Murat Bardakçı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2006 00:00
Son Halife Abdülmecid Efendi, 1924’te hiláfetin kaldırılması üzerine ailesiyle beraber sürgüne gönderilmiş ve Fransa’nın Nice kentine yerleşmişti. Oğlunun, gelininin ve torunlarının 1938’de Mısır’a yerleşmeleri üzerine Fransa’da yalnız kalan Halife, bu yalnızlığa alışabilmek için 1938’in 17 Kasım’ında, büyük torunu Neslişah Sultan’a hüzünlü bir mektup gönderecek ve "Beni artık unutun. Yorgun kalbim heyecana dayanamıyor" diyecekti.
SULTAN Abdüláziz’in oğlu ve Türk resminin çok önemli bir ismi olan
Abdülmecid Efendi, İslam dünyasının ve Osmanlı Devleti’nin son halifesiydi.
Halife, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1924’ün 3 Mart günü hiláfeti kaldırıp Osmanlı ailesinin bütün mensuplarını sürgüne göndermesi üzerine kısa bir müddet İsviçre’de yaşadı, sonra ailesiyle beraber Güney Fransa’nın Nice kentine yerleşti. Nice’in Cimiez semtindeki bir villada hanımlarıyla, oğlu Şehzade
Ömer Faruk Efendi, son padişah
Sultan Vahideddin’in kızı olan gelini
Sabiha Sultan ve torunları
Neslişah, Hanzade ve
Necla Sultanlarla beraber yaşıyor, günlerini resim yaparak ve musiki ile uğraşarak geçiriyordu.
Abdülmecid Efendi’nin oğlu ve gelini, 1938 yılında yeni bir hayat kurmak için Fransa’dan Mısır’a gittiler. Halife artık yalnız kalmıştı ve torunlarının hasreti burnunda tütüyordu. Fakat her üç torununun da artık evlenme yaşına gelmiş olduklarını ve geri dönmeyeceklerini biliyordu ve ayrılığa katlanması gerektiğinin de farkındaydı.
Çare olarak torunlarının kendisine mektup yazmamalarını ve yalnızlığa böylelikle daha çabuk intibak edebileceğini düşünen
Abdülmecid Efendi, 1938’in 17 Kasım’ında, Mısır’da bulunan büyük torunu
Neslişah Sultan’a hüzünlü bir mektup gönderecek ve
"Beni artık unutun. Yorgun kalbimiz heyecana dayanamıyor" diyecekti.
İşte, hayata 1944’te Paris’te veda eden Son Halife
Abdülmecid Efendi’nin torunu
Neslişah Sultan’a kendi çizimi olan hiláfet antetli bir káğıda yazarak gönderdiği mektubun tam metni:
"Güzel, melek kızım,
Dört Teşrinsani (Kasım) tarihli güzel mektubunu aldım. Pek sevindik. Büyük validenle beraber okuduk, aynı zamanda fazlasıyla müteessir olduk. Bizler burada hepinizin sıhhat ve selámetinize hayır dualar ediyoruz. İnşaallah-ı teálá pederinizin arzusu üzerine sizlere hayırlı ve güzel istikbal ıhzar eyler de (hazırlar da) bizler de burada yaralı kalplerimiz şifa bulur. On beş seneden beri hazırlanan teşebbüsát (girişimler) icra edildi. Cenáb-ı rabbu’l-álemin sizlere daima hayırlı saadetli günler göstersin. Bundan böyle iki ihtiyar baba ve anayı unutmak lázımdır. Hasta ana sizler için her gün ağlıyor. Üç kere iyi oldu ve hastalığı yine tekrar etti. Istırap içindedir. Güzel, şefkatli kalbin gibi parlak gözlerinden öperek tekrar rica ediyorum ki bizleri unutunuz. Bizler pek ihtiyarladık. Yorgun kalplerimiz teheyyüce (heyecanlanmaya) müsaid değildir. Üçünüzün güzel gözlerinizden öper, sıhhat ve saadetinizin devamını Rabb-ı izzetten tazarru ve niyaz eyleriz. 17 Teşrinsáni (Kasım) 1938.
Büyükbabanız
Abdülmecid"Balık turşusu
Yeteri kadar levrek temizlenip doğrandıktan sonra tuzlanır ve zeytinyağında pişirilir. On dirhem tarçın, bir dirhem karanfil ve kakule ince döğülüp elekten geçirilir (Bir dirhem, 3,2 gramdır). Defne, mersin yaprağı ve eğer bulunursa taze limon ve turunç yaprağı, birkaç parça sarmısak, kuşüzümü, çam fıstığı ve siyah biber hazır edilir. Yapraklar bir toprak tencereye kat kat döşenir, balıklar üzerine dizilir, onların üzerine de döğülmüş baharatlardan ekilir, üzüm, fıstık ve biber serpilir. Tekrar yaprak, balık ve diğerleri konur. Sirke, safran suyu, birkaç kaşık bal kaynatılıp balıkların üzeri örtülünceye kadar dökülür. Taş ile bastırılıp kapatılır. Birkaç gün böylece tutulur. Balık turşusu kış günlerinde bir ay, yazları da yirmi gün boyunca bozulmadan kalır.