Güncelleme Tarihi:
JUSTIN BIEBER
BELIEVE
Island / Avrupa Müzik
Onun için ‘yeni Michael Jackson’ diyorum ama adını duydukları an çığlık çığlığa ağlamaya başlayan çılgın hayranları dışında kimse dinlemiyor. Israrla anlatmaya devam o hâlde... Hiç abartmıyorum; ‘Believe’ son beş yılda çıkmış en iyi R&B/pop albümlerinden biri. Ergen olmasından, itici gelen fan’ları bulunmasından dolayı ya da belki de ilk dönemlerindeki o saç şekli sebebiyle ‘kıl olduğunuz’ Justin Bieber, siz onu yok saysanız da saymasanız da şu an dünyanın en çok kazanan, en popüler birkaç müzisyeninden biri. Evet ‘müzisyen’. Sesini geliştiriyor, iyi gitar çalıyor, çok iyi davul çalıyor, tuşlu çalgılarla arası iyi ve yaşına göre müthiş dans ediyor. Usher’ın dans figürleriyle Justin Timberlake’in şarkı söyleme tarzının birleşimi olan Justin Bieber için, pop dünyasının 2000’lerde yarattığı en başarılı proje diyebilirim. Şu çok açık ki; önyargılarınızı bir kenara bıraktığınız zaman, eğer R&B, pop ya da genel olarak dans müziği seviyorsanız bu albümdeki ‘Boyfriend’i ya da ‘As Long As You Love Me’yi sevmemeniz tek kelimeyle imkânsız. Bu kadar da iddialıyım. Albümün ismine gönderme yapacak olursak; ben Bieber’a, yeteneğine, potansiyeline inanıyorum. Bayanlar, baylar... Huzurlarınızda yeni pop efsanesi...
100 DERECE
DOLAP BEYGİRİ
NU-DC Records
Müziği, imajı, tarzı, sahne duruşu ve demeçleriyle bir bütün olarak iyi, özgün grup pek yok Türkiye’de. Bunlardan biri varsa, diğerleri olmuyor genelde... Tamam, 100 Derece’nin de çok özgün bir grup olduğunu savunamam ama en azından diğer kalemlerde bence gayet iyiler. Yıllardır yeraltında kalan ama aslında birçok özelliği ile ana akımın da dikkatini çekebilecek bir oluşum onlar. Bir kere renkli bir topluluk 100 Derece. Henüz şarkılarını dinlemeden direkt imajlarından anlayabilirsiniz bunu. Tarzlarına punk‘n’roll diyorlar. Yani punk ile rock’ın karışımı. Benim bugüne kadar duyduğum ise punk rock, reggae ve swing’in bir harmanıydı. ‘Dolap Beygiri’ onların ikinci albümü. Ben onlardan Athena’nın ilk dönemleri gibi bol ska’lı, yüksek tempolu bir atak bekliyordum ama vitesi düşürmüşler. Daha yavaş şarkılar, daha dingin beste düzenlemeleri ve altyapılar karşıladı beni. Hayko Cepkin, Ceylan Ertem, Mor ve Ötesi’nden Kerem ve Kurban’dan Özgür’ün konuk müzisyenler arasında olduğu albüm için punk‘n’roll diyemeyiz. Bu, en yalın tabiriyle bir pop rock albümü. Punk, bu lezzetli yemeğin en fazla sosu olabilmiş durumda bu sefer. ‘Bir Gece Ansızın Gelebilirim’ cover’ına dikkat! Eğlenceli bir albüm olmuş, kaptırın kendinizi...
PİJAMA
DÜŞE KALKA
Lila Records
Yıllardır eğlenceli ve enerjik sahne performanslarıyla dikkat çeken Pijama, 2004 yılında İstanbul’da kurulmuş bir grup. En başından beri başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde sayısız konserler vererek kendini geliştirmeyi seçmiş olan grup, 2010 yılının Şubat ayında ilk albümünü yayımlamıştı. Türkiye’deki melankolik grup müziğinden farklı, pozitif bir duruşa sahip bu albümün adı ‘Takma Kafanı’ydı. ‘Performans grubu’ sıfatına yakışır bir şekilde yoğun konser takvimiyle geçen iki yıldan sonra, grubun pozitif ve keyifli tavrını bozmayan, ancak ilk albüme göre daha olgun ve kendine has bir sound’a sahip olan ikinci albüm ‘Düşe Kalka’ da yayımlandı. Olgun dememin sebebi, buradaki bestelerde hüznün de bir miktar kendini belli etmesi. (İnsan olgunlaştıkça hüzün duygusu da çocukluğa nazaran daha fazla kendini hissettirir ya hani...) Pijama’nın diğer Türkçe rock gruplarından ayrılmasını sağlayan en büyük özellik; klişe bir tarz olan pop rock’ı, klişelerin hiç dışında çıkmadan, gayet iyi icra ediyor olmaları. Yani pop rock icra edenlerin birçoğu üzerine ya arabesk, ya funk, ya ska, bir şey ekler mutlaka ama Pijama’da bu yok. Düz, basit pop rock yapıyorlar sadece. Kafayı takmadan, düşe kalka... Meraklısına...
BEŞİNCİ RENK
YALNIZLIKTAN
Pluton Music
1997 yılında Umut Güngörür (gitarist/vokalist) ve Ali Okay Kabasakal’ın (basgitarist) kurduğu The Killers adlı (Ne yaratıcı bir isim!) grupla temelleri atılan, ikilinin üniversite eğitimi için İstanbul’a gelmesinden sonra Deja-Vu adını alan (Yaratıcılık son sürat...) cover grubu, 2002 yılında ismini üçüncü kez değiştirerek Beşinci Renk oluyor. (Bu sefer tamam!) Davulcu Çağlar Aytan’ın da kadroya dâhil olmasıyla ilk albüm çalışmalarına hız veren ekip, kendini Türkçe sözlü progresif rock grubu olarak tanımlıyor. 2009 yılında beste çalışmalarını kalıcı bir hâle getirme maksadıyla yedi parçadan oluşan ‘Mavi Kafes’ adlı ilk demo albümünü kaydeden Beşinci Renk, şimdi de 4 şarkılık ilk bandrollü ürünüyle karşımızda. Açıkçası keşke dinlemeseydim bu albümü... Türkçe rock’a hâkim olan vasatlık lanetinden ne zamandır sıyırmıştım kendimi ne güzel. Gel gör ki o lanet bu mini albümde yine çıktı karşıma! İlk şarkı ‘Bu Yerde’de amatör gruplara has metronom hatası var yahu! (Tam olarak 1:42 ile 1:50 arasında...) İkinci şarkı ‘Sarıl Bana’ son zamanlarda dinlediğim en kötü şarkı olabilir. Son iki şarkı ‘Yalnızlıktan’ ve ‘Şehrin Işıkları’ biraz kurtarıyor durumu. Rock da, progresif de bu değil, üzgünüm.
NİL KARAİBRAHİMGİL
BEN BURAYA ÇIPLAK GELDİM
DMC
2000’lerin en iyi Türkçe pop albümlerinden
Kalite düzeyi deniz seviyesinin altında seyreden Türkçe popa alternatif renkler katan, samimiyetini bozmayan, fabrikasyon işlere imza atıp da sağda solda dünyaları ben yarattım edasıyla takılmayan, fark yaratan ve bu farkı koruyan herkese kapımız açık. Tıpkı yıllardır Nil’e olduğu gibi... En başından beri ‘cici kız’ imajını bozmayan, kendine has üslubu ve diğer kadın popçulardan anında sıyrılmasını sağlayan içten havasıyla 2000’lerin Türkçe popundaki en ayrıksı konumlardan birini edindi kendine, Nil. Yazdığı şarkı sözleri bazılarına aşırı çocuksu geldi, bazıları bu sözleri yazdığı için onu ‘bir imaj dâhilinde hareket edip samimi olmamakla’ suçladı, bazıları müzikalitesine laf attı durdu...
Fakat Nil yıllardır hep aynı Nil olarak kalıp farkını korumaya, üretmeye, polemikten kaçınmaya ve duruşundan taviz vermemeye devam etti. Sadece kendi hikâyelerini anlattı, kendi derdini fısıldadı, kendi rüyalarını paylaştı, kendi korkularıyla yüzleşti, kendi günlük sayfalarından parçalar gösterdi bize ve kendi masal dünyasından alıntılar döktü önümüze... Yıkıcı eleştirilere kulak asmadı, yapıcı eleştirilerden ders aldı ve yoluna ‘özünü koruyarak’ devam etti. Aynı kaldı, ama gelişti...
2002’de Ozan Çolakoğlu desteğiyle ilk albümünü yayımlayan Nil’in kariyerinin en iyi işini size takdim etmek beni heyecanlandırıyor açıkçası... Evet, yanlış okumadınız, ‘Ben Buraya Çıplak Geldim’, bugüne kadar Nil’in çıkarmış olduğu en iyi albüm. Sadece Nil’in değil, son 12 yılda Türkçe pop kulvarı dâhilinde bu kadar zengin, bu kadar dolu, bu kadar kaliteli bir alternatif iş duymamıştım. Hip hop’tan funk’a, hafif rock sularından standart popa uzanan yelpazesiyle ‘Ben Buraya Çıplak Geldim’in bir klasik olacağını düşünüyorum. Ha, ‘Neden o zaman 5 yıldız vermedin?’ derseniz de, cevabım hazır; albümün kartoneti maalesef koca bir kâğıt israfı! Her sayfaya dev puntolarla şarkının sadece bir dizesini yerleştirerek onlarca sayfalık bir kartonet hazırlamak kimin fikriyse kendisinin TEMA Vakfı’na bağış yapmasını istiyorum. Evet, ortada birçok açıdan muhteşem bir albüm var ama bu kâğıt israfı da az-buz şey değil. Üzülerek de olsa albüme tam puan vermek içimden gelmedi kısacası.
Albümde emeği geçen başta Nil’in kendisi olmak üzere Murad Arif’i, Mert Esirci’yi, Alper Erinç’i, Mustafa Ceceli’yi ve Çağlar Türkmen’i tebrik eder, önlerinde saygıyla eğilirim...