Güncelleme Tarihi:
Roman
Akşam Yemeği
Herman Koch
Çev.: Burcu Duman
Doğan Kitap
Mühim meselelerin konuşulduğu yemekler vardır. Sıradan bir yemek gibi görünse de ilerleyen dakikalarda önemli kararlar açıklanır, yahut buzdağının görünmeyen kısmı yemeğin orta yerinde masanın üstüne düşüverir. Paul Lohman eşi Claire ile birlikte, Paul’ün başbakan adayı ağabeyi Serge ve eşi Babette ile çıktıkları akşam yemeği de böyle bir buzdağını gizlemektedir. Zira müstakbel başbakan Serge’nin oğlu ve yeğeni (yani Paul’ün oğlu), bir parti dönüşü, ergenlik adrenalininin etkisiyle ATM kabininde yatan bir evsizi önce tartaklarlar, sonra istemeden de olsa evsizin ölümüne sebep olurlar! Olay büyük ses getirse de, faillerin kimliği bilinmemektedir. ATM’nin güvenlik kamerasındaki belli belirsiz görüntüler de yeterli değildir. Ama failler ve faillerin yakınları her şeyden haberdardırlar! Bundan sonra yapılması gereken şey, ya dürüst olup itiraf etmek ya da bir tehlike karşısında aileyi korumaktır! Herman Koch, ‘Akşam Yemeği’ romanında Paul aracılığıyla yemeğin sıkıcılığını, olayın gerilimini ve verilen kararları alırken hissedilenleri tüm çıplaklığıyla yaşatıyor okuyucuya. Sarsıcı bir roman!
İnceleme-Araştırma
Avrasya’da Şamanlar
Mihaly Hoppal
Çev.: Bülent Bayram, H. Şevket Çağatay Çapraz
YKY
Sözü uzatmadan meraklıları veya konuya dair bir şey öğrenmek isteyenler için oldukça önemli bir kitaptan söz edeceğim. Mihaly Hoppal’ın ‘Avrasya’da Şamanlar’ kitabı, şamanizme dair tüm noktalara ışık tutuyor. Yaklaşık 20 yıl önce kaleme aldığı ilk büyük incelemesi birkaç dile çevrilip hızla tükenince kitabın tekrar baskısı yerine, daha geniş bir inceleme yapmaya karar vermiş Hoppal. Bu sayede Avrasya’daki tüm şamanist inanç sistemine dair her şeyi derleyip toplamış kitabında. ‘Çağdaş’ şaman toplulukları ve genel olarak şamanlar ve şamanizm hakkında bilmemiz gereken her şeyi tüm detaylarıyla ele alıyor. Türk boylarından Moğol boylarına, küçük klan ve kabilelerden Sibirya gibi kuzey topraklarına ve uzak Asya’ya kadar uzandığı incelemesinde Sovyet Rusya yıkıldıktan sonra yeniden özgürlüklerine kavuşan çağdaş şamanları ve onların kültürlerine dair A’dan Z’ye tüm unsurları anlatıyor. Zengin illüstrasyon ve orijinal fotoğraflarla eksiksiz bir yapıya sahip incelemesinde Hoppal, şamanizmin ne olduğunu, şamanlar ve şaman ailelerinin kimler olduğunu anlatıp, kıyafetlerinden davullarına, ilaçlarından ritüellerine her şeyi belgelerle aktarıyor.
Felsefe
Büyük Erdemler Risalesi
Andre Comte-Sponville
Çev.: Işık Ergüden
İletişim Yayınları
Kimi izdivaç programlarında daha 18 yaşındaki kızlar, ‘doğru insanı’ bulmak için son çarenin bu programlar olduğunu söyleyip tanımını yaparken yalan söylememek, dürüstlük, nezaket, cömertlik, adalet ve benzeri kavramları sıralarlar ardı ardına. Birçoğumuz bu hataya düşsek de gözden kaçırdığımız bir şey vardır, bu saydıklarımız zaten olmamız gereken durumları tanımlar. Yani yalan söylememek bir lütuf değil, olması gereken bir durumdur (elbette normal şartlar altında). Tuhaf bir örnekten yola çıktığımın farkındayım ama Büyük Erdemler Risalesi’nin ne söylediğini anlatmak için gerekliydi. Nezaket, sadakat, alçakgönüllülük, yiğitlik, merhamet, cömertlik, minnet, ılımlılık, hoşgörü, mizah, aşkın içinde olduğu toplam 18 büyük erdemi anlattığı kitabında yazar, erdemlerin ne olduklarını ya da ne olmaları gerektiğini açıklıyor. ‘Erdem’i harekete geçen bir güç olarak tanımlayan Comte-Sponville kitabında yeni bir ahlak sistemi önermiyor, kaynağını gündelik yaşamdan alan ve kişilere, zamana göre biçimlenen koşullar altında nasıl erdemli olabileceğimize dair yol gösteriyor. Bilhassa siyasi liderlerimizin elinden düşürmemesi gereken bir kitap!
Deneme
İstanbul Yüzleri
Ayşe Tatlıcı
İstanbooks
İstanbul’u anlatmak için söylenecek sanırım en kuşatıcı söz “Yazar eder adamı bu şehir,” olmalı. Arabesk yılların, Türk filmlerindeki gibi “Sen mi büyüksün ben mi?” diye isyan edenler kadar, Boğaz’a, vapuruna, Kız Kulesi’ne, martısına, balıkçısına bakıp aklına bir hikâye düşmeyen kimse yoktur. Aslında akla bir şey düşmesine gerek de yok. Bir mahallenin en eski sakinine sorun, size en yaman aşk hikâyesini anlatsın, arka sokakta yaşanmış. Adalar’a gittiğinizde, Sait Faik öykülerinin kahramanları resmi geçit yaparlar birbiri ardınca... Ama bunu görebilmek meselesi var en önemlisi. Ayşe Tatlıcı bunu görebilenlerden. Adalı Konstantin Kaçuroğlu, namı diğer Koço ile başlıyor İstanbul yüzlerine. Adalar’ın öyküsünü anlatıyor sonra, o adalara giden vapurların portresini çiziyor devamında. İstanbul’un kedilerini, köpeklerini anlatıyor uzun uzadıya, kedisi bol kitabevlerine, oyuncağı bol müzelere götürüyor bizi. Lostracısından balıkçısına, ezcacısından şarkıcısına, futbolcusundan sahafına İstanbul’un yüzlerini resmediyor bizlere tüm detaylarıyla. İstanbul’un en samimi, en ‘içimizden biri’ taraflarını anlatıyor Ayşe Tatlıcı.
Roman
Havaalanı Balıkları
Angelika Overath
Çev.: Zehra Aksu Yılmazer
Ayrıntı Yayınları
Standart bir havaalanını gözünüzün önüne getirin. Her tarafı kalın camlarla çevrili, yaşadığımız mekândan veya gideceğimiz yerden farklı yapay yaşam alanları. Gelip geçici binlerce insan kadar, vaktinin çoğunu orada geçiren veya geçirmek zorunda olan insanlarla dolu mekânlar. Yapay havalandırması, kafeteryaları, alışveriş alanları ile birer insan akvaryumu gibidirler. Yersiz yurtsuzlukla özdeşleşen böyle bir havalanındaki dev resif akvaryumundan sorumlu Tobias, işi nedeniyle sürekli havaalanlarından geçen fotoğrafçı Elis ve bir sigara tiryakisi... Birçok insan gibi bu üçlünün yolu bir havaalanında kesişir, tıpkı doğal ortamlarından koparılıp büyük bir tankere konmuş balıklar gibi... Tobias ve Elis arasında bir aşk başlarken, tiryakimiz sigara odasında artık sona ermiş bir evliliğin muhasebesini yapmaktadır. Angelika Overath ‘mahremiyet röportajı’ olarak tanımladığı romanında bu üç kahraman üzerinden, özlemi, yalnızlığı, çift olmayı ve en önemlisi aşk ve ölüm kavramlarını irdeliyor. Bir yalnız diğer yalnızı kendi yalnızlığına çekerken, akvaryum metaforu üzerinden günümüz dünyasının insan ilişkisizliklerine de değiniyor... Çok şeyi sorgulayacağınız bir roman.
Mimarlık
Tasarım Demokrasisi ve İstanbul
Ece Ceylan Baba
Sosyal Yayınları
Farklı televizyon kanallarının haber bültenlerinde birbiri ardına ekrana taşındı, Taksim Meydanı’ndaki esnafın, gerçekleştirilecek yeni planlama öncesi çektiği çileler. Zira şimdiden dükkanları boşaltmaları gerektiği talimatı verilmiş durumda. Dört başı mamur bir meydanımız olacak diye ümit edenler de var, çoktan yıkılmış bir kışlanın yeniden yapılmasının gereksizliğinden dem vuranlar da. Trafiğin akıbeti veya halkın ne yapacağı ise muğlak. Dua edelim de, periyodik cetveldeki bir elementin ismiyle anılan yeni bir AVM yapılmasın... Peki tüm bunlara kim karar veriyor? Daha doğrusu kim ve nasıl karar vermeli? Mimar, Ece Ceylan Baba “Demokrasi ile yönetilen bir ülkenin en büyük metropolü İstanbul’da kentlilere kentsel kararlarda yer alma hakkı tanınmalıdır,” diyor ve ‘Tasarım Demokrasisi ve İstanbul’ kitabında bu sözünü detaylandırıyor. Başka ülke ve şehirlerden doğru uygulamanın nasıl yapıldığına dair örnekler, görsel malzeme ve grafiklerle zenginleştirdiği kitabında demokratik bir kentsel tasarımın nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Yaşadığımız şehirlerde ‘erk’in değil, bilinçli halkın fikirlerinin uygulanması gerektiğini söyleyen önemli bir mimarlık çalışması...