Güncelleme Tarihi:
Anı-Belgesel
Hayvan Yemek
Jonathan Safran Foer
Çev.: Garo Kargıcı
Siren Yayınları
Çocukluğunuzdaki Kurban bayramlarını hatırlayın. Bayramda kesilmek üzere birkaç gün önceden alınan hayvanları evin yakınlarında bir yere bağlarlardı. Kesimin yapılacağı güne kadar birçoğumuz bu zavallı hayvanlarla garip bir bağ kurardık. Bayramın ilk günündeyse, besmelelerle kesilen boğazından fışkıran sıcak kanlarının buharı gözümüzün önünde tüterken, taze kavrulmuş ciğer gelirdi önümüze yememiz için! Birçokları o sahneden sonra ete mesafeyle yaklaşmıştır, en azından memleketimizde... Kurban bayramında şahit olduğumuz bu sahne gibi, bizi huzursuz edecek bir kitap Hayvan Yemek. Bunun sebebi konunun herkesi ilgilendiriyor olması. Hayvan Yemek, ünlü romancı Jonathan Safran Foer’in bir vejetaryen manifestosu olarak adlandırılmalı belki de. Fena halde sert bir dili var, ama hakaret etmeden. Birçok vejetaryenle konuyu tartıştığınızda sizi vahşi olmakla suçlayacaktır. Foer bunu yapmıyor. Söylediği şey şu, et yemek değil vahşilik; ama o yediğimiz eti sağlayan hayvanı yetiştiren sınai çiftliklerin uyguladıkları metodlar vahşilik! Suçlamıyor Foer, durup düşünün diyor. Yediğimiz şeyin nereden ve nasıl geldiğini düşünün diyor. Bir ton balığı yakalamak için ‘hedef dışı av’ olarak adlandırılan 145 ayrı deniz canlısını (bunların büyük çoğunluğunun da neslinin tehlikede olduğunu) düşünün diyor. Etkileyici bir kitap.
Araştırma-İnceleme
Aşkın Normal Kaosu
Ulrich Beck, Elisabeth Beck-Gernsheim
Çev.: Nafer Ermiş
İmge Kitabevi
Son 10 yılda en doğru, ideal ve kusursuz ilişkinin ‘evlilik’ten geçtiği düşüncesinin ne kadar yaygınlaştığını fark etmişsinizdir siz de. Öyle ki, televizyon programlarında daha 18 yaşını yeni doldurmuş gencecik bir kız, ‘uygun koca’yı bulmak için yarışma programına katılıyor. Açıklama olarak ‘doğru adamı’ bulmak diye kolayca cevap veriyor. İnsan sormadan edemiyor haliyle, ne ara ve kaç aşk yaşadın ki doğru adamı, doğru ilişkiyi televizyon yarışmalarından arıyorsun! Bunu aslında başkaları da yapıyor. Belirli sosyal aşamaları geçer geçmez tez vakitte evlilik derdine düşüyoruz. Aşkı yaşa(ya)madan. Oysa aşk da diğer yaşadıklarımız gibi deneyerek, yaşayarak olgunlaşan ve olgunlaştıran bir olgu. Bütün cinselliği ve duygusallığıyla... Yani ayrılığı, terk edilmeyi veya terk etmeyi yaşamak tüm sarsıcılığına rağmen iyidir. Belki aldatılmak bile! Aşkın Normal Kaosu kitabında Ulrich ve Elisabeth Beck çifti aşkı olağanüstü bir bilimsellik içinde ve sosyal, cinsel, duygusal kapsamıyla ele alıyorlar. Erkek ve kadın açısından değerlendirip günümüz ilişkilerini daha iyi algılamamızı sağlıyorlar. Aşk, önceki yüzyıllarda bu dünyada yaşanabilecek ‘cennet’ olarak adlandırılırdı. Oysa artık o cennetten uzaklaştığımızı fark ettirecek bir inceleme. Aşka daha fazla şans vermek için okumalı...
Anlatı-Roman
Ateş, Güneş ve Ada
Ertürk Akşun
Destek Yayınevi
Bar filozofları vardır, herkesin hayatında bir kere tesadüf ettiği. Belli bir yaşa gelmiş, görmüş geçirmiş erkekler oluşturur bu grubu. Sakin, yer yer etkileyici, yer yer sinir bozucu olurlar. Bu ‘abi’ler, bilhassa ilişkiler konusunda önemli tespitlere sahiptirler ve paylaşmaktan çekinmezler. Erktürk Akşun’un ‘Ateş, Güneş ve Ada’ kitabını okuduğumda gözümün önünde böyle bir bar filozofu canlandı, ne yalan söyleyeyim. Ama bir farkla. Bu saygı duyulacak olanlardan. İtiraf etmek gerekir ki, kendi dünyasına, yani ‘erkek dünyasına’ dair en samimi itiraflar ve düşünceler var burada. Aşktan büyük memelere, hayattan güzel kadınlara, korkmaktan dolgun kalçalara, kaderden ilişkilere, sevgiden kadınlara, sonra yine kadınlara dair her şey... Kabul etmek gerek, birçok erkek için hayatın en önemli meselesi kadınlardır ve bu meseleyi çözüme ulaştırmaya çalışırken büyürler, yaşarlar... Ertürk Akşun işte bunu söylüyor aslında. Öyle nasıl davranılması gerekir nev’inden yol gösterici ucuz numaralara girmiyor. Aklındakiler neyse onları söylüyor bütün sakinliğiyle. Eğlendiriyor da aynı zamanda. Arada, kısa, bir veya iki paragraflık ‘okkalı’ denemeler de yer alıyor kitapta. Katılacağınız noktalar olacaktır, katılmayacağınız noktalar da. Ama hak vereceğiniz yerler hiç de azımsanacak gibi değil, baştan söyleyeyim.
Genel Kültür
Acelesi Olanlar İçin 99 İcat
Fredrik Colting, Marja Nyberg
Çev.: Aslı Kurtsoy Hısım
Say Yayınları
Şöyle bir çevrenize bakın. Her gün onlarca kere kullandığınız, artık onlar olmadan yapamadığınız nice eşya, ne zaman icat edilmişlerdi diye düşünüyor musunuz? Örneğin güneş gözlüğünü ilk kimler kullandı, BCG’yi okulda gördük, bilgisayarın atası abaküsü de biliriz ama post-it hangi ihtiyaçtan ne zaman doğdu? Gutenberg’i, Edison’u ve neler yaptıklarını biliriz de mobilyacı Ole Kirk Christiansen’in tutkunu olduğumuz Lego oyuncaklarının ortaya çıkmasında oynadığı mühim rolü bilir miyiz? Artık bileceğiz. Üstelik tek sayfaya çizilmiş üç karelik çizimlerle ve olağanüstü keyifli bir anlatımla. Tekerlekten USB’ye, prezervatiften kibrite kadar hayatımızı değiştiren 99 icatın bütün tarihi üç saniyede hafızamıza kazınacak! Hemen bir örnek verelim: “Tarih öncesi zamanlarda Eskimolar üzerinde incecik kesikler bulunan denizayısı dişlerinden yapılma bir tür güneş gözlüğü kullanıyorlardı. (Çok havalıydılar.) 1900’lerin başlarında güneş gözlükleri oyuncular arasında çok popüler oldu. Güneş gözlüklerini sadece havalı görünmek için değil, parlak stüdyo ışıklarından gözlerini korumak için de kullanıyorlardı. İlk seri üretim güneş gözlükleri 1929’da Sam Foster tarafından ABD’nin New Jersey eyaletinde, Atlantic City sahilinde satışa sulundu.” Bu kitabı okuduktan sonra her şeyi bilen kişi siz olacaksınız!
Deneme
Diş ile Düş Arasında
Müge Sandıkçıoğlu
Potkal Kitap
Müge Sandıkçıoğlu’na katılmamak, hak vermemek elde değil. “Bir kere düğmeye bastıktan sonra, ki artık çoğu asansör düğmesi tek basışla komutu alıyor, gelmedikçe basanlar vardır. Bastıkça daha hızlı geleceğini düşünenler yüzünden kim bilir nasıl da kafası karışıyor zavallının. Bas ki, çok basan kazansın; daha önce basılmış katlara uğramadan zart diye senin katına gelsin.” Çalıştığı yer, çok katlı plazalarda, binalarda olanların sürekli tanık oldukları sahnedir bu. Acelesi olanlar, acısını asansör düğmesinden çıkarırlar! Aslında diş hekimi olan Sandıkçıoğlu yıllar öncesinden beri büyüttüğü düşünü, yazmayı hiç ihmal etmemiş ve Diş ile Düş Arasında adlı denemeler toplamı ortaya çıkmış bu sayede. Neden yazdığını, yazmanın kişisel hayatına kattıklarını anlatıyor evvelâ. Daha sonra hepimizin hayatında tesadüf ettiği olaylara, başımızdan geçen kazalara, akraba-arkadaş ölümlerine, insanın asabını bozan komşu kadınlara, İzmirlilere ve İzmirli olmadığı halde kendini İzmirli hissedenlere, okuduğu kitapların hissettirdiklerine, izlediği filmlere, ölüme dair yazılar. Klişeden uzak bir ifadeyle belirtmek gerekirse, içtenlikli samimi denemeler toplamı. Rahatlıkla söylenebilecek bir şey var ki, korkulmayacak birkaç diş hekiminden birisi Sandıkçıoğlu. En azından yazdıklarından aldığım cesaretle bunu söyleyebiliyorum...
Sözlük
Pir Sultan Abdal Sözlüğü
Leyla Akgül
Barış Kitap
Anadolu Alevi-Bektaşî toplumunu yüzyıllar boyunca derinden etkileyen, en önemli ve adı en çok anılan halk ozanlarındandır Pir Sultan Abdal. Pir Sultan’ın Alevi-Bektaşî toplumunun benliğindeki yüzyıllardır sürekli olarak artan etkisi ve önemi gözardı edilebilecek gibi değildir. Bunda kendi hayat hikâyesinin etkisi olduğu kadar, memleketimiz sınırları içerisinde her dönemde benzeri olaylar yaşanmasına da bağlayabiliriz. Bundan yirmi yıl evvel, onun en çok zamanını geçirdiği Sivas’ta yaşananları hatırlamak, ne demek istediğimizi fazlasıyla anlatacaktır. Lafı fazla uzattık, Pir Sultan Abdal’dan söz etmemin sebebi, onu daha iyi anlamamızı sağlayacak bir sözlük çalışması. Leyla Akgül’ün hazırladığı Pir Sultan Abdal Sözlüğü büyük halk ozanının deyişlerinde, şiirlerinde geçen tüm önemli sözcükleri açıklıyor. Hep tartışılan ‘şah’ın ne olduğundan, On İki İmam’dan Arasat’a, dergâh’a, gönül atına kadar Pir Sultan Abdal’ın şiirlerindeki şifreyi çözmemizi sağlayacak tüm kelimeleri ayrıntılı olarak izah ediyor Akgül. Güzel günlere olan inancını her daim dillendiren ozanın sözlerinin aslında bildiğimizden de kıymetli olduğunu gösterecek bir sözlük. Ozanın dileğiyle bitirmeli: “Benim Şah’ım yükletince göçünü / Onun katarından ayırma bizi.”