Güncelleme Tarihi:
Altın Kelebek Milenyum Ödül Töreni dolayısıyla vinyetimin bu sefer için ‘‘Mutlu Oradaydı’’ değil ‘‘Mutlu Buradaydı’’ şeklinde olması gerekirdi. Çünkü biz, gazetenin diğer bütün servisleriyle beraber Kelebek Eki Kadrosu olarak bir yere gitmemiş, canla başla bütün bir gece boyunca evsahipliği yapmıştık. Tabii terbiyeli bir evsahibi olarak konuklarımız hakkında ileri geri konuşmamam gerek ama çekiştirmek bir kere kanıma girmiş.
En şahane çekiştirme de böyle oluyormuş. Nasılsa deplasmanda olan onlar. Ayağımıza kadar gelmişler.. Oh ne ala.. Zaten davet de son zamanların en süper, en havalı davetiydi. Yöneticilere yaranmaya çalıştığımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü aylar öncesinden başlayan Altın Kelebek Ödülleriyle ilgili çalışmalarda ben de vardım. Dolayısıyla aylardır deli gibi çalışan Halkla İlişkiler Bölümümüz, Magazin Servisimiz ve Kelebek Ekibi adına kendimize bir tek laf edeceğimi sanıyorsanız çok beklersiniz. (Zaten canı burnuna gelen Kelebek Editörüm Simten Danışman beni yer!) Herşey çok güzeldi. O kadar.
Bir kere ödül töreni dehşetengiz kalabalıktı. Herkes allanıp pullanıp gelmişti. Üstelik son zamanların trendine uyarak ekipçek gelmişlerdi. Aile aile gezmek şimdi moda ya. Olacak O kadar Ailesi, İdobay ailesi, Universal Ailesi, Yılan Hikayesi ailesi, Deli Yürek ailesi... Ancak Prestij Ailesi üç ödül almalarına rağmen bu sefer pek zayıftı. Hilmi Topaloğlu, Alişan ve Adnan Şenses'den ibaretti. Onlar anlaşılan tartışma programlarına saklıyorlar güçlerini...
Ün yolunda davranışlar
Çok ünlüler, orta ünlüler ve az ünlüler değişik davranış özellikleri gösteriyordu. Çok ünlüler zaten anında kameralar tarafından yakın markaja alınıveriyorlar. Sağdan soldan gelen manalı manasız bütün sorulara cevap yetiştirmekten kimseciklerle sohbet edemiyorlar. Orta ünlüler, fotoğraf ve kamera çekimleri yüzünden sık sık sohbetleri kesilse yine en keyifli durumdaydılar. Fakat ünlü olma yolundakilerin hali en enteresandı. Bir kere yanlarına yaklaşan herkesin elini sıkıp son derece samimi ve güler bir yüzle kendileri tanıştırıyorlar. Gazeteci olduğunu öğrenice bu sefer ‘‘ne zaman isterseniz röportaj yapabilirim, çok enteresan şeyler söylerim’’ deyip illa ki telefon numarası yazdırıyorlar. Bazısı havalı durusun diye basın danışmanlarını da getirmişti. Çok ünlü ve az ünlünün arasıdaki en büyük fark, çok ünlüler alabildiğince sade giyinmişken, az ünlüler en acayip, en ilgi çekici kıyafet ve saç modelleriyle gelmişlerdi. Çok ünlüler erken ayrılırken az ünlüler sonuna kadar kalıyorlar. Bu işin raconları da böyle demek ki...
Kamera enflasyonu
Kişi başına iki kamera düşüyordu. Ne kadar televole, dedikodu, fiskos programı varsa ikişer kamerayla gelmişti. Hal böyle olunca, dünya üzerinde ne kadar saçma sapan soru varsa hepsi soruldu. Yok dünyaya kadın olarak gelseymiş ne yaparmış, intihar etse nereden atlarmış, kocasını yatakta başkasıyla yakalasa ne edermiş, yeni yıl mesajı neymiş, milenyum onun için ne ifade ediyormuş... Bir tanesi de takma kol bulmuş, sargı beziyle boynuna asmış öyle röportaj yapıyordu. Bir iki soru sorduktan sonra esas kolunu da çıkartıyor ve güya konuştuğu kişiyi çok şaşırtıp çok komik oluyor. (Hülya Avşar hiç gülmedi ama) Bir tanesi de uzay yolu efektleri çıkartan bir oyuncak almış eline ona buna dinletiyor. Mankenin bir tanesi de her çıkan sesten sonra tuhaf tuhaf hareketler yapıyordu. Bir programdan gelenler de buldukları herkese bir bulmaca okutuyordu. En en şahanesi Beyaz'a sorulan bir soruydu. ‘‘Ben herkesin sorduğunu sormak istemiyorum ama ne soracağımı da bilmiyorum, bana yardımcı olur musun’’. Haklı olarak biraz avallaşan Beyaz da ne yapsın aynen şöyle cevap verdi: ‘‘Magazin basınına yardımcı olacağım hiç aklıma gelmemişti’’.
Bu arada kadın konukların bir bölümü süslenmeyi biraz abartmıştı. Bazıları o kadar çok makyaj yapmıştı ki yüzlerinde bir maske varmış gibi duruyordu. Tabii bu durumda birbirlerini öperken makyaj bulaşmasın diye havaları öpmek zorunda kaldılar. Dudakların doksan derece eğrilip bükülmesi izlenmeye değer sahnelerdi. Yine en sade kıyafetli, en az makyaj yapmış olan Hülya Avşar'dı. Zaten ne hikmetse ödül alanlar sade, almayanlar acayip süslüydü. En iyi kadın oyuncu ödülünü alan Meltem Cumbul mesela çok sade ama acayip güzel giyinmişti. Keza en iyi kadın spiker ödülünü alan Defne Samyeli de öyleydi. Hele Türk Halk Müziği en iyi kadın solisti ödülünü alan Songül Karlı o kadar şık ve zarifti ki... Sezen Aksu ise dizden yukarısına kadar çıkan Pretty Woman çizmeleriyle kaideyi bozan tek ödüllüydü.
Zebra şarkıcı
Gecenin en aç grubu Ayna grubuydu. Kokteyl sırasında masada ne var ne yok birbirlerine tavsiyelerde bulunup bulunup götürdüler.
Gözlükler tabii yine gözde olduğu için artık kör tuttuğunu yer şeklindeydiler.
Bir de zebramız vardı. Yeni popçularımızdan Meriç, zebra desenli bir takımla gelmişti. Londra'dan alıyormuş, bu en masum kıyafetiymiş, evinde iki gardrop dolusu daha varmış bunun gibi kıyafetlerden. Hani meraklısına söyleyelim.
Kısacası bu Altın Kelebek Ödülleri herkesin işine yaradı. Sanatçılar ödül aldı, uzun süredir görüşmeyenler hasret giderdi, televizyon programları malzeme çıkardı, unutulanlar kendileri yönetmenlere gösterme fırsatı buldu, yeni oyuncu ve şarkıcılarımız kendileri gazetecilere tanıttı, küsler barıştı, karınlar doydu, bana konu çıktı... Daha ne isteyelim ki...
Nice Altın Kelebeklere....