikasız olanlar çizelgeye bir şey yazmasa da oluyordu ama. Şimdi bunların hepsi kalkmış herhalde. Gazeteciler bu olayı duyup, fabrikayı aradığında "Biz öyle bir şey yapmadık" diyorlarmış. E, peki biz deli miydik, aklımızı peynir ekmekle mi yedik? Rahat mı battı bize? Doğru düzgün şartlarda çalışıyor olsaydık, bu kadar insan niye greve çıksın? Hepimiz paraya ihtiyacı olan insanlarız. 6 aydır çalışmıyoruz. Biz çalışmak istiyoruz ama insani şartlarda."
İddiaları bunlarla da kalmıyor. Maske altından konuşuyorlar ve işi aksatıyorlar diyerek maskelerinin kaldırıldığını, önlerinden geçen bantlarda 7 saat durmaksızın 5 saniye montaj yaptıklarını ve robotlaştıklarını, hiç olmazsa bu sürenin 8 saniyeye çıkarılmasını istediklerini ama kabul edilmediğini söylüyorlar.
Melek Yalçınkaya derdini şöyle anlatıyor: "Düşünsenize 7 saat boyunca her 5 saniyede bir, sürekli bir şeyler montajlıyorsunuz. O arada bacağımız kaşınsa önümüzdeki ürün geçip gidecek diye kaşıyamıyorduk. İşyerinde zaten sigara içmiyorduk ama evde de sigara içmemizi yasaklamışlardı. Saçımıza jöle süremezdik, makyaj yapamazdık. Bunları hijyen kaygısıyla yapıyorlardı ama bunlardan daha önemli olan maskelerimizi, maskelerin altından konuşuyor işi aksatıyoruz diye kaldırmışlardı. Ayrıca bizim yaptığımız ürünler, bizden sonra strelizasyon alanına giriyordu zaten. Bulunduğumuz ortamda kimyasal soluduğumuz için maske istedik. Bize kafamızı taşıyamayacağımız kadar gaz maskesine benzer ağır maskeler getirdiler. Biz bunları istemiyoruz deyince, personel maske takmak istemiyor diye yazı yazdılar. Halbuki biz maske istemiyor değildik, o ağır maskeyi istemiyorduk. Bunun mantığı nedir diye sorduğumuzda ters cevaplar alıyorduk. Çalışırken mide kanaması geçirdim ve izin alabilmek için o halde 4 saat çalıştım. Yanımdaki arkadaşım kalp spazmı geçirdi yere düştü, bandı durdurmadılar. Yardım için müdahale ettiğimde "Herkes işine baksın" diyerek azar işittim. Elim titremeye başladı. Bunlar abartı değil hepsi gerçek. Bize uyguladıkları her şey ağızdan uygulanan yasaklardı ve buna uymak zorundaydık. Hiç bunları yaşamamış, görmemiş olsam ve bana birileri bunu anlatsa abartıyorlar, böyle bir şey olamaz derdim. Evet böyle bir şey olamaz ama biz bunların hepsini yaşadık."
Cem Günaltay (Novamed Finans Direktörü)
Söyledikleri yalan
İddialar kesinlike doğru değil. Biz uluslararası bir firmayız ve böyle bir şeyin olabilmesi mümkün değil. Tüm dünyada 100 bin kişiye yakın çalışanı olan bir firmanın bunları yapması mümkün mü? Parasal konularda bize getirdikleri teklifler kabul edebileceğimiz şartlar değildi ve anlaşmaya varamadığımız için greve gittiler. Makul şeyler isteselerdi biz de geri adım atardık. 320 çalışandan 80 kişi grevde. Söylediklerinden rahatsızız. Her iddialarına cevap verirsek işin içinden çıkamayız. Onlar iddialarını söyleyebilirler ama biz de yasal yollardan hakkımızı savunuruz.