Güncelleme Tarihi:
LEONARD COHEN
OLD IDEAS
Sony Music
Kanadalı şair, yazar, müzisyen ve ‘modern çağ ozanı’ Leonard Cohen’in müzik kariyerinin 45’inci yılında yayımladığı bu yeni albümü, aynı zamanda sekiz yıl aradan sonra çıkardığı ilk stüdyo albümü. Müzik tarihine geçmiş efsane albümler, eşsiz şarkılar ve hem akıllara hem yüreklere kazınan sayısız şarkı sözü ile özetleyebileceğimiz ustanın sanat bahçesinde ‘Old Ideas’ alacakaranlık kuşağını temsil ediyor. Ne güneş parlıyor tepede ne de henüz gece... Cohen’in spoken word dediğimiz tarzda, konuşma ritmindeki vokalleriyle fonda çalan hafif bir müzik üzerine şiirler okuduğu 10 şarkının yer aldığı albümde ustanın şairane bakış açısıyla aşk, ilişkiler, cinsellik, kayıplar ve ölüm gibi insan varoluşunun en derin kavramlarından bazıları ele alınıyor. Kendi tanımıyla şefkat ve anlayıştan ilham alan bu albümde Cohen’in sözlerine kulak verirken ister istemez geçmişle hesaplaşacak ve ruhunuzun o ‘eski fikirler’ arasında hüzünlü adımlarla ağır ağır dans ettiğini göreceksiniz. Kapak tasarımını da kendisinin yaptığı bu albümünde Cohen, dingin bir haleti ruhiye sergiliyor olabilir ama kelimelerle kopardığı gürültü, arkada usulca salınan notaların arasından bir fırtına gibi yükseliyor. Sakin güç budur. Görkemli kaybetmek de...
GÖKÇE
KAKTÜS ÇİÇEĞİ
Pasaj Müzik
“Işıklar yavaş yavaş sönmeye başladığında, insanlar uyumak için yataklarına doğru yol alırken; hani sıkıntıdan içiniz dışınıza çıkar ya, öyle bir gecede başlar kaktüs çiçeğinin hikâyesi. Yüzlerce dikenin arasından, tüm güzelliğiyle çıkıverir, tezatlığın böylesi... Sarı, mavi, kırmızı, yeşil. Yakıştırabildiğiniz tüm renkler... ‘Kıskanırsınız onu’, ‘tutup fırlatasınız’ da gelebilir! ‘Sormayın neden’, ‘n’apardınız’ bilemezsiniz. ‘Başkası’ düşünmez onu sizin kadar. Hem ‘kime ne!’ ‘Bitti mi’ büyümesi, ‘oh olsun’ geleceğe, eskiye dönersiniz! ‘20’li yaşlarınızı’ getirir aklınıza, hissettiğiniz tüm kötü şeylerin yanında yaşadığınız güzellikleri! Ve günlerden bir gün, mesela cuma, soldu diye üzülürken siz, aniden açıverir mevsimlere meydan okuyan inatçılığıyla.”
Gökçe, yeni albümünü böyle anlatıyor. (Tırnak içinde yazılı olanlar albümdeki şarkı isimleri.) 2011 yazının en büyük hitlerinden ‘Tuttu Fırlattı’nın da yer aldığı bu albümde Türk sanat müziği klasiği ‘Kıskanırım Seni Ben’i kendi tarzında yeniden yorumlayan sarışın güzelin diğer sürprizi de Miss Platnum’um ‘Mercedes Benz’ini Türkçe sözlerle yorumlaması. Balkan müziği, r&b, etnik müzik ve pop rock’ın yüksek tempolu karışımını sevenlere öneririm bu çiçeği...
ROJIN
ÇU ÇU / GİTTİ GİTTİ
DMC
Ülkemiz, tarihinde hiç olmadığı kadar açık bir demokrasi savaşı verirken bu savaş toplumun dâhil olduğu her alanda kendini bir şekilde hissettiriyor. Bu etki ve tepkinin en dikkat çekici şekilde yaşandığı alanlardan biri ise tabii ki sanat. Bu sebeple de Türkçe dışındaki dillerde üretilen sanat eserleri de son yıllarda hiç olmadığı kadar dikkat çekiyor. 1974’ün en uzun gecesinde Mardinli bir baba ve Suriyeli bir annenin kızı olarak Adana’da doğan, 1990 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’na girdikten sonra hem Türkiye’de hem farklı ülkelerde çocuk ve gençlik tiyatrolarında görev alan Rojin de işte bu konunun en önemli isimlerinden. Önceki albümlerinde Türkçenin yanı sıra Kürtçe şarkılara da yer veren sanatçı, beşinci albümü ‘Çu Çu’da ise bu iki dilin yanı sıra Farsça ve Ermenice şarkılar da söyleyerek etnik zenginliğin önemini ve farklılığın zenginliğini vurguluyor. Rojin’in 4 aranjörle çalıştığı albümdeki şarkılar hem geleneksel hem de modern enstrümanların bir arada kullanılmasıyla da bir ahenk yaratıyor diyebilirim. Ferdi Tayfur’un ‘Kurtuldum’ ile Yıldız Tilbe’nin ‘Gitme Gel’ bestelerinin öne çıktığı albümde anonim eserler de yer alıyora. Doğu-Batı sentezinin farklı dillerdeki örneklerini merak edenlere...
ŞİRİN SOYSAL
BİR ŞEYLER VAR
NU-DC Records
Vokal ağırlıklı, yer yer indie rock’a kaçan bir alternatif caz albümü yapmak, günümüzün yaygın müzik algısı düşünüldüğünde oldukça cesurca ve Soysal’ın bu cesareti takdir edilesi. Kendisinin ilk albümü olan ‘Bir Şeyler Var’ raflara yollanalı biraz zaman oldu ama arada kaynayıp gitmesine gönlüm izin vermedi ve sayfama taşıdım. Ülkemizdeki en başarılı mizah yazarlarından Vedat Özdemiroğlu’nun hayat arkadaşı olarak sadece adını bildiğim, ardından ‘Şampiyon Beşiktaş’ isimli kısa filmin yönetmeni olarak karşımıza çıkan Soysal, son dönemde kendi hayat hikâyesinden esinlenerek yazılan ‘Zehra Z’ isimli kabare çalışmasıyla gündeme gelmişti. Türkiye’ye geldikten sonra oyunculuktan ziyade, içindeki yaratıcı gücü şarkı söyleyerek ortaya çıkarmaya başlayan Soysal, baştan sona karanlık ama korkutucu olmayan, ağır ama yorucu olmayan şarkılarıyla sizi içine çekiyor adeta. Sözlerdeki soyutlanma, yabancılaşma ve hayatı sorgulayan tavrıyla sersemletiyor, aslında hepimizin yaşamındaki tezatlıkları anlatıyor ve kabare atmosferi taşıyan bir müzikal lezzet sunuyor. Biraz Björk, biraz Tori Amos, biraz Lhasa De Sela... Alternatif müziğe şans verin, sadece her yerden fırlayan şarkılarla yetinmeyin, gizli hazineleri de keşfedin...
LANA DEL REY
BORN TO DIE
Interscope Records / Avrupa Müzik
Merakla beklendi karşılığını veriyor
Pop müziğin, müzik dinlenen hemen her yere ulaşmasındaki kudretlerden biri, onu her kesimden insanın kendince yorumlama, algılama hürriyetine sahip olmasında saklı olsa gerek. Yine de günümüz popüler müziğinde sabit çerçeveler de yok değil. Şu an zirvede hangi kadınlar var? Lady Gaga, Rihanna, Katy Perry, Beyonce. Britney, J.Lo ve Christina ablaları ile Kesha ve Jessie J. gibi nispeten yeni yıldızları da hesaba katarsak ortaya çıkan büyük resimdeki manzara bize tek kelimelik bir özet çıkarıyor; görkemlilik. Sansasyon yaratacak kıyafetler, abartılı makyajlar, pahalı ve kalabalık videolar, devasa prodüksiyonlar, olağanüstü dans koreografileri, büyük cümleler, kocaman spotlar... Yani yalınlık karşıtı hemen her şey... Bu manzara, günümüz pop müziğinin ilk bakışta dikkat çeken çerçevelerinden biri. Fakat işin bir de duru kısmı var. Üstelik yine son derece popüler olabilen... Amy Winehouse ve Adele desem mesela? Bunlar da işin daha gösterişten uzak, daha sakin ve birçoklarına göre daha samimi kanadını temsil eden bir pop anlayışından geliyorlar. Hem de sahip oldukları retro bakış açısı ve daha da ötesinde retro imajlarıyla günümüzün en büyük tutkularından biri hâline gelen ‘nostalji’ kavramının da karşılığını pop müzikte sağlamış oluyorlar.
İşte artık o nostalji ve yalınlık furyası dâhilinde değerlendirebileceğimiz bir yıldız daha var; Lana Del Rey. Geçen yılın ekim ayında ilk single’ı ‘Video Games’in amatör kamera çekimleri ile süslenen videosu YouTube’da yayımlandığında bir sonraki yılın en büyük kadın yıldızını dinlediğimizi fark etmemiştik. Aslında iki yıl önce Lizzy Grant adıyla pop dünyasında çıkış aramış olan bir Brooklyn kızıydı o. Sarı saçları, utangaç hâlleriyle şansını denemiş, başarılı olamamıştı. Bu hayal kırıklığının arkasından iş bilir birkaç menajer vasıtasıyla “Beni Baştan Yarat” programından fırlamışçasına bir değişime girdi. Önce adı 1950’ler Amerikan sinemasının yıldızlarını anımsatacak şekilde Lana Del Rey’e çevrildi. Ardından kilolar verildi, dudaklar operasyondan geçti, kaşlar yukarı çekildi, saçlar sarıdan kumrala döndü. Böylece utangaç pop-rock gitaristi / vokalisti Lizzy Grant’ten yere bakan yürek yakan Lana Del Rey’e dönüşüm tamamlandı. Ve ‘Born to Die’ adlı ilk Lana Del Rey albümü de işte bu projenin ürünü. Popun sakin, duru, yalın ama yaratıcı kısmını sevenler, bu albümü gözü kapalı alabilirler.