Güncelleme Tarihi:
****
İyi, ama herkesi tatmin etmeyebilir
MUSE
THE 2ND LAW
Helium 3 / Warner / EMI
Benim için Muse; ‘90’ların sonunda fena hâlde sıkıcılaşmaya başlayan İngiliz rock sahnesine kurtarıcı olarak gönderilmiş, uzaylı bir gruptur. Sadece herkesin Radiohead’leşmeye çalıştığı bir ortamda farklılık yaratarak dikkat çekmekle kalmadılar, aynı zamanda 2000’lerin başında alternatif rock akımının yenilikçi lideri de oldular. Klasik rock tavrına sadık bir şekilde trio olarak takılmaları, davulcuları Dominic Howard’ın müziğin altyapısını zenginleştiren tuşeleri, basçıları Christopher Wolstenholme’un bazen vokallerin ve gitarların bile önüne geçen görkemli partisyonları, vokalistleri Matthew Bellamy’nin ise hem vokalistlik hem de gitaristlik konusunda neredeyse virtüözite sınırlarına ulaşmasıyla Muse, modern rock’ta adeta aranan kan olmuştu. İlk albümleri ‘Showbiz’ (1999) ve ikinci albümleri ‘Origin of Symmetry’ (2001) benim için hâlâ en iyi işleri olsa da grup, değişim ve gelişim evrelerinden her seferinde daha büyük bir grup olarak çıktı. Şimdiyse altıncı albümleri var elimizde. İsmi; termodinamiğin ikinci kanunundan geliyor. Bu teoriye göre doğa, fizik ve kurulan her sistem düzensizliğe eğilimlidir. Düzeni tekrar sağlamak için gereken enerji, onu bozarken harcanılan enerjiden çok daha fazladır. Yani Muse bu albümde aslında ‘stüdyoya girelim, bakalım içimizden ne çıkacak’ kafasında takılıp ortaya çıkan şeyi bozmadan, üzerinde fazla oynamadan bize sunuyor. Bu açıdan yine bir klasik rock tavrı söz konusu ama Muse’u bilenler bu tavrın içinde modern bir sound’un olduğunu da tahmin ediyorlardır. Yani hem Queen hem de dubstep aynı albümde. Retro ile futuristiğin buluşması... Klasik ile neo-klasiğin dansı... Muse, farklı elementleri bir araya getirirken detayları güçlü tutup bütünde ortaya çıkan renklerin üzerine fazla dokunmuyor. Böyle olunca da işte ‘The 2nd Law’daki gibi bir döneme değil, birkaç nesile birden hitap edebilecek zenginlikte bir kayıt ortaya çıkıyor. Bu açıdan ne tam olarak eski hayranlarına ne de yeni nesil rock’çılara yaranmaları tam mümkün gözükmüyor ama Muse iyi müzik yapmaya devam ediyor.
***
USHER
LOOKING 4 MYSELF
Sony Music
Bugüne kadar dünya çapında 65 milyon albüm satan Usher, bestelerinden çok dans performansıyla beğendiğim bir sanatçıdır aslında. Birçok listede bir numara olmuş, haftalarca üst sıralarda kalmış ve birçok ödül kazanmış hit’lere imza attı tabii ama ben onun dans figürlerinin, şarkılarından daha iyi olduğunu düşünüyorum. Amerikalı yıldız, 1991’den beri sürdürdüğü kariyerinin yedinci stüdyo albümüyle karşımızda şimdi de. Bu albümde de yine R&B, pop ve soul soslu hip hop’tan kopmadan yoluna devam ediyor. Bu tarzları harmanlayarak yıllar içinde kendi stilini yarattığını söylemeden de geçmiş olmayalım tabii. ‘Euphoria’, The Black Eyed Peas’ten will.i.am’in yapımcılığında kaydedilen ‘Can’t Stop Won’t Stop’, balad tadındaki ‘Climax’, Rick Ross düetli ‘Lemme See’, Pharrell düetli ‘Twisted’ ve A$ap Rocky düetli ‘Hot Thing’ albümde öne çıkan şarkılar. Usher sevenler bu albümü de sevecektir. Üstte saydığım tarzların fena sayılmayacak bir karışımı diyerek tavsiye etmiş olayım.
***
GÖLGE HAYAT
GÖLGE HAYAT
We Play
Gitar çalarken tellere korkmadan dokunabilen ve melodi yazma konusuna kafa yoran gitaristlere sahip grupları seviyorum. Gölge Hayat da gitar tonlarıyla dikkatimi çeken bir grup oldu ilk albümünde. Barış Bal (vokalist), Taylan Dedeoğlu (gitarist), Berk Evren (basgitarist) ve Koray Alarslan’dan (tuşlu çalgılar) oluşan gruba albüm kaydında davullarda Mert Alkaya, geri vokallerde Müge Göktürk eşlik etmiş. Albümün baladlarından ‘Uyan’da ise vokaliyle Seda Telciler’i duyuyoruz. Gölge Hayat, ‘80’ler tarzı klasik heavy metal’e yakın duran sound’uyla ve bu sound’un içinde öne çıkan vokalist Barış’la sıkıcı Türkçe rock gruplarından farklı bir yerde duruyor. ‘O Yerde’ şarkısında Teoman’laşıp ‘Son Çıkış’ta sıradan Türk rock gruplarına dönüyorlar ama ‘Sahte Cennet’, ‘Pembe Rüyalar’, ‘Sonunu Düşünme’, ‘Gölgeler Şehri’ gibi şarkılarda kendi kulvarlarını buluyorlar. Albümdeki tek cover bir Melih Kibar&Çiğdem Talu klasiği olan ‘Bir De Bana Sor’. Keşke orijinaline bu kadar sadık kalmasalarmış.
****
UNISONIC
UNISONIC
EarMusic / Edel AG
Özellikle ‘80’lerdeki albümlerinde heavy metal tarihine geçen şarkılara imza atmış ve power metal adlı türün yaratıcısı olmuş Alman grup Helloween’in unutulmaz elemanları Michael Kise (vokalist) ve Kai Hansen’i (gitarist) bir araya getiren Unisonic projesi, bu yılın en önemli metal olaylarından biriydi. Zira Michael Kiske, heavy metal tarihinde ‘gümüş gırtlak’ tabirinin ilk kullanıldığı isimlerden ve Kai Hansen de power metal’in en önemli, en üretken müzisyenlerinden. Dahası; bu ikilinin bir araya gelmesi bugünkü Helloween’in herhangi bir albümünden daha fazla heyecan veriyor birçok power metal dinleyicisine. Grubun kendisiyle aynı adı taşıyan bu ilk albümünüyse ‘başından sonuna dek bir power metal ziyafeti’ olarak tanımlayabilirim. Şarkıların enstrümantal kısımları akıp gidiyor ama asıl şovu tabii ki Kiske üstlenmiş durumda. Birçok şarkıda Helloween’den âşina olduğumuz tada ulaşmanın zevkini yaşadım. Albümü doldurmuş olmak için konulan şarkılar olmasaymış klasikleşirmiş bu albüm. O derece...
*
GRUP PANKART
PANKART
Dokuz Sekiz
Ben kötü albüm dinlemekten bıktım, firmalar kötü albüm çıkarmaktan bıkmadılar iyi mi. Tamam, Türkçe pop ve rock’ta kalite yerlerde, biliyoruz ama bu kadarına da pes artık! Açık ve net söylüyorum; bu albümü dinlediğim anları hayatımda bir kayıp olarak görüyorum. O yüzden bu albüme sayfamda yer vereyim de siz de aynı hataya düşmeyin istedim. Hani daha kapağından kendini eleveren albümler vardır ya, bu albüm de onlardan işte. Şarkıları dinlemeye başladım ve kapak ne kadar kötü ve ucuzsa, şarkılar da aynı oranda ucuz, içi boş, vıcık vıcık ve kötü! Güya bir ‘eğlenelim, coşalım, vur patlasın, çal oynasın’ havası yaratılmak istenmiş ama en eğlencesiz mahalle düğünlerinde bile bu kadar kötü şarkılar çalındığını sanmıyorum. Balkan esintili, alaturka aromalı eğlence müziği bu değil arkadaşlar. Bu maalesef, yapanların bile birkaç sene sonra duymaktan utanacakları kadar özenti ve zorlama bir parodi albümü. İnsan kıpır kıpır, yüksek tempolu bir albüm dinlerken acı çeker mi yahu? Ben çektim!