Haftanın yenileri

Güncelleme Tarihi:

Haftanın yenileri
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 26, 2012 21:23

Haberin Devamı

Roman

Küçük Vahşi
Alexandre Jardin Çev.: Nil Çayan
YKY

Hiç farkında olmadan, ne zaman ve ne şekilde olduğunu da bilmediğimiz bir anda bırakıverir bizi çocukluğumuz. Birden erişkin insanlara döneriz. Yaptığımız her şeyin ‘mecburiyet’ ile tanımlandığı bir yaşam şeklidir yetişkinlik. İnsanları “sevmediğim bir insan değil” diye tanımlarız, aslında seviyor da değilizdir ya... Sonra birdenbire bir şey olur ve geçip giden zamanların hiçbirinin hayal ettiğimiz gibi olmadığını fark ederiz. Geriye dönüş ise, artık imkansızdır. Küçük Vahşi, bunu anlatıyor işte... Alexandre Eiffel 38 yaşındayken önce saçındaki birkaç beyaz tel ile sarsılır. Aynı gün sokakta yürürken yıllar önce ölen babasının sesini duyar; “Küçük Vahşi sen bir çılgınsın”. Oysa ses babasına değil, babasının ona armağan ettiği papağana aittir. Yıllar önce evden kaçan, eski dostu Lilly, satılığa çıkarıldığı kafesinde Küçük Vahşi’yi görür görmez ona eski adıyla seslenmiştir. Her şey bu hitapla başlar ve birtakıkm tesadüfler Küçük Vahşi’nin yeniden ortaya çıkması için birbiri ardına gerçekleşir. Alexandre Eiffel, bütün kurulu düzenini elinin tersiyle iter ve Küçük Vahşi’yken verdiği sözü tutmak için hareket eder. Gelecek zamanın olmadığı, samimi, dürüst, içinden geldiği gibi bir hayat, ‘mecburiyet’lerin olmadığı... İçimizdeki çocuğa değil, çocukluğa övgü metni Küçük Vahşi! Üstelik sırılsıklam âşık!

Deneme

Haberin Devamı

Günlük Yaşamdan Sanata
Umberto Eco Çev.: Kemal Atakay
Can Yayınları

Herhangi bir konuya dair Umberto Eco’nun edeceği bir söz varsa -ki muhakkak vardır- saygı ile susup onu dinlememiz gerekir. Çünkü ne olursa olsun farklı bir bakış açısı ile girişeceği konuyu tarihsel göndermelerle daha da zenginleştirerek dünden bugüne irdeler. O metnin sonunda meseleyi tam olarak kavramak bir yana, yeni yeni kapılar açılır okurda veya dinleyicisinde. Günlük Yaşamdan Sanata isimli deneme kitabında yine sazı eline alıyor Eco. Filmlerden, kitaplardan, fotoğraflardan veya bir anısından yola çıkarak gündelik hayata dair, sanata dair önemli saptamalarda bulunuyor. Roberto Vacca’nın kitabından yola çıkarak belki de içinde bulunduğumuz ‘yeni Ortaçağ’ı ele alıyor önce. Arkasında sağlam bir Amerikan kültürü eleştirisi saklayarak. Sonra bir bakıyorsunuz Rönesans’ı, bir bakıyorsunuz Kazablanka’yı, Amerika’daki doğal parkları, bir bakıyorsunuz manastırları anlatıyor. Hem nalına hem mıhına vuruyor Eco bu kitabında, tüm ironik diliyle. Çağdaş dünyanın tüm göstergelerini yeni ve farklı yorumlarla bir kere daha düşünmemizi sağlıyor aynı zamanda. Farkında olmadan Disneyland’a çevirdiğimiz çağdaş dünyayı ve o dünyanın bireylerinin yaşayış şeklini eleştirirken, Coca Cola da keskin bıçağından nasibini alıyor, medya da, UNESCO da...

Haberin Devamı

Müzik - Popüler Kültür

Aşk Cumhuriyeti - Türk Popüler Müziğinde Kültürel Mahrem
Martin Stokes Çev.: Hira Doğrul
Koç Üniversitesi Yayınları

Türkiye’de değişen sosyal yaşantının izlerini bulabileceğiniz en iyi kaynak ‘popüler müzik’ten geçer. Popüler müzik derken, bir kategori olarak ‘pop’tan bahsetmiyorum elbette. Dönem dönem popüler olan isimler ve müzikleri, bizim yaşayış şeklimizin şifrelerini taşırlar. Örneğin bir zamanlar Gencebay eşliğinde “Beni böyle sev seveceksen” diyen Türk erkeği biraz daha entelektüel olduktan sonra “Beni kategorize etme” diyecektir Ortaçgil’den aldığı ilhamla. Buna başka isimler de ilave edilebilir elbette... Balkanlar, Ortadoğu ve özellikle Türkiye’deki popüler müzik ve kültür üzerine çalışmalar yapan Martin Stokes, Aşk Cumhuriyeti isimli kitabında tek kelimeyle harikalar yaratıyor. Kitabın alt başlığı önemli; Türk popüler müziğinde kültürel mahrem. Yani Zeki Müren, Orhan Gencebay ve Sezen Aksu müzikleri üzerinden sosyal değişimi ve aşkı yaşayış şeklimizi irdeliyor. Tabii müzikleriyle birlikte. Ayağı yere sağlam basan tespitlerin olduğu kitapta, hem devrine göre değişen müzik ve müzisyenlere hem de sosyal yaşantımıza ışık tutuyor Stokes. Üç önemli isim ve kamusal kimlik, köyden kente göç, aşk, cinsellik, siyasi algı ve daha birçok konu üzerinden bizi anlatıyor. Akademik kuruluktan uzak, lezzetli anlatımı ve derinlemesine araştırmanın getirdiği tespitlerle hayran kalacağınız bir etnomüzikoloji kitabı.

Öykü

Haberin Devamı

Sonsuz Unutuş
Kadir Aydemir

Yitik Ülke Yayınları

Kısa öykü ile ‘minimal öykü’ farklı şeylerdir. İkisi de birbirinden zordur elbette. Minimal öykü denince, Türk edebiyatında Ferit Edgü gelir ilk önce okurun aklına. Onunla başlamıştır zaten her şey, devamı sonra gelir... Kadir Aydemir, ‘Sonsuz Unutuş’ isimli öykü kitabında ustadan el almış adeta. Kısacık, birkaç cümlelik öyküler. Şiir diyenler de çıkacaktır. Mensur şiirler gibi kendi içinde kafiyeli. Kimsenin itirazı olmaz. Bir ‘an’ın anlatıldığı, bir ayrılığın, yorgunluğun, hastalığın, beklemenin bir ‘an’ının küçümen öyküleri. Seri iğne batışları belki de, acısız gibi görünen, küçücük kanatan. Şiir aza indirgemekse, minimal öykü aza indirgeme yolunun en önemli virajıdır. Kadir Aydemir ‘Sonsuz Unutuş’taki öykülerinde bu virajı rahatlıkla dönüyor. Düşlerin gerçeklerle iç içe geçtiği ve hepsinin bir unutuşa terk edildiği anların hikâyeleri. Kitabın ikinci bölümü ‘ayrılıklar’da ise alıştığımız kısa öyküler yer alıyor. Hepsi bir ayrılık durumuna dair öyküler. Terk edenlerin, terk edilenlerin, ayrılanların, gidenlerin ve hepsinin unutulmasına veya hiçbirinin unutulmamasına dair öyküler. Öyle gözü yaşlı metinler değil ama kesinlikle. Aydemir, minimal öyküler toplamı ikinci öykü kitabında, zor bir işin, büyük oranda, üstesinden geliyor.

Haberin Devamı

Mimarlık - Tasarım

Ekolojik Tasarım Rehberi
Ken Yeang Çev.: Semih Eryıldız, Demet Eryıldız
YEM Yayın

Her gün televizyonlarda, gazetelerde veya bilboardlarda onlarca, yüzlerce yeni binaların, ‘yaşam alanları’nın, olağanüstü konutların, akıllı binaların, güzide sitelerin reklamlarını görüyoruz. Başta İstanbul olmak üzere, memleketin büyük bölümü hafriyat alanına dönmüş durumda. Birbirinden ihtişamlı ve konforlu bu yeni yapıları veya benzeri konutları değerlendirirken gözden kaçırdığımız şeylerin başında ‘doğal çevrenin esenliği’ geliyor aslında. Tıpkı birçok mimarın uyardığı gibi... Bugün gerek mimarî gerekse diğer tasarımların en önemli sorunu, günlük yaşamımızın parçası olan ürünler de dahil olmak üzere, çevremizi, doğal çevrede yıkıma veya çevresel sorunlara yol açmadan, çevreyle uyumlu bir şekilde tasarlamaktır. Ken Yeang’ın hazırladığı Ekolojik Tasarım Rehberi, bu soruna, uygulama açısından birtakım çözümler getiriyor. Neredeyse bir manifesto metni içeriyor aslında kitap. Uzmanları ve insanları toptan değişime çağırıyor aynı zamanda. Ken Yeang bu derli toplu ve kuşatıcı çalışmasında, önce ekotasarımın ne olduğunu izah ederek işe başlıyor. Daha sonra uygulamada neyin nasıl yapılacağını tüm ayrıntılarıyla izah ediyor. Aslında uzun zamandır önemli bir mesele olan ama görmezden gelinen ekosisteme uygun tasarım meselesinin nasıl olması gerektiğine dair tüm bilgileri ele alıyor.

Tarihi Roman

Haberin Devamı

Alman’ın Mehmetçikleri
Mert Toker - Ceyhun Arca

Cinius Yayınları

II. Dünya Savaşı’na dair okuyabileceğiniz en farklı belgesel romanlardan birisi Alman’ın Mehmetçikleri. Tamamen gerçek bir olayın, belgelere dayanarak, kurgu üzerinden anlatılmasına dayanıyor. II. Dünya Savaşı’nda Sovyet ve Alman ordularında görev alan Türk asıllı askerleri ve onların yaşadıklarını konu ediniyor. Sovyetler’in bir Türk köyünde yaşayan İlham, savaşın yayılması sonrası silah altına alınır. O artık Nazi Almanyası’na karşı savaşan Sovyet Rusya askerlerinin önemli neferlerindendir. Tıpkı Sovyet Rusya’ya karşı savaşan Nazi ordusundaki diğer Türk lejyonundaki askerler gibi... Toker ve Arca oldukça ilginç bilgiler ve veriler doğrultusunda kaleme aldıkları romanlarında Rus ve Alman ordusunda görev alan Türk asıllı askerlerin bilinmeyen hikâyesini aktarıyorlar. II. Dünya Savaşı’nda Sovyet ordusu adına 400 bin Orta Asya Türkü Almanlar’a esir düşmüş. Bunların 225 bini cephede esir düşmüş veya ölmüş. Türk, Özbek ve Kazaklardan oluşan bu askerlerin bir kısmı gönüllü SS Lejyonuna katıldıysa da savaş bittikten sonra Rusya’ya iade edilmişler. İade edilenlerin hepsi ya idam edilmiş ya da Gulag’lara gönderilmiş. Toker ve Arca, kahramanları İlham’ın öyküsüyle bilinmeyen bir tarihi anlatıyorlar aslında. II. Dünya Savaşı’nın korkunç etkisini bir kere daha gösteren bir kitap.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!