Güncelleme Tarihi:
Konser sonrası dehşet
Fazıl Say, Aspendos'taki konserin ardından oteline gitti, lobide bir süre ailesiyle sohbet ettikten sonra odasına çekildi. Çünkü, 3 Eylül Pazar sabahı konser için Paris'e gitmesi gerekiyordu. Uyanır uyanmaz da soluğu havalimanında aldı.
Aradan saatler geçmesine rağmen, uçağa biniş için çağrı yapılmıyordu. Maaşlarının azlığından yakınan kule çalışanlarının işi yavaşlatması yüzünden Paris'teki konsere yetişemeyecekti. Neyse ki, aradan uzun bir süre geçse bile sonunda uçak havalandı. Her şey tamam diye düşünürken, 3 bin metre yükseklikte pilotun anonsu duyuldu;
‘‘Sayın yolcularımız, küçük bir arıza nedeniyle Antalya Havalimanı'na dönüş yapıyoruz. Önemli bir şey yok, lütfen panik yapmayınız.’’
UÇMAYA ALIŞIK AMA
Herkes gibi bir anda buz kesildi. Donuk bir yüz ifadesiyle önce yanındakinin, sonra diğerlerinin yüzüne baktı. Hepsinin kafasından, ‘‘Ne oluyor?’’, ‘‘Neden dönüyoruz?’’, ‘‘Arıza ciddi mi?’’, ‘‘Uçak inebilecek mi?’’ sorularının geçtiğini hissetti. Çünkü, aynı sorular kendi beyninde uçuşuyordu. Gerçi o, uçakla yolculuk yapmaya alışıktı. Her yıl ortalama 100 konser verdiği için hayatının büyük bir bölümü uçakta geçiyordu. Hatta, uçaktaki anılarını bir kitapta bile toplamıştı.
Uçak, bir süre önce havalandığı Antalya Havalimanı'na bir kuş gibi süzülerek konduğunda rahatladı. Uçağın tekerlerinin kapanmaması yüzünden mecburi iniş yaptıklarını öğrendi. Tam 6 saat sürdü tekerlerin tamiri... Uçak yeniden havalandığında rahatladı, uyku moduna girdiğinde, gece Aspendos'ta verdiği tarihi konserin kareleri geldi gözünün önüne...
Konser nasıldı?
Müthişti. Aspendos'un yüzde 90'ı doldu. Orada, müzik ile tarih birleşti. Çok mutlu ayrıldığımı söyleyebilirim. Her zaman gelmek istiyorum. Kadir Dursun'a, benim de yardımımla Aspendos'ta festival yapabilir miyiz diye sordum. Bu konuyla ilgileneceğini söyledi. Antalya, sürekli konser vereceğim bir yer olmalı. Tıpkı, Ankara ve İstanbul gibi.
İzleyici nasıldı?
Onlar da müthişti. Çok büyük sessizlikle dinlediler. Ağustos böceği, piyano ve kendi sesimden başka hiçbir ses çıkmadı.
Belediye Başkanı Kumbul, konsere geç geldi diye eleştirildi? Sizin tepkiniz oldu mu?
Belediye başkanın geç kalması önemli değil. Çünkü, benim için diğer 5 bin kişiden farkı yok. Onlardan biri... Herkes geç kalabilirdi. İyi bir adam mıdır, değil midir bilemiyorum ama, orada benim için herkes izleyicidir.
DUYGU DOLAŞIMI
Antalya'da sizi üzen bir konu oldu mu?
Kuledeki işi yavaşlatma yüzünden havalimanında sıkıntı çektim. Hem gelişte, hem gidişte 10'ar saatlik gecikmeler oldu. Normalde gece saat 23.00'te Antalya'ya gelecektim ama sabah 07.00'de ancak otele ulaşabildim. Dönüşte ise THY uçağının tekerleği kapanmadı. Uçak 3 bin metre yükseldikten sonra geri döndü. Pilot, ‘Önemli bir şey yok. Panik yapmayın’ dedi ama heyecanlandık tabii. Eğer, tekerlek açık gitseydi, herhalde 10 bin metre yükseklikte donar ve inişte de tuzla buz olurdu. Büyük bir tehlike atlattık diyebilirim. Bu yüzden Paris'teki konsere ucu ucuna yetişebildim.
Son müzik dehası olarak kabul ediliyorsunuz. Beste yaparken, çalışırken veya çalarken nasıl bir duygu içindesiniz?
Benim müzik yaparken ki amacım, insanların aramızda duvar olmadan, benim hissetiğimi aynen hissetmeleridir. Bunu yaparken, hangi bestecinin hangi müziği olduğu mühim değil. Önemli olan müziğin nasıl dolaştığı. Çünkü müzik dolaştığı andan itibaren müzik olmaya başlıyor bence.
Deha olduğunuz söyleniyor. Bu doğru mu?
Ben yapmak istediğim neyse onu yapmaya çalışıyorum. Kötü yaptığım zaman da üzülüyorum. Yani, ben her gün uğraş veriyorum. Kim deha demiş veya dememiş çok mühim değil. Benim açımdan bir şey değil, yani katkı değil.
Bu tip unvanlardan hoşlanıyor musunuz?
Benim kendime göre bir anlayışım var. Benim inandığım şey hayattaki tek eleştirmenim kendim olmalıyım. Yani bir kere şöyle düşünüyorum; eleştirinin iyisine inanırsam, kötüsüne de inanmak zorundayım. Böyle bir şey olmaz. İnsan kendisi bilir, kendisinin ne yapabileceğini. Daha iyisini nasıl yapabileceğini kendisi düşünebilir. Bence sanatçılık, çok fazla kendisiyle meşgul olan insanların dalı. Kendisiyle başbaşa kalmayı seven rüyanın gerçekleşmesine çok soyut da olsa, ulaşılması zor bir şey de olsa hayatında ona emek veren, bazen de acılar da çeken insanlardır sanatçılar.
Tarkan bu tarife uyuyor mu, onun yaptıklarını müzik olarak nitelendiriyor musunuz? Tarkan veya başka birisi, sanat dünyası ile magazin dünyası arasında büyük bir uçurum var. Tarkan magazin dünyasının insanı olduğu için benim eleştiri alanıma prensip olarak girmez.
SANAT VE MAGAZİN
Tarkan, sanat dünyasına girmiyor mu sizce?
Belki arada görünmez köprüler var. Sanat deyince 3 bin yıldır yapılan bir şeyin üstüne hazmedip onun üstüne yeni bir şey getirmek var. O adamlar geliyor, eskiden tezgahtardım, bilmem ne oldum, kaset ayarlandı, bir anda klip çekiliyor bilmem ne. Ben sadece Tarkan'dan bahsetmiyorum. Tarkan bir olgu tabii. Pop müzik dünyasındaki bütün olayın genel özü bu... Klasik müzikçi hayatı boyunca çalışan bir insan. Şıkıdım parçası tüm dünyada dinleniyor, tanınıyor... O mu yapıyor onun pazarlamasını, arkada dönen mani mi daha önemli? Ricky Martin de her yerde tanınıyor ama ne yapıyor ‘‘Go, Go, Go’’ diye bağırıyor. Ama, müzik olarak kabul edilmez. Görsel şov, magazin, eğlence o öyle... Yani eğlence dünyası. Biz eğlence dünyasında değiliz.
OTANTİK SESLER
Dünyada, Türk ve müzik denilince ilk akla gelen isim kim?
Ben, 4 yıl önce Alaska'daydım. Plakçı dükkanına gittim. Türkiye bölümüne girdim. Kutsi Ergüner'i gördüm. Bektaşi korosunu gördüm, Arif Sağ'ı gördüm, Aşık Veysel vardı. Orada Sezen Aksu yok, Tarkan yok. Türkiye'nin müziği deyince otantik sesler var. Doğrusu bu.
Yeteneği olduğu belirlenen çocuklara nasıl bir eğitim verilmeli?
Yetenek dediğimiz şey kimsenin açıklayamadığı bir şey. Yetenek öyle bir şey ki ilk aşamada kendiliğinden olması lazım. Bu bir istek, kendini anlatabilme duygusu. İçgüdü gibi bir şey. Onu aile keşfederse, o dalda yoğun bir eğitim vermek, sağlamak zorunda belki. Müzik, insanların anlaşabildiği tek dil... Kim ne derse desin bu böyle... Mesela, Mozart dinleyen çocuklar zeki, Bach dinleyen çocuklar üretken olur derler.
Neden Türkiye'de yaşamıyorsunuz da ABD'de yaşıyorsunuz?
Bakın ben Türkiye'de yaşasaydım dünya çapında tanınır biri olmayacaktım. Bunu engelleyen sanat dünyası ile Batı dünyası arasındaki kopukluklar. Kopukluk olunca batı dünyası burada bir şey yok zannediyor. Varsa da 'eh işte vardır' diyor. Buradaki değerli bir şeylerin olduğunun bilincinde değil onlar. Buradaki yanlış sistemler, birbirini itip kakmalar. Bunlar Türkiye'ye özgü şeyler, keşke olmasa. Ben ABD’de meşhur olmasaydım Türkiye'de de meşhur olmazdım.
Türkiye'nin de dünya çapında reklam ve tanıtımını yapıyorsunuz aslında...
Ben Türkiye dışında yaklaşık 250 bin kişiye
konser veriyorum. Bir de şunu düşünmek gerek; klasik müzik dinleyen kesim, o ülkenin aydınlarıdır. Sadece Türkiye'de değil, diğer ülkelerde de bu böyle. Klasik müzik dinleyicisinin yüzde 97'si üniversite mezunu. Örneğin, Fransa'daki bir konserime Fransa Kültür Bakanı gelmişti, konser sonrası yemeğe gittik. Türkiye ile nasıl kültürel ilişkiler konusunda görüşmeler yaptık. Bunlar önemli bence...
Çankaya'daki konsere sizi Clinton'un davet ettiği söyleniyor.
Amerika'da Samuel ve Jüdit Pizar adlarında karı-koca bir hayranım var. Ben nereye gitsem, dinlemek için oraya gelirler. Paris'e bile geldiler. Onların oğlu Marks Pizar, Clinton'un özel koruma servisi başkanıdır. Clinton'un geçtiğimiz yıl Kasım ayında Türkiye'ye yaptığı gezi programına beni de davet etti. Pizar, benden Çankaya Köşkü'nde törenle yemek arası bir resital vermemi istedi. Sayın Demirel'e bu durum bildirildi. Onlar da kabul edince Amerika'dan gelip konser verdim. Mozart'ın Türk Marşı'nı da icra ettim. Clinton, konser sonrası en çok Aşık Veysel'in, ‘Karatoprak’ uyarlamasını beğendiğini söyledi.
KİM KİMDİR ?
1970 Ankara doğumlu. 4 yaşında piyano eğitimi almaya başladı. 1982'de Ankara Devlet Konservatuvarı'na girdi. 5 yıl sonra Alman Devlet Bursu'nu kazanıp Düsseldorf'a gitti, sonra Berlin'e yerleşti. 1991'de Avrupa Birliği Piyano Yarışması'na ödül kazandı. 1994'de Genç Konser Solistleri yarışması'nda Avrupa birincisi oldu. Bir yıl sonra ise New York'ta yapılan kıtalararası yarışmada dünya birinciliği unvanını aldı. Toplam 12 ödülü var. Amerika'da yaşıyor. Evli ve yakında Kumru adını vereceği bir kız bebek bekliyor.