Güncelleme Tarihi:
‘Ştreees, çagın hastalıgı’ derdi, Allah selamet versin Gakgoş. (Soyadını vermiyorum, artık devletin koca bir kaymakamı, vali olmadıysa bu arada...)
Hürriyet, insanın moralini bozmak için elinden geleni yapar. Komando misali, kalan sağlar bizimdir, bize bedenen ama asıl moral açısından en sağlamlar gerekli, bakiye ölsün...
Neyse, detaya ve dolayısıyla 17’ye girmeyelim şincük senenin ilk iş günü... (17’inci madde, gazetecilikte ‘iki takdir’den sonraki safhadır! Bilmem anlatabildim mi?)
*
31 Aralık’la 1 Ocak arasında ne değişiyor?
Hiç...
Eğer, ay sonu yıl sonu, müsseseniz sizi ‘tensik...’ etmemişse (lafta bile memenet yok), tabii, ‘Muhasebeye bir uğrayıver!’
Ama, aynı merhaleyi 40-45 kere geçmiş olan, benim gibi tecrübeli ‘yeni yıla giriciler’ bile bir hevese kapılıyor her seferinde, sanki ‘bazı şeyler’ değişecekmiş gibi...
Yılbaşı’nda büyük ikramiye filan kazanmazsan... bir günden diğerine, bir gece yarısı beeş - döört - üüüç - ikiiii - biiiir - ne değişebilir ki?
KENDİNDEN BAŞKA?
Bir sürü karar verirsin her seferinde, 1 Ocak’ta ne bileyim kimi ‘rejime yahut spora başlıyorum’, kimi ‘eşek gibi çalışmaya son, yaşıyorum artık, hayatımı yaşıyorum...’, kimi ‘yaşım 50’ye geliyor, hayat bitiyor... zamparalığa başlıyorum” !..
Bir sürü ‘iyi niyetli karar’ ...
Sonra? Sağ ön beyin lobunda gözünü açtırmayan bir ağrı, ağzında acı bir tat ve midende Diyanet’e hak verdiren bir yanmayla... 1 Ocak sabahı kalktığında...
Ossaat anlarsın ki... hepsi palavraymış!
1 Ocak’ın 31 Aralık’tan bir bok farkı yoktur.
Bırakın o büyük devrimi, perestroika bile fos çıkmıştır.
‘Düşmüş’ bir halde, mor ve moron, yeni yıla girersin...
Bu ‘moralman çöküntüsü’ne - şuurunda olsan da olmasan da - Yılbaşı çekilişinde dıt’ı almış olmak da tuz biber olacaktır. Haydi ordan, palavra atma bana, ‘Ben kesinlikle bilet almam, şans oyunlarına karşıyım’ filan diye, bal gibi bilet aldın, bal gibi - şuurlu olmasa bile, beynin kıyucuğunda bir yerler - ikramiyenin her TC vatandaşı kadar, ‘size de çıkabileceğini’ söyleyip durdu sana...
Bizim küçük ankette her 8 kişiden 7’si itiraf ediyordu hayali olduğunu...
1 Ocak sabahı kalkarsın, yılın ilk mesai günü işe gelirsin...
31 Ocak saat 5’te işten çıkarken yaptığın, kaçınılmaz, ‘Haydi arkadaşlar, hakkınızı helâl edin, ay başında ben artık yokum, ararsanız Bahama Adaları’nda bulursunuz beni...’ esprisi / umudu boşa çıkmış...
Söylemesen bile, aklından geçirdiğin ‘Pazartesi sabahı işe gelirim abi, açarım müdürün kapısını, ‘Lan hıyar’ derim ‘senin ta yedi sülaleni...’ umudun bir dahaki ‘büyük ikramiyeye’ kalmış...
Hadi canım, hadi, işine bak...
(*) Anlattım size, bir Milli Güvenlik hocamız vardı, Kıbrıs Çıkarması’nın hemen ardından, ateşli genç bir binbaşı. Fransız Lisesi son sınıfta (8 senedir Fransızca) okuyan bizlere ahkâm keserdi, “Duyuyorum ara sıra, babalarınız dünyanın parasını verip sizi Fransız okuluna gönderiyor ama hâlâ hata yapıyorsunuz, ‘moralim bozuldu’ diyorsunuz, halbuki Fransızca’da moral, ‘ahlâk’ demektir, yani ‘ahlâkım bozuldu’ diyorsunuz, ha-ha-ha!” Biz de çıkıp (İlyas Salman gibi) diyemiyorduk ki, ‘Ulan Sayın Hocam, onlardan biri ‘lö’ moraldir, öteki ‘la’ moral, ikisi farklıdır...’