Güncelleme Tarihi:
Oysa sosyete partilerinin şık kadınının görünmeyen bambaşka bir hayatı vardı. Lady Diana’nın ilk sırayı aldığı 100 önemli kadın listesindeki 6. isimdi... Bu başarısı ile The Observer’da tam sayfa haber olmuştu. Lord Lichfield’ın yazdığı “The Women Behind” kitabındaki 60 kadından biriydi. ıngiltere’de yıllarca kimsesiz çocuklara yaşam anneliği yapmış, hastanelerde gönüllü hemşire olarak çalışmış, Mor Çatı Derneği gönüllüleri arasına girmişti. Semiramis Pekkan, sonunda 40 yılı aşan sessizliğini Mecmua dergisi için bozdu ve ızzet Çapa’ya buz dağının görünmeyen kısmını anlattı.
Herkesin hayatında bir dönüm noktası olduğuna inanırım. Senin için bu hangi olaydır?
- Yıldızımın parlayıp parlamadığını bilemem ama hayatımın dönüm noktası Ercüment Karacan ile karşılaşmamdır.
Ercüment Bey köklü bir aileden geliyor... Milliyet Gazetesi’nin de sahibi. “şarkıcılığı, sahneleri bırak” demiştir herhalde.
- Asla... Ben kendi kararımla bıraktım. Öyle bir insanla beraberken gazinolarda şarkı söyleyemezdim.
Ama plak yaptın... Yanılıyorsam düzelt, Altın Plak bile almıştın...
- Evet. Müzik benim için hobiydi. Çünkü evim, eşim ve Ercüment’in çocukları Ali ile Ömer her şeyden önemliydi.
Bir de “Semiramis Pekkan o dönemde lady’lik okuluna gitti” diye söylentiler var.
- Yok canım... O adamla yaşamak zaten başlı başına bir evrimdi. Okulda öğreneceğim her şeyi ondan öğrendim.
YILMAZ GÜNEY DELİLİĞE VARAN BİR KARAKTERDİ
Ercüment Bey’den önce kısa süre de Fikret Hakan ile bir evliliğin olmuş...
- Çok gençtim. Genç ve şaşkın bir evlilik...
İlk estetik ameliyatını da çok genç yaşta olmuşsun galiba...
- Doğru, çok eski... Film çektiğim zamanlardı. O günlerde ışıklar böyle sofistike değildi. “Çok iyi oyuncusun ama burnunda kemer var, iyi görünmüyor” dediler. Hemen bir gecede ameliyat oldum. 1966 yılıydı...
Türk sinemasının efsane isimleriyle birlikte kamera karşısına geçtin. Seni en çok etkileyen hangisi oldu?
- Tabii ki Yılmaz Güney... Müthiş bir kafa yapısı vardı. Deliliğe varan da bir karakterdi ama çok etkileyiciydi.
Yılmaz Güney’in kadın rol arkadaşlarıyla sık sık gönül bağı kurduğunu biliyoruz. Senin de onunla bir aşk maceran oldu mu?
- Karşılıklı etkileşim diyelim...
Tamam kızma... Bari birlikte yaşadığınız bir anıyı anlat...
- Bir gün Sait Halim Paşa Yalısı’nın olduğu yerde Ajda ile oturuyoruz. Bir garson heyecanla geldi “Süleyman Bey gelmiş, aşağıda sizi bekliyor efendim” dedi. “Kimmiş Süleyman Bey?” diye sordum. “Süleyman Demirel” demez mi! Elim ayağıma dolaştı. Hemen aşağıya koştum. Bir baktım karşımda Yılmaz.
Kahkahalarla gülüyor. Deli adam...
HALDUN DORMEN’LE İKİ SENE SEVGİLİYDİK
Bir de tiyatro maceran var o yıllarda. Tiyatroya başlaman nasıl oldu?
- Bendeki ışığı ilk Haldun Dormen gördü. Haldun hep tiyatro yapmamı isterdi. Bir gün AST’a, Güner Sümer’e götürdü beni. Kendi oyunu “Bozuk Düzen”i prova yapıyorlar. Elime bir tekst verip “Yarın provaya gel” dediler.
Tek bir gecede ezberleyebildin mi rolünü?
- Sabaha kadar çalıştım ve sadece kendi rolümü değil bütün metni ezberlemişim!
Neden bütün oyunu ezberliyorsun ki?
- Bilmiyorum ki, o kadar acemiyim! Sonra öyle iyi kritikler çıktı ki, Devlet Tiyatrosu birbirine girdi. “Vay efendim bu kadar oyuncu varken neden bu kız yazılıyor?” diye. ıki sene değerli sanatçılarla sahneye çıktım.
Haldun Dormen’in sendeki bu ışığı keşfetmesi nasıl oldu?
- O günlerde Haldun ile çıkıyorduk. ıki sene sevgili olarak yaşadık. Çok takdir ettiğim, hayran olduğum bir insandır. Ailesi de benim ailem gibiydi. İstanbul’da sosyal hayata ilk adımları atmama Haldun sebep olmuştur.
SİNEMADAN GERİYE BİR TEK ÖDENMEMİŞ SENETLER KALDI
Derken sinemaya geçtin...
- Tiyatroyu çok seviyordum ama ekonomik olarak çok sıkıntıdaydım. Sandım ki filmlerden biraz para kazanabilirim.
Peki kazandın mı?
- O da hayalmiş... 12 film yaptım ama elimde sadece ödenmeyen senetler kaldı. ışte o arada Playboy’dan sahne teklifi geldi. O dönemin en elit gece kulübüydü
Ajda o aralar çok ünlüydü değil mi? Belki de onun kardeşi olduğun için geldi bu teklif...
- Tabii canım... Ajda’ya kimse yetişemiyor. Zaten teklifi yapan ıbrahim Bey açıkça söyledi, “Ablanızın süksesi müthiş, sizi onun karşısına çıkarmak istiyorum” diye. “Deli misiniz” dedim, o güne kadar banyoda bile şarkı söylememişim.
Parası iyi olsa bari...
- Hem de ne para... Bir ay karşılığında Nişantaşı’nda iki daire alacak kadar para çıkarıp koydu önüme.
Hemen kabul etseydin...
- Olur mu? “Bir düşüneyim” dedim. Eve geldim, Ajda’ya anlattım. “Aman ezberle beş şarkı, al parayı git” dedi. Üzerinde bile durmuyor. Onun için kolay tabii. Beş yaşından beri eline geçirdiği her sivri şeye şarkı söylerdi. Düşünün, iki ayrı ruh.
AJDA ÇILDIRMAKTA HAKLIYDI ÇÜNKÜ İKİ AYDA ONU GEÇTİM
Neyse, sahneye çıkmanda kalmıştık... Heyecan diz boyu tabii ki...
- Hem de ne heyecan... Bir ay var hazırlanmam için. Hemen kendime bir ev ve mücevherler aldım. Bir de Roma’ya uçak bileti...
Uçak bileti niye?
- İlk gece sahnede rezil olursam hemen kaçacağım! Neyse sonunda sekiz şarkı, dört kostümle attım kendimi sahneye. Bir gecede star oldum. Ertesi gün bütün gazeteler beni yazıyordu. Sahneden indiğimde Ajda bir köşede hüngür hüngür ağlıyordu.
“Ah bu kız beni geçecek, ben ne yaptım” diye herhalde...
- Yok canım, mutluluktan.
Ama sonra birbirinize girmişsiniz. Fecri Ebcioğlu sana şarkı yazdı diye rahmetlinin evinin camlarını taşlamış.
- Onu ben sonradan duydum... O şarkıyla (Bu Ne Biçim Hayat) altın plak aldım zaten. ıki sene konuşmadı benimle. Kız haklı... Beş yaşından beri şarkı söylüyor, sonra ben gelip iki ayda onu geçiyorum... Çıldırmaz mı insan?
BENİM İÇİN KRALİYET DAVETİNİ REDDETMİŞTİ
Bu arada Ercüment Bey’le tanışmanız da Playboy sayesinde olmuş...
- Evet, Playboy’daki ilk gecemde oradaymış. Ama ben tanımıyorum. Bir gün rahmetli Altan Erbulak kulise geldi. “Ercüment Karacan seni Milliyet’in güzellik yarışmasında onur konuğu yapmak istiyor” dedi. Sinirlendim, “Prensip olarak şahsen davet almadan hiçbir yere gitmem” dedim. “Bu adamı tanımıyorsun, siler seni” dedi. “Umurumda değil” diye kestirip attım.
Gittin mi davete?
- Yok, gider miyim? Aradan birkaç ay geçti. Haldun ile ayrılmak üzereyiz. Hümeyra’nın annesi Balalayka’da bir parti veriyor. Oraya götürdüler beni. Arkası dönük bir adam dikkatimi çekti. Oydu. “Ben Ercüment Karacan” dedi. Anladım ki davetini reddettiğim adam. ıki dakika el ele kaldık. Korkunç etkilendim. Eriyorum sanki. Öyle yakışıklı ki... Çok az kadın hayatında öyle bir erkek tanımıştır. Ercüment’le 18 yıl birlikte olduk ve en büyük zenginliğim bu beraberlik.
Ne zaman evlendiniz?
- Eşinden ayrılması altı yıl sürdü. Ancak ondan sonra evlenebildik.
Ama beraber olduğunuz sürede seni herkese “karım” diye tanıştırırmış.
- Evet. Hatta şöyle bir olay yaşamıştım. O yıllarda ıngiltere Kraliçesi Türkiye’ye geldi. Ercüment de Milliyet’in ilk renkli sayısında Kraliçe’nin posterini verdi. Bu jest çok hoşuna gitmiş. Akşam verilecek kraliyet daveti için ıngiliz sefiri bir davetiye getiriyor Ercüment’e. Davetiyeye bakıyor Ercüment ve sadece kendi ismini görüyor. Bunun üzerine diyor ki, “Alın bunu götürün. Resmen evli olmasak da Semiramis benim eşimdir. Onun adının yazılı olmadığı hiçbir davetiyeyi kabul etmem.”
OĞLUM GEÇMİŞ YAŞAMLARDA KARŞIMA DEFALARCA ÇIKTI
Ayrıldıktan sonra da Ercüment Bey ile dost kalmışsınız... Boşanmanız nasıl oldu?
- Moda dünyasında önemli işler yapıyordum. Londra’da, Los Angeles’te butiklerim vardı. Sonra oğlumuz Emir’in hastalığı bizi allak bullak etti. Emir’in hastalığı sırasında onu ihmal mi ettim diye bir suçluluk duygusu kapladı beni. Ercüment’i her gördüğümde onda oğlumu kokluyordum. Ayrılmamızın sebebi biraz budur. Bu arada o günlerde kimin, dostluğunu nasıl sunacağını bilemiyorsun. Emir hastayken bir gün Los Angeles’ta kapı çaldı, bir baktım karşımda Paul Anka. Merhabamız bile yoktu.
Nasıl duymuş olayı?
- Bir başka nedenden dolayı aynı hastaneye gitmiş. Orada öğrenmiş tesadüfen. Emir de o günlerde eve çıkmıştı. Çat kapı karısıyla geldi. Bir de palyaço getirmişler yanlarında Emir’in moralini düzeltmek için. Ben hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanıyorum. Ne kadar acı verse de ders oluyor insana yaşananlar...
Her şeyin bir nedeni var diyorsun...
- Tabii ki... Emir’in benim hayatıma girmesinin de bir sebebi vardı. Tıpkı çıkmasının olduğu gibi...
Neydi o sebep?..
- O bana kalsın... Ama çok araştırdım. Emir ile geçmiş yaşamlarda üç dört kez daha ortak hayatımız, sevgimiz olmuş bizim. Bitiremediğimiz büyük bir sevgimiz varmış. Bu büyük sevgi oğlum olarak noktalandı.
OĞLUM ZORAN’IN IQ’SU EINSTEIN’INKİNDEN YÜKSEK
Her neyse... Daha sonra Ercüment Bey ile ayrılıyorsunuz ve dünyanın en önemli işadamlarından biri ile evleniyorsun. Gulu Lalvani ile... Ercüment Bey yeniden evleneceğini duyunca ne yaptı?..
- Ercüment beni o kadar çok severdi ki, Gulu ile evleneceğim zaman onunla tanışmak istedi. ıkisi bir akşam yemeğe çıktılar. Sonra Ercüment beni aradı, “Çok şeker ve iyi bir insan ama senin ona öğreteceğin çok şey var, eminim halledersin” dedi.
Gulu hangi duygularla döndü yemekten?
- Eve geldiğinde şaşırmıştı. “Bu adam seni ne kadar çok seviyor” dedi.
Şimdilerde aranız nasıl Gulu ile?
- Ayrıyız ama her zaman arkasındayım onun.
Şimdi gelip, kolundan tutsa ve “Haydi gel” dese gider misin?
- Hayır... O sadece oğlum Zoran’ın babası.
Zoran şimdi ne yapıyor?
- İsviçre’de okuyor. 23 yaşına geldi. şu anda benim hayatla bağım ve tek aşkım. Ama onda iki ayrı ruh var. Biri dünyevi, diğeri tamamen spiritüel... Düşünsene daha sekiz yaşında kimse bir şey söylemeden şamanizm okumaya başladı. şimdi günde 45 gazete okuyor. 11 yaşında Mensa testine gitti ve o yaşta sertifikalandı.
Kaç çıktı IQ’su ?
- İnanmazsın ama bizimki Einstein’inkinden bile yüksek çıktı.
VERSACE’Yİ İTALYA’DAN İLK ÇIKARAN BENDİM
Senin modacı yönünden söz edelim Biraz da... Nasıl başladın?
- Londra’da yaşıyordum artık... ıngilizcem de tamamdı... Kendi başıma bir şeyler yapmam gerektiğini fark ettim. Baktım ıngiltere’de insanların giyim kuşamları tam anlamıyla bir felaket. Bir ara elime Christian Ojar marka bir bluz geçmişti. Harika bir şeydi. Gittim adamı buldum. Çok yetenekli bir Fransız... Birlikte ıngiltere’de işe başladık. Ama bir yıl sonra adam at binerken düştü öldü... Ne kadar eşyası varsa alıpLondra’ya getirdim. Kendi bluzumun kalıbını çıkarıp onun üzerinden bir yıl kırdım geçirdim ortalığı. Bond Street’te üç katlı bir dükkan aldık. şimdi orası Gucci’nin ve Smythson’un yeri...
Bir de İtalya maceran var...
- Christian ve Ercüment sayesinde ıtalya’da da bir sürü insanla tanışmıştım. O arada ıtalyan modasına heves ettim. Jenny o zamanlar ıtalya’da müthiş tutuluyor. Floransa’da onun atölyesine gidip gelirken Jenny’nin tasarımcılarından biri olan çok utangaç bir genç dikkatimi çekti... Çok yetenekli ama kimse farkında değil...
Kimdi o?
- Versace... Onu aldım Londra’ya getirdim. Ferre’yi, Complice’yi de getirdim sonraları. Avrupa’da ilk dükkanlarını ben açtım. Sonradan dünyaya yayıldılar ama onları ıtalya’dan ilk çıkaran benim...
NEFES ALDIĞIM SÜRECE HAYATIMDA AŞKA YER VAR
Peki aşk defterin artık kapalı mı?
- Aşk ve kapalı sözcüğü hiçbir zaman yan yana gelmemeli. Aşk insan vücudunun temel yapı taşı. Nefes aldığım sürece hayatımda aşka yer var.