Haçlı kafasından kurtulmak için

Güncelleme Tarihi:

Haçlı kafasından kurtulmak için
Oluşturulma Tarihi: Nisan 03, 2005 00:00

Avrupa, Türkiye’yi çok iyi tanıyor, Türkiye ile ilgili olan her şeyi bin yıllık Haçlı süzgecinden, eleğinden geçirerek değerlendiriyor; bütün varlığı Türkiye’ye ve Türklere karşı Haçlı kafasının geçirimsiz (impermeable) zarıyla, katmanıyla kaplı.Paris IV Üniversitesi’nde tarih hocalığı yapan Geraud Poumarede, kitabında bu geçirimsiz zırhı delmeye çalışıyor. Adı, ‘Pour en finir avec la Croisade’. Kitabın adını başkaları ‘Haçlı Seferi’ni Çözüme Bağlamak’ olarak çevirebilir ama ben kitabın adını ‘Haçlı Kafasından Kurtulmak’, ‘Haçlı Saplantısından Kurtulmak’ olarak anlıyorum.1953 cumhuriyet tarihimizin çok önemli bir yılıdır, bir dönüm noktasıdır: 29 Mayıs 1953 günü, İstanbul’un Fethi’nin 500. yılı büyük bir tantana ile belediye ve devlet törenleriyle kutlandı. Türkiye’yi, İstanbul’u yönetenler için, İslamcı ve ırkçı Türk sağı için, nüfusun yüzde 99,9’u için son derece doğal olan bu kutlama, Osmanlı Devleti’ni yıkıp parçalamak amacıyla yüzyıllarca uğraşmış olanların ve gizli servislerinin kafasına iyice kazındı. Ne oluyordu, ‘Yurtta barış, dünyada barış!’ şiarına sıkı sıkıya bağlı otuz yaşındaki genç Türkiye Cumhuriyeti politika mı değiştiriyordu?Bunun üzerine, cumhuriyet öncesinin eski düvel-i muazzama koalisyonu, Türkiye politikasını yeniden gözden geçirmeye başlamış, eski defterler açılmış olmalı. Ama o sırada Türkiye’yi yönetenler böyle tarihsel incelikleri düşünecek durumda değillerdi anlaşılan.Dikkat edilirse ve anımsanırsa, Avrupa, 1923-1953 yılları arasında, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhinde olmamaya, böyle görünmemeye özen göstermişti. Aralarında içten sempati duyanlar bile vardı. Bunda Atatürk’ün dış politikası etkili olmuştu.Ama 29 Mayıs 1953 törenleri Avrupa’ya Osmanlı’nın cihat fetihlerini ve Haçlılar’ı anımsatmıştır. Aslına bakarsanız bunları pek unutmamıştı zaten!*Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, mart ayı başlarında, Belçika Başbakan Yardımcısı Laurette Onkelinx ile Brüksel’de görüşmüştü. Bayan Onkelinx, Türkiye’nin AB’ye katılımı konusunda şöyle diyordu:‘Maalesef Avrupa’da Türkiye fazla tanınmıyor. Kültürel zenginliği bilinmiyor. Batılı tarafı tanınmıyor. Burada Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucusu olduğunu kim biliyor? Bu nedenle uzun bir yol bizi bekliyor. Bu müzakere sürecinden iyi yararlanmak ve bu süreci Türkiye’nin tanıtımında kullanmak gerekir.’ (Hürriyet, 9 Mart 2005)*Bakan hanımın sözlerini okuduğum sırada, Geraud Poumarede’in ‘Pour en finir avec la Croisade’ (Presses Universitaire de France, 2004) adlı kitabı masamın üzerinde duruyordu. Kitabın adını başkaları ‘Haçlı Seferi’ni Çözüme Bağlamak’ ya da ‘Haçlı Seferi’nden Kurtulmak’ olarak çevirebilir ama ben kitabın adını ‘Haçlı Kafasından Kurtulmak’, ‘Haçlı Saplantısından Kurtulmak’ olarak anlıyorum. Kitabın alt başlığı da şöyle: ‘XVI. ve XVII. yüzyıllarda Türklerle yapılan savaşın mitosları ve gerçekleri.’Türk tarafı, Osmanlı Devleti’nin XVI. ve XVII. yüzyılda Avrupa’da yaptığı savaşları Haçlı’ya karşı görmez; Haçlı Seferleri’ni 1096-1291 yılları arasında sınırlandırır. Türkler için Haçlılar bir milletler koalisyonudur, ama Avrupa için Haçlı Seferleri’nin karşısında sadece Türkler vardır. Bu nedenle, Belçika Başbakan Yardımcısı Laurette Onkelinx’in sözlerini ben başka türlü okudum, başka türlü anladım.Avrupa, Türkiye’yi çok iyi tanıyor, Türkiye ile ilgili olan her şeyi bin yıllık Haçlı süzgecinden, eleğinden geçirerek değerlendiriyor; bütün varlığı Türkiye’ye ve Türklere karşı Haçlı kafasının geçirimsiz (impermeable) zarıyla, katmanıyla kaplı.*Paris IV Üniversitesi’nde tarih hocalığı yapan Geraud Poumarede bu geçirimsiz zırhı delmeye çalışıyor. Sonunda günümüzde de Avrupalılarla Türkleri karşı karşıya getiren çatışma noktalarını ortaya çıkartıyor. Kuşkusuz, Osmanlı ordularının sürekli saldırıları Hıristiyan Avrupalıların zihninde bir çatışma kültürünün ortaya çıkmasına yol açmış. Düşman (Osmanlı-Türk) bu kültürün aynasına bir dinsiz-imansız, bir barbar, daha sonra da bir despot olarak yansıyor. Tam anlamıyla bir zihinsel Haçlı seferi bir anonim Haçlı kafası oluşturuyor. Bütünsel bir karşıtlık ve gerçek bir Haçlı seferi...Avrupa Birliği ülkeleri halklarının Türk ve Türkiye karşıtlığının kökeninde, temelinde, tabanında bu Haçlı kafası var. Ama 1953 yılında İstanbul’un 500. Fetih Yılı’nın kutlanması aslında bir sağcı fantezisinden başka bir şey değil. Avrupa halklarının Haçlı kafasının karşılığı yok Türk milletinde. Yeniden fetih hayalleri bile ciddi değil.İstanbul’un düşüşünün Avrupa’nın beyninde ve ruhunda yarattığı travma bizim sandığımızdan çok daha derin ve geniş boyutlu. ‘Daha önceki felaketlerin hiçbiri İstanbul’un düşüşü kadar vicdanları sarsmadı ve Batı’nın dikkatini Doğu üzerinde odaklandırmadı.’ (S.26)İstanbul’un düşüşü simgeseldi; Batı ve Doğu kiliselerinin birleşmesi hayaline son veriyordu. Dolayısıyla Papalık ve Hırıstiyanlık kendi geleceğinin tehdit altında olduğunu hissediyordu.İstanbul’un düşüşüne tanık olan Kievli Isidore Avrupa’ya mektup yağdırıyordu:‘İstanbul kenti öldü, hiçbir hayat belirtisi yok. İstanbul bir simgedir ve onun için ağlamalıyız, ama hemen silahlanmamız gerekiyor. Çünkü Deccal’in habercisi, Türklerin sultanı kapımıza dayandı.’(S.28)*24 Mart 2005 tarihli Yunan Katimerini Gazetesi’nde de şöyle bir cümle var: ‘Türkler Avrupalı’nın ruhunda karanlık bir noktanın içinde yer alıyor. Bu karanlık Viyana kapılarına dayanan Osmanlılar nedeniyle Avrupalı’nın içine işlemiş durumda.’ (Radikal, 27.03.05) Avrupa’nın kafasında gerçek+mitos karışımı bir Türk imgesi var. Değişmiyor!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!