Güzel güzel oynadın mı?

Güncelleme Tarihi:

Güzel güzel oynadın mı
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 2003 18:51

Pişmiş armudu severim. Kendi yazdığım kadar, Sezai Abi’den, Sinan’dan, Mine’den geçinirim. Hatta Gözlüklü Martı’nın gagasından bile yem kaparım. (Bana boşuna J.R. dememişler, anlatırım bir ara!) Bugün e-dostum Rasim Bey, hani küçük arkadaşım Deniz’in babası, sayfamın (habersiz) konuğu. “Çocuklar, doğduklarında hayatın bütün gerçeklerini bilirler, sonra unuturlar” diye bir söz vardır ya, bakın Deniz ne diyor!

Haberin Devamı

Kanada’dan e-dostum Rasim Bey’in mektubu :

Merhaba Serdar Bey,

Öğle yemeğine eve gittim. Deniz oğluma soruyorum :

“Okul nasıldı bugün oğlum? Arkadaşlarınla güzel güzel oynadı mı?

Cevap veriyor :

“Ben okulda güzel güzel oynadım. Sen de işte güzel güzel oynadın mı?”

“Evet, oynadım” diyor, gülmekten yerlere yatıyorum.

Yemekten sonra işe gelirken düşünüyorum, “Bizler iş yerinde ne yapıyoruz gerçekten? Deniz gibi oyun mu oynuyoruz? Önümüzde bilgisayar, birtakım yazılar, şekiller üretiyoruz, daire yapıyoruz, eğriler çiziyoruz. Bazen renkli oluyor sayfalarımız. Sonra o renkli sayfaları basıyoruz. Sonra toplantılar, tartışmalar, dedikodular, yağcılıklar, yalancılıklar... Tek taraflı, çift taraflı aşık olmalar, ihanet etmeler, aldatmalar aldatılmalar... Sağa sola telefonlar... İlgili ilgisiz bir sürü insan bize telefon ediyor, akıl alıyoruz, akıl veriyoruz. Bazen gerekli, bazen gereksiz, bir sürü konuda, her şeyin en iyisini biz bilirmişiz gibi davranıyoruz. Yemekler, seyahatler, uçaklar, trenler, taksiler, oteller...”

“Bazen birilerine kızıyoruz, bazen kızdıklarımızla iyi olup, eskiden iyi olduklarımıza karşı cephe kuruyoruz. Fırça atıyor, fırça yiyoruz... Tanıdıklarımızı kollayıp, farklı düşünenlerin kuyusunu kazıyoruz... Bunun sonu yok, iyisi mi burada keseyim, zaten herkes biliyor oyunun nasıl oynandığını. Bütün bunlar için bize para veriliyor, genelde bunu da beğenmiyoruz.”

“Bu bir oyun gibi gerçekten. Tek fark, Deniz oğluma para verilmemesi!..”

*

Evet, Rasim Bey dostum, Deniz bir kere daha doğruyu bilip, doğruyu söylemiş. Çocuklar, oyunu yüreklerini koyarak, gerçek gibi, hayat memat meselesiymiş gibi oynarlar. Ama, minik yüreklerinde bir ses onlara, bunun bir oyun olduğunu hatırlatır sürekli. Büyürken, o sesi artık duyamaz olurlar ve hayatın bir oyun olduğunu unutur, herşeyi ciddiye alırlar.

Deniz’in içindeki o tatlı, o baldudak, o akıllı çocuğun, hep çocuk olarak kalması ümidiyle...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!