Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2001 00:00
SEVGİLİ okuyucularım, dün Ankara'da düzenlenen Savunma Sanayii Fuarı'nı gezdik. Yabancı firmalar ve ülkeler de vardı. Onların da her çeşit savaş ürünü sergileniyordu. Ancak açık söyleyeyim, Türkiye'de Türk kuruluşları tarafından üretilen savaş araç gereçlerini görünce göğsüm kabardı ve ülkemle bir kez daha gurur duydum. Bir
ASELSAN var ve elektronik alanda görkemli işler başarıyor. Telsizden cep telefonuna, gece görüş dürbününden radara ve benim gibilerin aklına hayaline gelmeyecek aygıtlara kadar her şeyi üretiyor. Türkiye, ASELSAN'la gurur duymalı, sahip çıkmalı.Diğer pavyonları geziyoruz. MKE pavyonlarında roketler, silahlar, mermiler, bombalar, uçaksavarlar... Yüzde yüzü yerli yapım. Diğer taraflarda, yine Türkiye tarafından üretilen zırhlı araçlar, uçaklar, akla gelen ve gelmeyen pek çok şey. Orada düşünüyorum:‘‘Ne tuhaf, bunları üreten ülke, aylardan beri yapay bir kriz içerisinde...’’***Tam o sırada gökyüzünde Türk yıldızları gösteri yapmaya başlıyor. Arkadaşlarımla birlikte bu gösteriyi ilk kez canlı olarak izliyoruz. İçimizden yukarıya doğru dönüp pilotlara ‘‘Helal olsun size’’ diye bağırmak geçiyor. Çevreme bakıyorum, herkes büyülenmiş. Bazen izleyicilerden alkış kopuyor. Uçaklar havada birbirlerine değercesine geçiyor, dalıyor, çıkıyor. Takla atan, havada dans eden, ters giden uçaklar. Bir uzaklaşıyorlar, gökyüzünün bir yerinde yeniden birleşip inanılmaz gösteriler yapıyorlar.Ve aynı şeyi konuşuyoruz: ‘‘Bu güce, bu kaynaklara, bu seçkin insan gücüne, bu becerilere sahip olan Türkiye, kriz yaşıyor. Olacak şey değil.’’***Burada bir kez daha söylüyorum. Herkesi ve bütün kesimleri vuran bu krizin en az yarısı yapay. Ülkeyi yönetenlere güvensizlikten kaynaklanıyor. Ülkeyi yönetenlerle sadece iktidarı değil, muhalefeti ve bürokrasiyi de kastediyorum. Sistem tıkanmış. Halk, siyaset kurumuna güvenini yitirmiş. Halk demokrasiden soğumuş. Daha doğrusu, yönetenler soğutmuş.***Geçen akşam bir gazeteci topluluğu, yemekteydik. Ülkenin çok ünlü, çok tanınan bir ismi aynen şunu söyledi: ‘‘Bu ülkede demokrasiyle bir yere varamıyoruz. Öyle bir diktatör gelmeli ki, Türkiye'yi birkaç yıl yönetip düze çıkarsın. Yeter ki, kendisi ve ekibi hırsız olmasın, yemesin ve yedirmesin.’’İnsanların belleklerinden bunlar geçiyor. Olmayacağını bile bile, halk bu görüşe kayıyor. Pek çok insanımız böyle düşünmeye başlıyor. Taksiye biniyorsunuz, şoför ‘‘Abi bu hırsızları asmadan hiçbir yere varamayız’’ diyor. Türkiye'nin en lüks otellerinden birinin personeli, otelde işlerin iyi gitmediğini anlatırken ‘‘Hortumcular varken iyiydi. Onlar içeri atılınca herkes elini ayağını çekti’’ diyor.***Kitleler artık ülkeyi yönetenlere güvenmiyor. İktidarı çökmüş, muhalefeti göçmüş bir ülkede yaşamak da, elbette kolay olmuyor. Bazıları tutturmuş ‘‘seçime gidelim’’ diye!
Seçim neyi değiştirecek? Hangi pisliği temizleyecek?Diyelim ki bunlar gitti, yerlerine kim gelecek? Tansu mu, Tayyip mi, Recai beyamca mı? Yeniden bir Refahyol pisliği mi yaşamaya mahkûm olacağız? Biz işte bu açmazı yaşıyoruz. En büyük açmazımız bu...Ve dikkat ediniz, yukarıdaki sorulara hiç kimse tutarlı bir yanıt veremiyor. Bu sorular akla geldiğinde de, hükümetin gitmesi için var olan bütün gerekçeler tersine dönüyor ve gitmemesi için gerekçelere dönüşüyor.***Ne olacağını, ne yapılacağını hiç kimse bilmiyor. Halk nefret duygularıyla dolu. Ama bu kez toplumun bütün kesimleri ezik.İşadamı, sanayici, bankacı, esnaf, işçi, memur, emekli, çiftçi, işportacı, alacaklı, borçlu, üretici, tüketici, ev sahibi, kiracı...Bundan önceki krizlerde böyle olmazdı. Birileri batarken, diğerleri çıkardı. Şimdi her kesim zorlanıyor. Belli uyanıklardan, hortumculardan, rüşvetçilerden, hırsızlardan, götürücülerden ve spekülasyon yapanlardan başka kazançlı kimse yok.Büyük ülke Türkiye, elindeki büyük gücü, kozları hiç kullanamıyor. Ve en az yarısı yapay, güvensizlikten kaynaklanan bir ekonomik krizle boğuşup duruyor.Türkiye bunu hak etmiyor.
button