Güncelleme Tarihi:
Tek bir toplantıyı kaçırmayı göze alamıyor, durmadan yeni projeler üretmek için kafa yoruyor. Bundan dolayı da hayatı ancak gece yarısından sonra yakalayabiliyor. İstanbul Life dergisi bu yüksek tempoda bir fırsatını buldu, onu Sapphire İstanbul’un tepesine çıkmaya, özel bir çekim yapmaya ikna etti. Her zamanki gibi zamansızlıktan şikayetçiydi ama hızlı konuşma huyu bu dezavantajı telafiye yetti!
Ne yapıp, ne edip, onca işinin gücünün arasında Acun Ilıcalı’yı Sapphire İstanbul’un tepesine çıkmaya ikna ediyoruz. Haftalar süren telefon trafiğinin ardından nihayet beklenen gün geliyor.
ıstikamet önce Acun Ilıcalı’nın Levent’teki ofisi. Kapıdan adımımı attığım anda kendimi “Survivor adası”na düşmüş gibi hissediyorum. Nedeni basit. Hem önceki hem de son dönemden aşina olduğum o kadar çok yarışmacı görüyorum ki, şaşırıyorum. Hepsi de sanki evlerindeymiş gibi rahat... Demek yarışma bitince ipler kopmuyor, dostluk devam ediyor.
Bildiğiniz sıkıcı ofis ortamlarının stresli havası solunmuyor burada. Gülüşmeler, şakalaşmalar gırla gidiyor. En çok dikkatimi çeken de genç nüfusun fazlalığı. Belki de bu kadar dinamik ve tutulan programların sırrı bu... Bekleyiş, llıcalı’nın toplantı odasından çıkmasıyla son buluyor, Sapphire İstanbul’a doğru yola çıkıyoruz.
ALLAH İŞİ FAZLA VERİRSE ÖZEL HAYATINDAN ALIYOR
Tanışma faslından sonraki ilk cümlesi “Çok az vaktimiz var”... “Ben de bunu duymaktan korkuyordum” deyince, nispeten rahatlatan bir karşılık veriyor: “Merak etme ben çok hızlı konuşurum!”
“Hayatınız sürekli böyle mi geçiyor?” diyorum. “Evet” diyor gülümseyerek ve devam ediyor: “Her günüm böyle. Ekran önündeki değil, ekran arkasındaki işlerim daha yoğundur. Bu işlerin tümünden ben sorumlu olduğum için hemen hemen her toplantıya girmem gerekir. Bu da inanılmaz bir yorgunluk tabii...”
Ee peki insan kaçıp gitmek istemez mi bunalıp, merak ediyorum... “Kaçıp gidiyorum zaten istediğim zaman, şimdi nankörlük etmeyeyim. Allah bir yerden alınca öbür yerden verirmiş, işi çok verince özel hayatından alıyor. Neyse ki maddi gücüm olduğu için o kısa zamanlarda kendimi bir yerlere atabiliyorum.”
HALKTAN KOPMADIM İNZİVAYA ÇEKİLMEDİM
Bunca yoğunluk ve yorgunluk boşuna değil tabii. Yeni dönem yine çok hareketli geçecek. Bir taraftan “Yetenek Sizsiniz”, diğer yandan “Yok Böyle Dans” ve en heyecanlısı da “O Ses”...
Bu yarışmanın da diğerleri kadar başarılı olacağına inanıyor. “Beni en çok heyecanlandıran, değişik bir formatının olması. ılk kez jüri de yarışmacılarla birlikte yarışacak. Bu yüzden de sıra dışı bir yarışmaya şahit olacağız. Çok da iddialı bir jüri kurdum. Hadise ilk kez jüri üyeliği yapacak. Mustafa Sandal da olacak. Seçmeler de iyi gidiyormuş, arkadaşlar çok iddialı sesler dinleyeceğimizi söylüyor.”
“Nedir sizin yaptıklarınızı bu derece izlenir kılan?” diye sorunca, hiç düşünmeden sıralıyor: “Birçok talk show var ama en çok Beyaz izleniyor. Bunun sebebi Beyaz’ın artık arayı çok açmış olması. Sanırım biz de halkın gözünde belli bir inandırıcılığa sahip olduk, projelerimizde gerçekleri hissettirdik ve tabii ki doğru projeler seçtik. Ayrıca defalarca söylediğim gibi ben de sokaklarda büyüdüm, halktan hiç kopmadım ve inzivaya çekilen tiplerden olmadım. Zengin fakir her kesimden arkadaşım olduğu için Türkiye mozaiğini kendi çevremde yaşıyorum. Bizim sevdiğimiz şeyleri, halkın da sevdiğini söyleyebilirim.”
BİZİM OFİSTE MESAİ SAATİ KAVRAMI YOKTUR
Arada benim yaptığım gözleme de atıfta bulunarak genç bir ekiple çalışmanın önemini vurguluyor: “Ofisimizde genç olmayan birini görüyorsanız bilin ki o benim eski arkadaşımdır, tüm ekip gençlerden oluşur. Abi-kardeş ilişkisi şeklinde düşünebilirsiniz. Bizden açıkçası pek ayrılan da olmaz. Genelde huzur vardır. Kimsenin gelişine, gidişine karışılmaz. Mesai saati kavramı yoktur, başarıya beraber ulaşmak kavramı vardır.”
Dayanamayıp aslında beklenenin aksine daha ciddi bir duruş sergilediğini söyleyince de “Normalde hiç ciddi biri değilim. şöyle bir sorunum var benim. Bir şey düşünüyorsam ya da yorgunsam ciddi oluyorum. Mesela şu an çok uykum var, çekim biter bitmez hemen uyumak istiyorum.”
ÇOK SIRA DIŞI BıR İNSANIM
Ben çok sıra dışı bir insanım aslında. Benim için İstanbul gece 24.00’te başlıyor. Gündüzleri ofiste geçiyor genelde, çok dışarı çıkamıyorum. Ama dün geceki programımı söylersem az çok fikir sahibi olabilirsin. Saat 20.30 gibi yemek yedikten sonra, 22.00’de arkadaşlarla maç izledik, 24.00’te karşıya geçip futbol maçı yaptık. Maç 03.00 gibi bitti. Daha sonra ofise döndük, yemek yedik. Sabahın 04.00’ünde play station oynadık. O da 06.00 gibi bitti. Gece trafik diye bir şey yok. İstanbul trafiği denen şeyi ben o saatlerde görmüyorum. Gideceğiniz yere beş dakikada ulaşıyorsunuz. Ama bu anlattığım hayat 40-50 kişinin yaşadığı bir hayat olduğu için de canınız sıkılmıyor.