Hakan Günday Hürriyet Dünyası’ndaydı

Güncelleme Tarihi:

Hakan Günday Hürriyet Dünyası’ndaydı
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2014 23:30

‘Az’ adlı romanından sonra gelen yeni kitabı ‘Daha’ ile belki de bugüne kadarki en olgun eserini veren yazar Hakan Günday, Hürriyet Dünyası’nın Perşembe Sohbetleri’nin bu ayki konuğu oldu. İşte, yazarlığı ve kitapları üzerine merak edilenleri yanıtlayan Günday’ın söyleşisinden satır başları.

Haberin Devamı

“Tamamen mekanik biçimde başlayan yazma sürecim, yazmanın aslında en iyi düşünme biçimi olduğunu anlamamla birlikte romantikleşmeye başladı. Ben de en çok neyi anlamıyorsam onu yazmaya karar verdim. Her kitabımı yazmaya kafamda beliren bir soru ile başlıyorum. Hemen ardından o bir sorunun bin soruya varacağı bir düşünce süreci başlıyor. Yazmak benim için halen insan denilen et ve kemik yığını ile onun kurduğu düzeni anlamak için en iyi yoldur. Bu yolda umudum üç adım da olsa ilerleyebilmek, zaten insanı ve onun kurduğu düzeni anlayabileceğimize dair bir inancım yok. Kendimi tanımak üzere masanın başına oturduğumda, bana karın boşluğumda güzel his duyuracak bir cümle kurabiliyorsam, isteğime ulaştığımı biliyorum. Bir kitap bittikten sonra yeniden yazmaya başlamamın tek sebebi de o birkaç saniyelik duyguyu yeniden hissedebilmek.

‘10 AY DÜŞÜNÜR 2 AYDA YAZARIM’

Haberin Devamı

Bir roman yazmaya başlamadan evvel yaklaşık 10 ay boyunca durup tavana bakarım. O 10 ay boyunca ne okuyor, ne dinliyor, komşu evden gelen televizyon sesi vesilesiyle neler düşünüyor, hissediyor, yaşıyor ve biriktiriyorsam 2 ay boyunca hiç başından kalkmadan romanımı yazarım. O yüzden ‘çalakalem’ yazdığım söylenebilir. Bol nikotin, bol kafein, kapalı bir oda ve hiç başından ayılmadan yazmak... Yazarken bütün ihtiyacım bunlar.

HER YAZAR AYRI BİR TÜR

Aslında tüm edebi türler ticari birer klasördür. Bu pirinç levhalara gerek duyuyorlar, çünkü okurun zihninde her yazar için yeni bir klasör açmak yerine, zaten açık olan bir klasöre yeni çıkan yazarı eklemek daha kolay. Benim kitaplarımı da ‘yeraltı edebiyatı’ yazılı bir pirinç levha altına yerleştirdiler. Halbuki her yazar ayrı bir dünya, dolayısıyla başlı başına bir türdür. Bütün bu pirinç levhalar da birbirine benzemez 15 tane yazarı bir araya koyup, ‘Aynı kazağın mavisi de var’ demekten başka bir şey değildir. Sözün özü, hepsi palavradır.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!