Güncelleme Tarihi:
Öyle kolay kolay “beğenmedim” deiyemem. İnsanlar emek vermiş (170 kişi), paralar bağlanmış (1,5 milyon $), eski yeni oyuncular günlerce ter dökmüş, öyle köşesinde oturup “şurası iyi olmuş, burası kötü olmuş” diye buyurmak ters gelir bana.
Ama ne edeyim, en iyi niyetimle oturdum, nedense adı “Etiler” Movieplex olan, Levent’teki, ısıtması çalışmadığı için dibimizin tuttuğu sinema koltuğuna...
Doğrusu “nostaljik” bir film seyretmeyi ummuşum demek ki, eski oyunculardan hayatta olanlar, sağlığı el verenler de kadroda yer aldığına göre.
Güdük Necmi, İnek Şaban, Tulum Hayri, Kel Mahmut...
Sahnede seyretmedim, yetişmedim. Ama kitaplarını okudum, filmlerini defalarca seyrettim.
(Son senelerde televizyon kanalları esere terbiyesizlik yaparak, seyirciyi ebleh yerine koyarak bizi Kemal Sunal’ın bütün filmleri gibi Hababam Sınıfı serisinden de nefret ettirmeye çalıştılar ya...)
Hababam Sınıfı’nın yeniden çekileceğini öğrenince düşündüm, doğru bir karar mı, diye.
Hayır, ben olsam (1) böyle bir mukayese riskine girmezdim çünkü seyircinin beklentisi tatmin edilmesi zor derecede yüksek olacaktı, (2) böyle bir girişimi “lèse-majesté” yani ustalara ve eskiye saygısızlık olarak algılardım.
Onun için filmi görmeye biraz geç, hem korkarak, hem de kalbim heyecandan atarak gittim.
*
Demek ki çok şey beklermişim Hababam Sınıfı Merhaba’dan.
Mesela, senaryo özentisiz, orijinallikten uzak geldi bana (Namussuz sahibi tarihî okulu yıktıracak, öğrencilerle eski hocalar birlik olup bunu engelliyor teması işlenmedi mi Hababam Sınıfı’nda?); oyuncular vasat (Okulun paragöz sahibi rolündeki Mehmet Ali Erbil “bildiğiniz gibi” yine, yani Çarkıfelek mi seyrediyorsunuz, Aşkım Aşkım mı, Kahpe Bizans mı... beş dakika sonra karıştırıyorsunuz artık. Erkek öğrenci kılığına giren Nehir Erdoğan bir facia - zaten erkek rolü oynayan kadın kadar altından kalkılmaz bir kompozisyon yoktur herhalde sinemada...); eskiyle yeni arasındaki nostaljik ve tematik bağlantı “eksik teşebbüs” aşamasında kalmış (Eski öğrencileri sadece bir nargile kahvesinde oturur görüyoruz. Bir tek Güdük Necmi faal, o da... - senaryo gereği, Halit Akçatepe’nin suçu değil - ne bileyim ben, “Efsane Hababam Sınıfı” mensubu bir eski öğrencinin bugünkileri faka bastıracak bir fırlamalık yapmasını bekliyor değil mi insan, otuz yıl öncekileri tekrarlamasını değil.) ... vs, vs.
Yani?
Ne bileyim ben..
Zaman zaman çok güldüm tabii ki ama...
Hani öğretmenler öğrencinin şevkini kırmamak için (ve evde babadan sopa yemesin diye) karneye “Daha iyi olabilir” diye kanaat yazarlar ya...
Hababam Sınıfı da “daha iyi” olabilirmiş.
Ve “eskisinden daha iyi” olmadan yapılmamalıymış...