Güncelleme Tarihi:
Öykü
Bozuk
Hakkı İnanç
Kırmızı Kedi Yayınları
Hakkı İnanç’ın ilk öykü kitabı ‘Bozuk’un bu yıl birincisi verilen Selçuk Baran Öykü Ödülü’nü kazanan kitap olduğunu söyleyerek başlamalı söze. Şimdiye kadar başka birçok ödüller de kazandı yazarın öyküleri. Yani ‘edebiyat niteliği’ birkaç kere tescillenmiş bir yazarın kitabı ‘Bozuk’. Tuhaf bir dertlilik var Bozuk’taki kahramanların üzerinde. En eğlenceli gibi görünen, geniş geniş gülmeye hazırlandığımız öykünün bile sonunda ağzımızın üstüne şamarı yapıştırıyor. Kimisi işsizlikten mustarip, kimisi sefere gidip dönmeyen babası yüzünden ‘piç’ olarak anılmaktan, kimisi gerçekten ‘piç’ olmaktan, birçoğu biraz kilolu olmaktan mustarip. Kim bilir belki de yazardan işaret taşıyordur bu kilo mefhumu! Bilinmez... İki bölümden oluşuyor ‘Bozuk’. Dört öykülük birinci bölüm bir tema etrafında şekilleniyor. Aynı mahallenin insanları, bazen ‘tam o sırada başka yerde’ zamanıyla karşımıza çıkıyor, bazen yıllar sonrasıyla, hatta öncesiyle. Birbirinin devamı değil, birbirini bütünleyen öykülerden oluşuyor ilk bölüm. İkinci on öykülük bölüm ise daha yüksek perdeden sesleniyor. Kahramanların sıkıntısı baki. Biri babasından nefret ediyor, diğeri kaderinden, bir diğeri önyargılardan. Liste daha da uzatılabilir... Vakit kaybetmeden okunacak bir öykü kitabı ‘Bozuk’. Genç olmasının yanında acemilikten uzak ve önümüzdeki yıllarda adı çok anılacak bir öykücüyü, hem de yarının öyküsünü bugünden okumak için.
Roman
Mr. Gwyn
Alessandro Baricco
Çev.: Şemsa Gezgin
Can Yayınları
Sıradışı bir Kâtip Bartleby vakasıyla karşı karşıyayız. Hatırlarsınız; Herman Melville’in ünlü kahramanı Bartleby, bir gün Wallstreet’teki görevinin boğucu atmosferinden öyle sıkılır ki “yapmamayı tercih ederim” düsturuyla hayatını değiştirir. Baricco’nun kahramanı Jasper Gwyn de bir gün, düzenli yazı yazdığı The Guardian gazetesine son yazısını kendi eliyle götürür. 52 maddelik “bundan sonra yapmayacaklarım listesi”dir bu. İşin kötüsü, ilk maddesi The Guardian’a yazı yazmayacağıdır. Sonuncusu ise kitap yazmaktır. Yani ünlü İngiliz yazar Jasper Gwyn artık yazmayı bıraktığını ilan etmiştir. Bundan sonrası büyük bir curcuna. Çünkü, artık ‘kopyacılık’ yapacaktır. Daha doğrusu, oyun içinde oyun, onun için de bir oyun daha çevirecektir Gwyn. Yaklaşık iki yıl kaleme dokunmaz. Bir süre sonra, tıpkı bir ressam gibi, çırılçıplak soyunan modellerinin karşısına geçip günlerce süren bir maraton neticesinde onların portresini ‘yazar’. Çünkü Jasqer Gwyn insanların kişi değil, birer hikâye olduğuna inanmaktadır. Aslında mutluluğun, belki de huzurun peşindedir Gwyn. Bu ne yazarak, ne yazmayarak mümkün olacaktır. Ancak ortadan kaybolarak ve arkasından küçük ipuçları bırakarak mümkün olabilir. Alessandro Barrico yine harikalar yaratıyor ‘Mr. Gwyn’de. Müthiş yalın anlatıyor binlerce sayfaya sığması zor hadiseleri. Üstelik birkaç kelimeyle. Ünlü yazar ve dostları çok şey söyleyecek...
Polisiye
Sherlock Holmes I. Cilt
Arthur Conan Doyle
Çev.: Kaya Genç, Berrak Göçer
Everest Yayınları
8 Nisan 2004 tarihinde, kendisine kurulan hain bir pusu(!) neticesinde Çakır olarak da bilinen, mafya babası Süleyman Çakır, hasımlarıyla girdiği silahlı çatışma sonrası vurularak öldürüldü. Türk televizyonlarının yıllardır devam eden dizisi Kurtlar Vadisi’nin ilk iki sezonunun baş karakterinin öldüğü bölümün sonrasında, Türkiye birbirine girmişti. Kimisi Çakır için gazetelere ölüm ilanı verirken, kimi şehirlerde ‘Çakır gibi’ giyinmiş gençler ellerinde tespih ve pankartlarla, “ölmedin” diyerek yürüyüş yapıyorlardı. Tüm bunların konumuzla ne alakası var, diyecek olanlar biraz sabretsin. Çünkü, 2000’lerin Türkiyesi’nde ‘gerçekten’ yaşanan bu us yarılmasının -birebir olmasa da- bir benzeri 1893’te İngiltere ve Amerika’da yaşanmıştı. Dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü dedektifi Sherlock Holmes, yaratıcısı Arthur Conan Doyle tarafından yazılan, 1893 Strand Magazine dergisinde yayımlanan Son Muamma (The Final Problem) adlı macerasında öldürülmüştü. Aslında ebedi düşmanı Prof. Moriarty ile giriştiği boğuşma esnasında İsviçre’deki Reichenbach Şelalesi’nden aşağı düşmüştü ama dedikodulara göre Doyle, Sherlock’un ününden sıkıldığı için onu öldürmüştü.
Bu olay, derginin 20 bin abonesine mal olmuştu ve kan ağlayan İngiltere’de yas tutan insanlar kollarına taktıkları siyah pazubentlerle dolaşıyordu. Yas havası bir salgın gibi yayılmış ve ülkeyi etkisi altına almıştı. İyi yürekli beyefendi Sir Arthur Conan Doyle bu duruma 8 yıl dayanabildi. 1901’de kaleme aldığı yeni macerada efsanevi dedektif Holmes, yeniden arz-ı endam etti.
Fazlasıyla tuhaf, gizlenme, kılık değiştirme uzmanı, usta taklitçi, çılgın profesörlere taş çıkaracak kadar kendini kapattığı laboratuvarlarda dış dünyayı unutan, biraz madde bağımlısı Sherlock Holmes ve sadık yardımcısı Dr. Watson, tam anlamıyla ‘mükemmel’ hazırlanmış bir baskıyla yeniden karşımızda. Kronolojik olarak yayımlanmış ilk macerasıyla başlayıp, bir bilinmeze düştüğü Son Muamma macerasına kadar otuzun üzerinde serüvenden oluşan kitap birinci cildi oluşturuyor. Açıklamalı notlar ve orijinal illüstrasyonlarla hazırlanan kitap iyi çevirisi ve hakkı teslim edilmesi gereken edisyonuyla, her kitaplıkta bulunması gereken bir antoloji aslında. Kitabın başındaki John Le Carre tarafından yazılan giriş, Leslie S. Klinger tarafından yapılmış muazzam incelemeye ilave olarak Erol Üyepazarcı’nın yazdığı ‘Abdülhamid ve Sherlock Holmes’ yazısı kitabın değerine değer katıyor.
Öykü
Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası
Derleyen: Ted Thompson,
Eli Horowitz Çev.: Sevinç Kayır
İthaki Yayınları
Toplayın tası tarağı, panayıra gidiyoruz. Hem de Nick Hornby, Neil Gaiman, Jonathan Safran Foer, Lemony Snicket, George Saunders, Sam Swope, James Kochalka, John Scieszka ve Jeanne De Prau’dan oluşan çeteyle beraber. Çünkü ‘los galacticos’u bile kıskandıracak bu ekip ‘Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası’ kitabında bir araya geliyorlar ve bize birbirinden çılgın eğlencelerin yer aldığı bir şenlik vaat ediyorlar. On hikâye ve kısa bir çizgi hikâyeden oluşan, 11 hikâyelik bir panayır bu. Büyük bir tarladan biraz daha büyük, yani bir ucundan diğerine birkaç dakikada gidebileceğiniz Şampina adlı bir ülkede top koşturuyoruz önce. Elbette futboldan söz ediyoruz, çünkü Nick Hornby bize dünyanın en güzel futbol hikâyesini anlatıyor. Daha terimiz soğumadan aşırı kaygılı Lars Farf’ın derdine yetişiyoruz, sonra şirin kasabamızı korkunç haydutlardan kurtarıyoruz, Neil Gaiman’la beraber dünyanın en ‘epikürcü’ masasında yemeğe oturuyoruz. John Scieszka’yla hayatımızı paralayan reklam cümlelerinin kanalizasyon çukuruna giriyoruz. Parlak ambalajlı bu fosseptikten Seymour’un Son Dileği kurtarıyor bizi. Jonathan Safran Foer elimizden tutup New York’un bilinmeyen Altıncı Bölge’sine götürüyor. Her hikâyeyi/masalı, farklı çizer resimlemiş ‘Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası’nda. Kelimelerin gücü adına, diyerek okumaya başlanacak, her seferinde ayrı keyif alacağınız, acayip şenlikli bir kitap.
Tarih
Yasak Kent Buhara 1830-1888
Thierry Zarcone
Çev.: Ali Berktay
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Macar asıllı müsteşrik (doğubilimci), Türkolog, seyyah ve büyük bir ihtimalle İngiliz Kraliyeti emrinde bir casus olan Arminius Vambery gizlice Orta Asya’ya gitmeyi daha İstanbul’dayken tasarlar. Türkçe, Çağatayca, Farsça ve Arapça bilen Vambery; kafasındaki dilbilimsel sorunların çözümünü Orta Asya’da bulacağına inanmaktadır. Kimliğini gizlemek ve tekkeler zincirinden yararlanmak için derviş kılığına girer(!) Böylece herkesi atlatarak 1863’te, kutsal şehre (Buhara) girer. Macera bundan sonra başlar. Çünkü 19. yüzyılın sonlarına kadar Buhara şehri ve Buhara Hanlığı adı verilen bölge, ‘yasak kent’ olarak adlandırılmaktaydı. Zira Buhara, yabancı düşmanlığını yazılmamış bir kural haline getirerek, Avrupalı ziyaretçileri zindana attırmak ya da idam etmekte herhangi bir çekince görmüyordu. Çünkü İslam’ın önemli merkezlerinden Buhara, kâfirlere ‘kutsal bir nefret’ duyar ve izinsiz girenleri cezalandırırdı. Zaten girmelerine izin de verilmiyordu. Hal böyle olunca bilhassa casusların cazibe merkeziydi Buhara. Peki neden yasaktı bu şehre giriş? Ve bir şekilde girenler nelere tanık oluyorlardı içeride? Yakalanıp kurtulanlar, neler yaşamışlardı? Thierry Zarcona’nın casus romanlarını utandıracak tarih çalışması ‘Yasak Kent Buhara’da bu soruların cevapları yer alıyor. Casusluk hikâyeleri kadar kentin tarihini, sosyal yaşantısını, mimari ve kültürel özelliklerini de aktarıyor.