Güncelleme Tarihi:
Roman
Bir Yıl
Jean Echenoz
Çev.: Mehmet Emin Özcan
Helikopter Yayınları
Bir Yıl’ın türü için ‘roman’ yazınca, insanın gözünün önünde yüzlerce sayfalık bir serüven canlanıyor ister istemez. O yüzden Batı’daki gibi ‘novella’ ifadesini kullanmak belki en güzeli olacaktır, bu ‘küçümen’ kitap için. Çağdaş Fransız edebiyatının usta isimlerinden Jean Echenoz, çok değil 50 sayfada bizi kendine esir ediyor bu kez! Şubat ayının bir sabahı Victoire’ın uyandığında, yanıbaşında uyuyan Felix’in öldüğünü fark edince sessiz sedasız valizini hazırlamasıyla başlıyor, bir yıllık serüven. Victoire hatırlamadığı bu ölümün sonuçlarından kaçmak için harekete geçer. Ne de olsa, ‘nitelikli’ ve rahat yaşam için birliktedir Felix’le, tıpkı diğer erkeklerle olduğu gibi... Ama asla fahişe değildir! Uzaklaşır Paris’ten. Güneye, doğuya, batıya, banliyölere ve köylere kadar gider. Makyajı bozulur önce, sonra kıyafetleri değişir, saçı başı dağılır. Sonunda ‘evsiz’ ve ‘hırsız’ olmuştur beş parasız, Fransa taşrasında! Ama ne için? Gerçek anlamda bir hiç uğruna üstelik. Bir suçlu mudur ki, köşe bucak kaçmaktadır? Başına gelenler sırf bir anlık şüphe ve korku dolayısıyla mıdır yoksa? Yoksa her şey büyük bir sanrıdan mı ibarettir? Victoire’ın başına o kadar anlamsız şeyler gelir ki, hepsi bunun için miydi dedirtiyor en sonunca Echenoz! Hacmen küçük ama etkisi büyük bir roman, Bir Yıl!
Anı
Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri
Ediardo Galiano
Çev.: Süleyman Doğru
Sel Yayıncılık
Faili meçhul cinayetler, derin devlet komploları, tutuklu gazeteciler, suçlarını bilmeden aylarca tutuklu kalan insanlar, birgün polis tarafından evinden alınıp bir daha haber alınamayan insanlar, onları cezaevi cezaevi dolaşarak ararken adeta hac yolculuğu yapan yakınları, işkenceler ve tanıkları! Bu uzun silsile size hangi ülkeyi ve hangi yılları çağrıştırıyor? Tahminlerinizi duyar gibiyim. Çünkü çok tanıdıklar değil mi? 1960’ların başından 80’lerin ortasına kadar Latin Amerika böyle birçok olay yaşamıştı, birçok ülkede hâlâ yaşandığı gibi. Hattâ hemen yanıbaşımızda da cereyan ettiği gibi. Boşuna ‘dünyanın vicdanı’ demezler adama! Eduardo Galeano yapanların yanına koymuyor hiçbirini. Daha çaylaklık yıllarından başlayarak bugüne kadar tanıklık ettiği, duyduğu, işittiği her şeyin gerçeğini aktarıyor. Öyle gün be gün, an be an değil. Hasreti artıp birilerini özledikçe, yapanların değil Galeano’nun vicdanı sızladıkça anlatıyor bize eski dostlarını! Her gün kaybolanları, zalimin zulmüne uğrayan mazlumları! Bir alıntı paylaşmalı, “biz Arjantinliler korkutulmuşlar, hapsedilmişler, gömülmüşler ve sürülmüşler olarak ayrılırız.” Ne kadar tanıdık... Bu sözdeki Arjantin’i çıkarın ve tahmin ettiğiniz ülkenin adını yazın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. İyi ki Galeano’yla aynı çağda yaşıyoruz!
Röportaj
Lider Öyle Olmaz Böyle Olur
Sevinç Engin
Doğan Kitap
‘Lider’ kelimesini daha çok siyaset arenasına yakıştıran bir alışkanlığa sahibiz. Biraz da paraya yön veren iş dünyasıyla ilintilendiririz. Zaman zaman ‘takımda lider ruhlu oyuncumuz yok’ gibi taraftar serzenişleriyle karşılaşsak da, aslında her takımın bir lideri vardır! Peki nedir o liderleri diğerlerinden ayıran temel unsur? Dediğim dedik olmaları mı, yoksa herkese sözlerini geçirebilecek kudrette olmaları mı? Şayet cevabınız ‘evet’se, bu kitaptan alacağınız cevaplar aslında ne kadar yanıldığınızı gösterecek size. İyi bir liderin aynı zamanda, takım ruhuna en çok inanan insanlar olduğunu öğreneceksiniz örneğin. Ekibine bir aile gibi yaklaştığını fark edeceksiniz koca şirket sahiplerinin. Yürüttüğü davada onu asla yalnız bırakmayan isimleri her zaman ayrı tutan siyasî liderlere tanıklık edeceksiniz bu kitapta. Sevinç Engin, ‘Lider Öyle Olmaz Böyle Olur’ isimli kitabında siyaset, ekonomi, kültür sanat, spor, basın dünyasından onlarca lider isimle, ‘lider’lik kavramı üzerine konuşmuş. Her ismin liderlik vasıflarını da sorgulamış aynı zamanda. Recep Tayyip Erdoğan’dan Mustafa Sarıgül’e, Okay Gönensin’den Sadettin Saran’a, Fatih Terim’den Hamdi Akın’a uzanan bir liste liderliği yeniden değerlendirmemizi sağlıyor. Bu kitap sayesinde anlayacaksınız ki, lider doğmak zorunda değilsiniz; çünkü olabilirsiniz.
Yaşamöyküsü
Meyhaneci
Turgay Noyan
Naviga Yayınları
İstanbul eğlence hayatının, bugünkü bakış açısıyla ‘magazin dünyası’nın en unutulmaz mekânlarından birisi Turgay’ın Tavernası Derya’dır. Konuya dair popüler kültür tarihi çalışmalarında muhakkak adına rastlanır. Bilhassa basın ve müzik tarihimizde yer alan onlarca ismin hatıralarında muhakkak adı geçer. Çok değil 1993’te kapılarını kapatmış bu meşhur mekânın işletmecisi, sahibi, müzisyeni Turgay Noyan’ın anıları, ‘Meyhaneci’. Turgay Noyan bugün gazetecilik ve yayıncılık yapsa da uzun yıllar ‘taverna’cılık yapmış bir isim. Ama bunun da hakkını vererek yapmış, ne yalan söyleyeyim. ‘Meyhaneci/ Kadehlerin ardındaki dünya’ kitabını okuduğunuzda hak vereceksiniz bana. Noyan önce ustası, dostu, ortağı ve orkestrasının sesi Gaskonyalı Toma ile yaşadıklarıyla başlıyor anlatmaya. Sonrasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Vehbu Koç, Ajda Pekkan, Zeki Müren, Ümit Yaşar Oğuzcan, Orhan Boran gibi isimlerin ayrı masalarda oturup kendi eğlencesini yaşadığı bir mekân burası! Üstelik onlarca yıl ayakta kalmış bir isim. Haliyle yakın tarihin acı tatlı olaylarına, ünlü isimlerine, siyasî iktidarlarına, sanat camiasına dair farklı bir bakış açısı yer alıyor kitapta. Hangi birini saymalı bilemiyorum. Sözü ‘taverna’nın ve aslında ‘muhabbet’in pîrîne bırakmak en iyisi...
Biyografi
Hammurabi
Marc Van De Miaroop
Çev.: Bülent O. Doğan
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Yaklaşık 4000 yıl öncesinde yaşayıp, ismi bugün bile hatırlanan kaç kişi vardır dünya üzerinde? Bir elin parmaklarını geçmez saymaya kalksak. Ama kim olursa olsun Hammurabi’yi hatırlayacaktır muhakkak. Yazarının da söylediği gibi, şüphesiz “biyografisi yazılabilecek ilk insanoğlu Hammurabi’dir.” Bugün daha çok ‘gelişmiş’ devletlerin savaş oyunları oynadığı ‘az gelişmiş’ bölgelerinde, kendi döneminde dünyanın en ileri toplumlarına ev sahipliği yapan Mezopotamya’da en büyük devletlerden birini kuran ve yine en büyük şahsiyetlerden birisi, Hammurabi. Önce büyük Elam’ın Babil devletine açtığı savaştan, biraz da şansı sayesinde, galibiyetle çıkan Hammurabi, daha sonra kendi hamlelerini yapmaya başlamıştır. Cephe ve iktidar savaşlarından galibiyetle çıkan kral, daha sonra sınırlarını genişleterek Mezopotamya’yı tek bir çatı altında yönetmiştir. Adil yönetimiyle ve diplomatik açıdan usta stratejileriyle başarılarını artırmıştır. İsmini bugünlere taşıyan şey ise yaklaşık 300 yasadan oluşan ve ülkenin çeşitli yerlerindeki dikilitaşlarla kamuoyuna duyurduğu Hammurabi Kanunları’dır. “Göze göz, dişe diş” yaklaşımıyla pek hoş anımsatmaları barındırmasa da dünyada silinmeyecek iz bırakan bu yasaları kuran adamın hayatını mutlaka okumalısınız.
Roman
7. His
Mehmet Öngeoğlu
Bence Kitap Yayınları
Gelin itiraf edelim, hepimiz Yıldız Savaşları’nı izleyip Jedi numaralarına hayran kaldık yıllarca. Basit bir el hareketiyle bize diklenenleri etkisiz hale getirmek veya bakışlarımızla hiç sevmediğimiz birisini cezalandırmak, en azından bir kere hayalini kurduğumuz bir yetenektir. Şimdi biraz düşünelim bakalım, gerçekten böyle yeteneklerimiz olsa ne yapardık? Bu soruya cevap vermek, aslında o kadar da kolay değil. Hele ki kontrol edemediğimiz bir şekilde cereyan ediyorsa, bunun önüne geçmek daha da zor olacaktır muhtemelen! Kahramanımız Kadir gibi. Otuzlu yaşlarının sonunda ve işi gücü yerinde olan Kadir, Ankara’da sakin hayatını sürdürürken, birdenbire rüyalarındaki olayların gerçekleştiğini fark eder. Daha sonra ‘öfke’ kabarması yaşadığı insanların başına kötü olayların geldiğini öğrenir. Bu mistik gücü, bir süre sonra onun sakin yaşantısını sıkıntılı bir hale sokacaktır. Kadir sürekli olarak nasıl yaşaması veya gerçekten yaşayıp yaşamaması gerektiğini sorgular ve önemli kararlar alır. Kadir’in 7’nci hissinin, çoğunlukla bir dönem birlikte olduğu kadınların çevresindeki erkeklerde cereyan etmesi haricinde, gizemi ve ritmiyle okuru bağlayan bir kitap. Zaten bir süre sonra Kadir de arınıp, artık Yeliz’i ve sakin hayatı tercih ediyor...