Güncelleme Tarihi:
Felsefe / Sanat
Yeni Bir Bakışla Heidegger
Barbara Bolt
Çev.: Murat Özbank
Kolektif Kitap
“Varlıkları varlık olarak belirleyen şey, varlığın zaten anlaşılageldiği şeye göre konumlanmasıdır” şeklinde kurulan bir Heidegger cümlesini -ki en basiti bu- tam olarak anlayabilmek çok kolay olmasa gerek. Hele ki, gündelik ihtiyacını karşılayacak kadar felsefeden haberdar memleketimiz için daha da zor. Ola ki yeterince Heidegger metni ve incelemesi okuduğunuza kanaat getirenlerdenseniz, ‘Yeni Bir Bakışla Heidegger’ önümüzde yeni kapılar açacak mükemmel bir kitap. Bolt, kitapta Heidegger’in sanat ile ilgili ortaya attığı temel sorunun bugün bizim için ne kadar anlamlı olduğunu gösteriyor. İnsanlar için hakikatin vuku bulmasında sanat hâlâ daha asli ve zorunlu bir mecra mı? Sanatın tarihsel varoluşumuz açısından bir önemi var mı? sorularına ‘sanatçı’ bakış açısıyla cevap arıyor. Bugüne kadar Heidegger’in sanat üzerine yazılarını yorumlayanlar yine sanat hakkında yazan felsefeciler olduğu için kafamız daha da karışıyordu. Bu kitap bilhassa sanat ve sanat öğrencileri düşünülerek kaleme alınsa da ‘çağdaş sanat’a meraklı herkes okumalı. Bolt, 8 ayrı bölümde ve 8 ayrı sanat eseri üzerinden Heidegger’i, onun düşüncelerinin yansımalarını ve yeniden okumasını sunuyor bize. Bolt, her ne kadar, önce Heidegger’i biraz olsun okuyun ondan sonra görüşelim dese de, filozofu doğru okumak için de önemli anahtarlar sunuyor satır aralarında. Heidegger hiç bu kadar anlaşılır olmamıştı.
Tarih
Gaziantep Yahudileri
Naim A. Güleryüz
Gözlem Yayınları
İhmale gelmeyecek bir tarih çalışması daha. Her kitabında ayrı bir boşluğu dolduran Naim A. Güleryüz Yahudi Cemaati’nin bu topraklardaki izlerini sürerek hem bir cemaatin tarihçesini hem de bu toprakların bilinmeyen hikâyelerini anlatıyor. Son kitabı, ‘Gaziantep Yahudileri’yle zincire yeni bir halka ekliyor. Bugün artık kentte yaşayan Yahudi cemaatinden kimse kalmamış olsa da kayıtlardan izlerini sürerek Gaziantepli ailelerin bugünkü fertlerinden başlayarak geriye doğru iz sürüyor Güleryüz. Önce kentin adının etimolojik incelemesiyle başlıyor serüvenimiz. Sonra kentin tarihçesini okuyoruz. Gaziantep’e ilk gelen Yahudilerden bugüne cemaate, sosyal yaşantıya, kente bıraktıkları izlere ve kentin onlara bıraktıklarına dair her şeyi aktarıyor. Antep’teki Yahudi ailelerinin mesleklerini, eğitim anlayışlarını, yaşadıkları mahalleleri ve evlerinin mimari özelliklerini anlatıyor sonra. Cemaatin dini yaşantısını anlattıkten sonra önce aile yaşantılarına sonra da geleneklerine odaklanıyor. Zaten en önemli bölümleri de buralar oluşturuyor desek yanlış olmaz. Ev içindeki düzenden mahalle ilişkilerine, bayramlardan nişan törenlerine, kız istemeden evlenmeye ve doğum geleneklerine kadar her şeyi sıralıyor. Gaziantep’in mutfak kültürü ünlüdür. Bu sofradaki Yahudi yemeklerini de tarifleriyle anlatıyor Güleryüz. Sondaki sözlük ve soyağacı kısmı kitabı eksiksiz hale getiriyor.
Öykü
Baykuş Virane Sever
Faruk Duman
Can Yayınları
Etrafında eteği karlarla örtülü, tepesinden bulutların eksik olmadığı yalçın dağların yükseldiği bir köyde olduğunuzu düşünün. Zemherinin ortasında kar yolkesen olmuş. Evdeki soba yanmakla yanmamak arasında. Zor ısıtıyor. Kendini bile. 40 mumluk bir ampulün titrek ışığı aydınlatmıyor bile evi. Dışarıdan biri görse, sadece evde yaşam olduğundan haberdar olacak. O kadar. Bu odada ailenin en büyüğü -belki yüzü çatlak topraklar kadar kırışık bir nine- ve evin en küçüğü sırayla öyküler anlatıyor. Ama anlatılan öyküler öyle müfredat kitaplarında tanımı yapılanlar gibi değil. Hatta emsalleri arasından da kolaylıkla sıyrılan bir dille yazılmış olacak. Yani alıştığımız öykülerden çok uzak. Kadim anlatılara taş çıkaracak öyküler olacak bunlar. Dışarının soğuğu, beyaz bir ölüm gibi kapıda bekleyen karın donduruculuğu, kurdun ayışığında görülen soluğu sinmiş olacak bu öykülere. Tam da böyle öyküler anlatıyor Faruk Duman, ‘Baykuş Virane Sever’ adlı yeni kitabında.
Anlatıcı çocukluk günlerine dönerek kendi okuma sevdasını anlatıyor önce. Sonra bir diğeri çocukluk günlerinden anlatıyor, daha çatlamamış sesiyle. Sekiz öykünün birkaç tanesi hariç hepsinde çocuk veya çocukluk yıllarından bir anlatıcı öyküsünü aktarıyor. Okuma sevdasına tutulmuş bir anlatıcı, bu hastalığa düştüğü çocukluk yıllarından, hayalle gerçeğin karıştığı bir öyküyle başlıyor anlatmaya. Sonra erken ölen sevdalısının ardında sessizliğine gömülen teyzeler, delireyazmış abiler, amcalar, enişteler geçit resmi yapıyorlar. Duman’ın öyküleri adeta Anadolu’daki kalabalık bir düğün evi gibi. Küçük evdeki yer darlığından, erkekler bir odaya, kadınlar ve çocuklar ayrı bir odaya toplanmış durumdalar. Yer döşekleri serilmiş ama kimse uyumak niyetinde değil. Memleketten, çocukluktan kalma anılar, olaylar hikâye ediliyor sırayla. Hepsi birer dengbej olmuş, masal anası olmuş anlatıyorlar sırayla. Aynı kış mevsiminde donmaktan nasıl kurtulduklarını sıralıyorlar. Bütün ‘rahmetli’leri anıyorlar en güzel tanıklıklarıyla. Aynı evden olmasa da aynı mahalleden bahsediyorlar. İnsanı kör eden beyazlığında, dondurduğu kadar yakan kar gibi bir dille anlatıyorlar hepsini. Böyle mistik bir masal diliyle yazıyor Faruk Duman öykülerini. Bir tebessümle dinlemeye başladığımız çocuk hatırasının öyküleri çığlık çığlığa bitiyor.
Kapakta Faruk Duman için “genç yazarlarımızdan biri” denmiş. Baykuş Virane Sever’deki öyküleri okuduğunuzda binlerce yıllık bir dille, yüzlerce yıllık bir geçmişten seslendiğini ama günün en iyi öykü kitaplarından birine imza attığını göreceksiniz.
İnceleme
“Yoktur Gölgesi Türkiye’de” Sezai Karakoç
Sıddık Akbayır
Turkuvaz Kitap
Yaşayan en büyük Türk şairlerinden biri Sezai Karakoç. En önde geleni hatta. Ama yolda görseniz tanımazsınız bile. Gazetelerde fotoğrafını göremeyiz. Hakkında yazılan kitaplarda bile hep aynı kareler gözümüze ilişir... Cağaloğlu Yokuşu’ndan inerken onlarca kere rastlamışızdır ancak kim bilir nereden bitirip evine dönen emekli bir memur sanarız. Belki de yaşayan son ‘derviş’lerden olduğundan. Daha birçok şekilde tanımlanabilir. Fakat bilmek gerekir ki, bunların hiçbirisine önem vermeyecektir. Sıddık Akbayır’ın kaleme aldığı kitap büyük şairi etraflıca resmediyor. ‘Yoktur Gölgesi Türkiye’de Sezai Karakoç’ kitabı, Türk şiirinin yaşayan uç beyini ve Diriliş hareketinin önderini anlatıyor. İnsan çok iyi kurgulanmış kitabı mı anlatmalı, yoksa kitabın öznesi şaire mi odaklanmalı bilemiyor. Kronolojik bir sıranın peşine düşmeden, 32 başlığın 16’sını 7 maddede, 3 başlığı 32 maddede, diğerlerini tek başlık altında anlatan ve birkaç saatte okunabilen keyifli bir üslupla kaleme almış Akbayır. ‘Yedi Güzel Adam’ın ikincisini etrafıyla değerlendiriyor kitap. Mukayese edilen şairlerle, üyesi olduğu II. Yeni hareketiyle, dostu ve ardılı şairlerin sözleriyle birlikte anlatıyor. Şiirlerini, oyunlarını, siyasi tavrını anlattığı gibi şiirlerini de çözümleyerek poetikasına ışık tutuyor. Şiirsel estetikte ulaşılamayacak bir zirvede yer alan Karakoç’u ustaca anlatıyor Sıddık Akbayır.
Araştırma
MİT ve Türkiye
Oğuzhan İhtiyar
Truva Yayınları
Hatırlarsınız, geçen sene bu zamanlar KCK operasyonu kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan görevli savcı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da buna karşı çıkarak Fidan’ın ifade vermeyeceğini söylemişti. Söz konusu olaydan birkaç ay önce Uludere’de yaşananlarla ilgili olarak da ülkedeki istihbarat birimleri topu sürekli birbirine atmıştı. Asker polisin, polis MİT’in, MİT askerin kabahatli olduğunu söylüyordu. Daha sonraki aylarda ise Başbakan’ın dinlendiği ortaya çıkmıştı. Böceklerin kime ait olduğu açıklanmasa da uzmanlar tüm bu yaşanan süreci MİT ile diğer istihbarat birimlerinin birbirleriyle olan çatışmalarına bağlamıştı. Bu saydıklarım bir yıl içinde MİT’in gündeme geldiği olaylardan sadece birkaçı. Birçok komplo teorisinde adı muhakkak anılan MİT’e dair ne biliyoruz peki? Aslında oldukça büyük bir işaret koymamız gereken bu soruyu Oğuzhan İhtiyar’ın ‘Mit ve Türkiye’ kitabı cevaplıyor. Teşkilatın kuruluşundan yeniden yapılanmasına, ikili ajanlıklardan GLADİO’ya, Türk İntikam Tugayı’ndan Kürt meselesine kadar tüm yönleriyle MİT’e ve teşkilatın anıldığı bütün konu başlıklarına açıklık getiriyor İhtiyar. Teşkilatın yaşadığı problemleri incelerken askere, siyasetçilere hatta medyaya da değiniyor kitap. Tahmin edeceğiniz üzere, yakın dönem Türkiye tarihine yönelik sorulara da cevap verecek bir araştırma.