Güncelleme Tarihi:
İkisini bir arada ilk kez Atıl Kutoğlu’nun davetinde görmüştüm.
Ve ne yalan söylemeli, Rahşan Hanım’ın psikiyatr olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Yüksek topuklu Charlotte Olympia ayakkabıları, siyah taytı, dekolteli nefis bluzu ve Haluk’un sıkça dillendirdiği siyah bir Porsche’ye sahip bu havalı, uzun boylu kadın Atıl’ın mankenlerinden biri gibiydi çünkü. Ya da bir Bond kızı…
Rahşan Düren, Haluk’un şu an hayatındaki en önemli kadın, psikiyatrı...
Sonunda ikisini benim de yanlarında olduğum mini bir terapi seansı röportajına ikna ettim. İşte o seanstan aklımda kalanlar:
HALUK: TIMARHANEYE TIKMAK İSTEYEN OLDU
Rahşan’a gelene kadar çok terapist değiştirdim.
Hatta bir tane terapist beni tımarhaneye tıkmaya çalıştı:
“Siz bir dâhisiniz. Benim tez konum olacaksınız” dedi. “Hayır” dedim, “Benim Amerika’ya gitmek gerek, çalışacağım”.
Aynen şöyle dedi adam: “Haluk Bey şöyle düşünün, buradan çıktığınızda size bir araba çarpabilir ve hiçbir yere gidemeyebilirsiniz. En azından ben sizi daha iyi bir yere davet ediyorum!”
Türkiye gerçeklerine bağlı kalarak beni değerlendirecek birisi olduğu zaman sıkılıyorum. Çünkü o zaman onun değer yargılarına göre kendimi ifade etmem gerektiğini hissediyorum. Rahşan ise uluslararası bir insan. Onunla seansta konuşurken Türkiye’de gibi hissetmiyorum kendimi. Çok rahat mastürbasyon yaptığımı filan söyleyebiliyorum mesela. Neyse bunu yazma, annem beni
evlatlıktan reddebilir.
RAHŞAN:YAŞAM BEKLENTİLERİ KISA
Haluk asla mahallenin delisi değil. İlham verici biri. Bizlerin hayatı çok rutin, tekdüze. Bu insanlarsa özgürler. Ama yaratıcı birçok insan gibi Haluk da içine kapanmaya çok meyilli. Yaratıcı insanların yaşam beklentileri kısadır. Bu bir gerçek. O yüzden bir denge içinde olmaları gerek.
Topluma uyum sağlasınlar ama o uyumu sağlarken de yaratıcılığı kaybetmemeliler. Çünkü uyumla yaratıcılık iki ayrı uç.
HALUK: MÜJDE AR ANNESİNE BENZETTİ
Böyle dolaşıyorum ama bu bir dışavurum değil. Aslında insanlara söylemek istediklerimi söylemiyorum. Ne diyeyim, “sen fahişesin, sen paramı ödemedin, sen iğrençsin” mi?
Herkes muhteşemmiş gibi görünüyor. Halbuki öyle değil.
Ben iki-üç tane takıp takıştırıp dolaşınca problemli görünüyorum. Aslında bu delilik yaftasından dolayı bir özgürlüğe de kavuştum Müjde Ar bir keresinde, “Anneme çok benziyorsun” demişti. Aysel Gürel’e de kimse bir şey diyemiyordu ya.
Ama bana sorarsan, delilik diye bir şey yok. Bu ülkede delilik, cesaret ve zekayla alakalı bir şey. Ne yani, diğerleri gibi tavuk mu olayım? Oysa başka bir dünya daha var: Sanatçıların, yazarların, müzisyenlerin oluşturduğu…
RAHŞAN: SEANSA ŞAMPANYA GETİRMİŞTİ!
Hiç unutmuyorum. Bir gün seansa şampanyayla geldi Haluk. Amerikan Hastanesi güvenliğindekiler bomba zannetmişti. Çok gülmüştük. Zaten seanslarımız sık sık onun sigara içme arzusuyla bölünüyor. Habire dışarı çıkmak zorunda kalıyoruz.
HALUK: BAHANELER UYDURURUM
Üç yıldır Amerika’ya bir sergi projesi için gitmek istiyor ama bir türlü gidemiyordum. Gitmemek için türlü bahaneler uyduruyordum. Herhalde kendime zarar vermek istiyordum. Rahşan’dan da özellikle bu konuda yardım istedim. Sonunda burada kalma nedeni olarak gördüğüm bahaneleri ortadan kaldırmamı sağladı. Gidiş tarihim netleşti. Bir de New York’taki
evi yeniden yaptırdım, epey para harcadım, gitmem lazım artık.
MERAK EDENLERE…
Haluk’un çekim boyunca kafasından çıkarmadığı şapkası Japon tasarımcı Nobuki Hizume’ye ait. Bu şapkayı alır almaz Tokyo’daki bir restorana gitmiş Haluk. Şapkanın tülleri önce bir kadının paltosuna takılmış, sonra da yemek yerken bir hayli zorlanmış.
Son zamanlarda duyduğum iki şey: Uzay ve bebeksi
Onca gez toz içinde fark ettiğim şeylerden biri de bu:
Kullanılan dilin sürekli yenilenmesi. TDK Türkçe’sine sıkı sıkıya bağlı olanlar elbette nefret edecek bu yeni şeylerden.
Ama heyhat, dil de hayat gibi yenileniyor durmadan.
İlk duyduğum şey: Bu mekan uzay!
Yeni nesil eğer gittiği mekânı çok beğendiyse
böyle söylüyor.
İkincisi ise bebeksi.
Bir zamanlar moda olan ‘bebeğim’in yeni versiyonu.
Kökeninin, İstanbul dışında yaşayan gay’ler olduğu söyleniyor. Hatta İstanbullu gay’lerin ‘bebeğim’ine karşılık bir Anadolu çıkarması olarak görülüyor ‘bebeksi’.
Parayı veren bu koyda yüzer
Eski adıyla Select Maris, yeni adıyla D-Hotel Maris son zamanların en çok konuşulan otellerinden biri.
Nedeni de şu: Konuşlandığı şahane coğrafya (Marmaris Hisarönü) nedeniyle dört koya sahip olan D-Hotel Maris, koylarından birini sadece Executive katında kalanlara ayırmış.
Otelin diğer katlarında konaklayanlar bu koydan yararlanamıyor!
Executive katındakiler normal oda ücretinden iki-üç katı fazla para ödediği için böyle bir uygulama yapılmış.
Peki Türkiye’nin bu ilk ‘executive’ koyunda Mısır’dan getirtilen özel beyaz kum ve kendiliğinden güzel olan deniz dışında ekstra ne var?
Tabii ki ilk başta rahatsız edilmeme lüksü…
Şezlongların hemen ardında yer alan özel masaj odaları…
En önemlisi de galiba herkese açık olmayan koyda güneşlenmenin verdiği tuhaf executive haz!
Cihangirli Smyrna’nın Ortaköy kumarı
Cihangir’in dizi seti kıvamındaki kafesi Smyrna, onuncu yılına Ortaköy’de açtığı yeni bir şubeyle girdi.
Tam da onuncu yıllarında, Ortaköy gibi uzun süredir pek de gözde olmayan bir yerde şube açmaları birçok gece hayatı müdavimi tarafından riskli bulundu.
Ama Smryna’cılar Ortaköy’ün yeni geleceğinden umutlu, “Burası eskisi gibi moda olacak” diyorlar.
Üstelik akraba mekan Kiki de pek yakında Ortaköy semalarına gelip ikinci şubeyi açıyor. “Neden akraba?” diyenlere: Smyrna’nın sahibesi Sibel Eren’in kızı Burcu’nun açtığı bir mekan Kiki.