Güncelleme Tarihi:
Dört Köşeli Üçgen
Salâh Birsel
Sel Yayıncılık
Roman
Çoğunlukla, “deneme” türüyle birlikte anılır Salâh Birsel. Birilerinin sadece o denemelerden “alıntı” yaptıkları için adını andığı Salâh Birsel’in, gariptir, görmezden gelinen bir eseridir, ‘Dört Köşeli Üçgen’. Yazarın tek romanı, Türk edebiyatının da en özgün “biricik” romanlarından birisidir. Elbette bunun sebepleri arasında yazıldığı dönemin edebiyat ve sanat dünyasına yönelttiği eleştirilerin de etkisi olduğu muhakkak. Fakat, daha sonra yapılan ve “modern toplumun yalnızlaştırdığı birey” içerikli incelemelere hep belli başlı eserler alınırken bu eserin isminin geçmemesi de, araştırmacılarımızın dikkatsizliğiyle açıklanacak gibi değil bence. Neyse biz kitaba dönelim... Tütün Yaprakevi’nin bekçisi olan kahramanımız, kendini gözlemci olarak tanıtır bize. Çevresinde olan her şeyi gözlemlemektir yegâne gayesi. Yaşlı kadınlar, genç kadınlar, dullar, fettan kadınlar, onların kocaları derken bir süre sonra kendisini de gözlemlemeye başlar. Her seferinde olağanüstü mantıksal ve felsefi çıkarımlar sunar bize, ki ona hak vermemek elimizden gelmez. En sonunda da çıldırır! Sadece aydınların değil, sıradan insanın da “varoluş” sıkıntısı yaşayacağını ve yalnızlaşıp çıldıracağını anlatır Salâh Birsel, bu romanında. Dört Köşeli Üçgen, birbirinden lezzetli argo kelimelerle, bir dil mücevheri. Okumamak büyük (k)ayıp.
Sultan Abdülhamid
François Georgeon
Çev.: Ali Berktay
İletişim Yayınları
Tarih
Bu kitabı okuduktan sonra, yıllardır düşündüğüm şeyi tekrar etmekte hiçbir sakınca görmedim; romanı yazılacak tek padişah Sultan II. Abdülhamid’dir. Gerek tahta geçmeden önce içinde bulunduğu dönem, gerek tahttayken uluslararası politik arenanın seyri, gerek kendi şahsi ve psikolojik özellikleri ve gerek yaptıkları ettikleriyle olağanüstü bir malzeme sunacaktır. Bugün kimi kesimlerce bir “siyasi deha” olarak anılırken, kimilerince modern ve büyük bir İslâm gücü fikri onu fazlasıyla aşacak bir proje olarak değerlendirilir. Tevfik Fikret’in “bir anlık gecikme” ile bütün nefretini kustuğu, memleketi esaslı sansürle tanıştıran, jürnalcilerin, ajanların ortalıkta fink attığı bir toplum yaratan hattâ Ali Suavi’yi bizzat harekete geçirip, hayatından olmasına vesile olan II. Abdülhamid. Daha I. ve II. Meşrutiyet, 93 Harbi, İstibdad Dönemi, yaptığı ve yapmaya çalıştığı ıslahatlara değinemedik bile... François Georgeon ‘Sultan Abdülhamid’ kitabında tarihimizdeki belki de en önemli isimlerden birini, II. Abdülhamid’i anlatıyor. Doğumundan ölümüne, yaptıklarından yanındaki isimlere, uluslararası politik hamlelerinden Yıldız’dan yarattığı etkiye her yönüyle Abdülhamid’in eksiksiz bir portresini çiziyor. Edebiyatımızda dönemine dair nice romanların olduğu Sultan’ın deyim yerindeyse müthiş romanını yazıyor.
Mozart’ı Kim Öldürdü? Haydn’ın Kafasını Kim Kesti?
Ernst Wilhelm Heine
Çev.: Melike Öztürk
Can Yayınları
Genel Kültür / Müzik
Kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman ilk söyleyeceğiniz söz şu oluyor: “Maşallah, müzik tarihinde ne fantastik hikâyeler varmış.” Hakikaten öyle. Beethoven’ın son nefesini verirken, sağ yumruğu havada birden yataktan doğrulduğunu ve tam bu anda çakan şimşeğin ve gökgürültüsünün tüm odayı kapladığını ve ondan sonra öldüğünü duyup “vaay bee, ne sahne,” diyenler sıkı durun. Mozart’ın, Haydn’ın, Çaykovski’nin, Duncan’ın nasıl öldüğünü, Paganini’nin başına nelerin geldiğini, Berlioz’un neler çektiğini bir bilseniz, nutkunuz tutulur. Örneğin, Haydn’ın kafasının kim tarafından kesildiğini biliyor musunuz? Tamam, Beethoven efsanesindeki gibi gösterişli bir sahne değil belki, ama sizce de tuhaf değil mi ölmüş bir adamın kafasını sırf ona olan sevgisinden ve koleksiyon için koparıp saklamak. Dahası, bu durum da bir tesadüf eseri ortaya çıksın... Peki büyük Mozart’ı kimsesizler mezarlığına gömüp cesedinin sakladığı sırların ortaya çıkmasını istemeyen dostları kimlerdi? Hattâ onu gerçekten kim öldürdü? Karısı mı, Mason Locası mı, diğer dostları mı, rakibi Salieri mi? Tüm bunların cevabını Ernst Wilhelm Heine veriyor. Heine, müzik tarihinin büyük bestecilerinin hayatlarındaki ve ölümlerindeki tuhaflıkları anlatırken keyifli bir müzik, portre ve polisiye kitaba imza atıyor. Eğlencesiyle de kaçmaz...
Ayyaş
Hans Fallada
Çev.: Ahmet Arpad
Everest Yayınları
Roman
Yaşadığımız her şehirde, bir berduş, bir ayyaş vardır gözümüze ilişen. Hasbel kader bu insanları tanıyanların anlattığı hikâyeler de birbirlerine yakındır aslında. Ya çok iyi eğitim almış, kültürlü bir adamken aşk uğruna mecnûn olmuştur asfalt yollarda, ya da görmüş geçirmiş bir o kadar varlıklı bir insanken alkolizmin tesiriyle ara sokaklarda sızar olmuştur. Böyle büyük çöküşler her gün karşımıza çıksa da, Türk edebiyatında alkolizmin hikâyesi yok denecek kadar azdır. Birçok yazarımız bohem yaşamışsa da bunu öykü ve romanlarında yazmamışlardır. Hal böyle olunca Hans Fallada’nın Ayyaş’ı daha ilk mukayesede hükmen galip gelen bir roman. 40’lı yaşlarında başarılı ve zeki tüccar Erwin Sommer’in alkol bağımlılığı sonrası tepeden dibe hızlı seyahatinin öyküsü Ayyaş. Evliliğinde, sosyal yaşantısında yaşadığı sıkıntıları içkiyle bastırmaya çalışırken yolunu şaşırıp alkolizme teslim olan Sommer’in refah içindeki hayatı akıl hastanesinde son bulur. Bu yönüyle romanın yazarı Fallada’yla da paralellikler içeren roman aslında aynı zamanda, Faşist Nazi Almanyası’na eleştirileri de barındırıyor. Erwin Sommer’in sosyal hayatta, hapishane ve akıl hastanesinde karşısına çıkan “güç” sahibi insanlarla, sahtekârlarla yaşadığı sıkıntı, aslında kokuşmuş düzenin simgesel bir anlatımı. Bugünün insanının çaresizliğinin romanı.
Aşk Paradoksu
Pascal Bruckner
Çev.: Olcay Kunal
YKY
Felsefe
İsveçli yönetmen Lukas Moodysson’un olağanüstü filmi ‘Birlikte’yi (Together / Tilsammans) izlediniz mi bilemiyorum ama, bulun buluşturun izleyin en kısa sürede. ‘Birlikte’ adını verdikleri bir komün evinde yaşayan insanların kendi halindeki düzenleri, iyi kalpli Göran’ın kocasından dayak yiyen ablasının çocuklarıyla beraber eve sığınmasıyla, alt üst olur. Hane halkı “çiçek çocuklar” efsanesinin 70’lerdeki örneklerinden biridir. Aşk konusundaki “açık ilişki” anlayışına sahip insanlar, eşcinsel özgürlükten yana olanlar vesaire derken, Göran’ın küçük burjuva ablası ve her şeye rağmen ona âşık kocası, komündeki bütün ilişki silsilesini darmadağın edecektir. Büyük ideallerin dile getirildiği, dünyayı kurtaran söylevlerin verildiği komünde “aşk”ın kendi doğası galip gelecektir. Tüm özgürlük isteğine rağmen bir tutukluluk halini andıran aşk! Zamanın çiçek çocuklarından Pascal Bruckner aşkın doğasındaki bu paradoksu inceliyor kitabında. 18. yüzyıldan itibaren insanların “kimi istiyorsak onu sevmeliyiz” düsturunun seyrini ve aşkın ne kadar özgürlük barındırdığını irdeliyor. Bugünün özgürlüğüne düşkün insanının aşktan da uzak durması gerektiğini/durduğunu anlatırken, her bölümde aşkın farklı dinamiklerini inceliyor ve harika örneklerle daha da keyifli kılıyor. Aşk’ın (ne onunla ne de onsuz) güncel anlatımı...
Flanör Düşünce
Der.: Hüseyin Köse
Ayrıntı Yayınları
Araştırma-İnceleme
Flanör düşüncenin temelini, hareket halinde olmak oluşturur. Bir nevi “yürüyen düşünce”nin temsilidir flanör. Hüseyin Köse’nin de belirttiği gibi; “kendisi başlı başına bir düşüncedir öte yandan; zaman ve mekân içinde devinen, devindikçe yenilenen ‘yol görgüsü’ edinmiş deneyim repertuvarı...” Ortaçağ’daki hacıların ve Haçlıların “kutsala doğru yürümesi” veya rönesansın başlangıcındaki “aklın” ve “kalemin yürümesi”yle de bağdaştıranlar olabilir. Modern düşünce birçok flanör yaratmıştır. Bunlar; hem gerçek sanatçı, edebiyatçı, düşünür bağlamında hem de bu isimlerin yarattığı kahramanlar bağlamında karşımıza çıkacaktır. Hüseyin Köse’nin derlediği ‘Flanör Düşünce’ hem flanörün ve flanör düşüncenin tanımını yeniden yapıyor hem de arkaik dönemden dijital medya çağındaki flanörlere, çağdaş aylaklara ışık tutuyor. Dört bölümlük kitapta birbirinden farklı yazar ve araştırmacılar Flanör Felsefesi’ni, Modern Zamanda ve Medyada Flanör’ü, Edebi/Sanatsal Düşüncede Flanör’ü ve Görsel Flanör’ü örneklerle açıklıyorlar. Jean Genet, Toulousa Lautrec, George Sand’dan Amerikan bağımsız sinemasındaki flanör örneklerine ve Gus Van Sant filmlerindeki gezginlere, internetteki sörfün flanör düşünceyle olan bağlantısından kinik flanörlere kadar flanörlük ve flanör düşünceye dair cümle kavram inceleniyor. Okunması şart bir inceleme.