Güncelleme Tarihi:
Roman
Bunker Tepesi Düşleri
John Fante
Çev.: Avi Pardo
Parantez Yayınları
Bu yazı yerine, ‘Sevgili Arturo Bandini,’ hitabıyla başlayan bir mektup yazmak isterdim aslında. Çünkü Bandini bunu çok sevecektir diye düŞünüyorum. Zavallı Bandini’nin, ne kadar kıymetli bir yazar olduğunu/ olacağını ne yazık ki hiçbir editör, yayınevi, hattâ Hollywood şirketleri bile gerçekten fark edebilmiş değil. Komilikten büyük yazarlığa doğru emin adımlarla ilerlerken, büyük bir kaybedene dönüşmesi tamamen onun kıymetini bilememelerinden kaynaklanıyor. Kadınlara olan zaafına gelince, asıl sorun onlarda. Çünkü onlara ne niyetle yaklaştığının farkında bile değiller. O sadece şirinlik veya iyilik olsun diye o kadar yakın davranıyor, niyeti kesinlikle taciz etmek değil. Buna bütün okurlar şahitlik edecektir! Zavallı Bandini’nin tek sorunu ‘tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yerin kürkçü dükkanı’ olduğunu bilmemesi. Yoksa Hollywood’daki talihsiz serüveninin, memleketine gittiğinde apar topar geri dönmesinin, birgün sokakta kalıp eski oteline geri gitmesinin başka bir sebebi yok. Yeter ki, kürkçü dükkanı yerinde olsun. Usta yazar John Fante, Bunker Tepesi Düşleri’nde hayatımıza gerçekten komik bir talihsizi, Arturo Bandini’yi sokuyor. Öyle ki, yıllardır tanıdığımız bu içten yazar adayının kısmetsizliğine üzülmemek elde değil.
Anı - Araştırma
İki Nesil Bir Şehir
Aydın Boysan - Burak Boysan
Doğan Kitap
Türkiye’de kime sorsanız en çok sohbet etmek isteyecekleri insan Aydın Boysan olacaktır hiç şüphesiz. 90 yılı geride bırakmış bu ustanın anlattıkları ‘keyif verici maddeler’ arasında sayılmalı. Yine kaleminden bal damlayarak, 90 yıllık ömründe yaşadığı İstanbul’u hatırlatıyor bizlere. Doğduğu mahalleden okuduğu okula, Samatya’nın sokak hayvanlarından sünnet düğününe, eski güzel İstanbul’dan değişen ve değiştikçe korkunçlaşan İstanbul’a, tanıklık ettiği her şeyi anlatıyor Aydın Boysan. Onun meslektaşı ve oğlu Burak Boysan ise, babasının anılarından hareketle bizimle paylaştığı İstanbul’un o günden bugüne gelişini uzman gözle irdeliyor. Bilhassa 1950 sonrası Adnan Menderes’in yürüttüğü İstanbul nazım planı ve o günden bugüne büyüyen, büyüdükçe zorlaşan İstanbul’u gözler önüne seriyor. Önce anılarda kalan sonra gerçek yüzü ortaya serilen İstanbul’u okudukça içiniz sızlayacak, benden söylemesi. Bugün yalnızca Sait Faik Abasıyanık’ın ve diğer yazarların öykülerinde okuduğumuz Beyazıt Havuzbaşı’nı Aydın Boysan’ın anılarında bir kere daha hatırlayıp, Burak Boysan’ın yazdıklarından da ne zaman ve neden yıkıldığını, yerine ne yapıldığını okuyacaksınız. Taksim Kışlası’nda düzenlenen spor müsabakalarını ve yakılmadan önce gidilen tiyatro temsillerini seyredeceksiniz. ‘İki Nesil Bir Şehir’, İstanbul’a dair etkileyici bir anı ve araştırma kitabı.
Bilimkurgu
Yaşlı Adamın Savaşı
John Scalzi Çev.: Cihan Karamancı
İthaki Yayınları
Askerliğini yapanların aklına muhakkak şu soru gelmiştir; ‘İnsan en verimli çağında neden askere gider?’ diye. Bunun cevabı basittir, ordu en verimli çağınızda size ihtiyaç duyar. Bu verimli çağ sorusunu soranlara bir soru daha soralım, emekliliğinizden sonra ve 75’inci doğumgününüzde sizi askere alsalar ne düşünürdünüz? Cevaplaması zor, değil mi? Daha bitmedi. Size gelişmiş gen bilimi sayesinde gencecik ve süper kahraman özellikleri gösteren bir beden verseler... Gençlik iyidir, diyerek hemen kabul edersiniz değil mi? Tıpkı John Perry ve akranları gibi. Yakın gelecekte, insanlar uzayda yaşamaya uygun yeni yerler keşfetmiş ve buraları fethetmiştir. Bu yeni yerlerin idaresi Koloni Savunma Güçleri’nin elindedir. İsteyen dünyalılar, 75 yaşında KSG ordusuna yazılıp genç bedenler içinde kolonileri savunacaklardır. Tabii birtakım şartları kabul etmek kaydıyla... Gelişmiş gen biliminin ürünü yeni bedenler insana gençlik ateşi verseler de savaşmak o kadar da mutluluk verici değildir. Hele ki, yıllar önce ölmüş eşinizi cephede klon olarak görürseniz. Tıpkı John Perry gibi... John Scalzi, ‘Yaşlı Adamın Savaşı’yla farklı bir ‘Cesur Yeni Dünya’ tadı bırakıyor damağımızda.
Edebiyat İnceleme
Varoluş ve Bireyleşme Açısından Ferit Edgü Anlatılarında Yapı ve İzlek
Dr. Mutlu Deveci
Akçağ Yayınları
Kendisiyle yapılan bir söyleşide, yazarlık serüveninde yolunun geçtiği durakları; “İnsan varlığının dünya içindeki yeri, bir anlatım aracı olarak dil, kendi içinde bir varlık olarak dil, dilin olanakları, dilden bir yapıt yaratmak ve sonunda o yapıtın dönüp dolaşıp gene dilde kendini bulmasıdır,” diye açıklıyordu Ferit Edgü. 1950 Kuşağı’nın diğer öykücüleri gibi ‘varoluşçu’ bir anlayışı benimsemiş olan Ferit Edgü, anlatımlarında da ‘birey’i, yalnız olanı ve yalnızlığı ustaca anlatmıştır. Bugüne kadar sadece öykü değil; roman, deneme, sanat yazıları, mektup gibi türlerde de eser vermiş yazar, bu anlayışı bütün türlerde uygulayagelmiştir. Kaçkınlar’dan Do Sesi’ne kadar uzanır bu çizgi. Şimdi onun bütün eserlerini daha kuşatıcı bir şekilde kavramamız için, iyi bir anahtar var elimizde. Dr. Mutlu Deveci, kapsamlı incelemesi ‘Varoluş ve Bireyleşme Açısından Ferit Edgü Anlatılarında Yapı ve İzlek’te, Edgü’nün bütün eserlerindeki varoluşçu arkaplanı, dil ve üslup çeşitlemelerini, eserler ve eserlerdeki izlekler üzerinden gözler önüne seriyor. Çekinmeden, Ferit Edgü’nün eserlerinin yanına koyacağımız bu kılavuz, son zamanlarda yayımlanan en nitelikli incelemelerden birisi.
Tarih
Berlin Bağdat Demiryolu
Sean McMeekin Çev.: Azize F. Çakır
Picus Yayınları
Haydarpaşa Garı dendiğinde aklınıza neler gelir? Tahta bavuluyla merdivenlerinden inip İstanbul’a meydan okuyanlar mı, yakında bir AVM veya otele dönüşecek olması mı, yoksa büyük Alman İmparatorluğu’nun ‘süper güç’ olmak için başlattığı bir hamlenin en önemli kilometre taşı olması mı? Gerçekten Haydarpaşa Garı’nın yapımındaki asıl fikir sonuncusudur. Geç Wilhelm dönemi Alman mimarisinin şaheserlerinden Haydarpaşa Garı, Almanya’nın en önemli müttefiki Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘uzak’ topraklarına/ topraklarından asker, mühimmat, haber ve benzeri şeyleri taşımak için inşa edilen demiryolunun en önemli durağıydı. Sözkonusu demiryolu, Alman kayserlerinin Ortadoğu’daki protestan cemaatiyle yakınlaşmasını sağlayacağı gibi, Osmanlı aracılığıyla Arap topraklarındaki örgütlenmeyi de kolaylaştıracaktı. Sadece Almanya için değil, Osmanlı İmparatorluğu için de önemli bir ticari ve askeri kolaylık sağlayacaktı. Sean McMeekin bu olağanüstü kitabında, Almanya’nın dünya hakimiyeti planlarında en önemli hamlesi olan Berlin-Bağdat Demiryolu’nun öyküsünü anlatırken, I. Dünya Savaşı’na da demir raylar üzerinden bakmamızı sağlıyor. Haritalar ve orijinal belgelerle zenginleştirilmiş bu tarih kitabını, mükemmel dili-üslubu ve kurgusu ile bir roman akıcılığında okuyacaksınız.
Yaşamöyküsü
Sanki
Moris Algazi
Gaia Yayınları
Bir insan daha 23 yaşındayken neden anılarını yazar, diye sorabilirsiniz Sanki’yi okumaya başladığınızda. Yazar Moris Algazi de öyle diyor zaten. En baştan açıklayayım, o aslında ‘an’larını kaleme almış, üstelik bundan yıllar önce. Babasını, pazar kahvaltılarını, değişen sosyal yaşamı, sevgililerini, âşık olduğu kadınları, onlara ilan-ı aşk edişini, onların reddedişini, yılmayıp yeni aşklara yelken açışını, terk edilişlerini, terk edişlerini... Sürekli olarak bir başka kadına değil, aşka âşık bir adamdan söz ediyoruz. Haliyle terk ediliş anına âşık bir adam sözünü ettiğimiz. Hattâ reddedildiği ana âşık! Sonbaharın hüznüne değil, sararıp düşen yaprağın salınımına âşık bir adam bu. Herhangi bir kronolojiye göre anlatmıyor o yüzden hiçbirini. Hangi ‘an’ ne zaman aklına düştüyse, o zaman yazmış Algazi. Örnek verelim; “Bir an’dı o: şiirimi bozacak olan bir hareket. belki de Rum kızını hayatımda somutlaştıracak fakat ben Şirince’deki Rum kızına böylesine âşık, böylesine vurgun olmayacaktım,” diyor Rum kızını hatırladığı anda. Algazi’nin hayatında yer etmiş önemli ‘an’ları keyifle okuyacaksınız. Yalnız naçizane bir öneride bulunmak gerekirse, belki ‘an’a ve aşka âşık bir roman kahramanı yaratmak ve biraz daha az dizgi hatasının olduğu bir kitap, okuru daha da etkileyebilirdi.