Hazırlayan: Ertuğrul AKÇAYLI
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2005 00:14
Sırtını dağlara vermiş olan Gümüldür, dağların eteklerinden, Ege denizinin mavi sularına doğru uzanır. İzmir’in gözde yazlıklarındandır. Selim Öztaş ve eşi Neşe Öztaş TRT İzmir Radyosunun ses sanatçılarıydı. O yaz Gümüldür’de diğer yıllarda olduğu gibi yazlık tatillerini bitirmişler, dönüş hazırlıkları yapıyorlardı.
Bir eylül vakti, sabahın erken saatleriydi. Selim Öztaş, çayını içtikten sonra bahçeye çıkmıştı. Küçük bahçe, çiçeklerle doluydu. Güllere doğru yürüdü. Yaz gülleri çoktan açmış, ömürlerini doldurmuş ve kırmızı, pembe yapraklarını toprağa dökmüşlerdi.
Bunlar, bu dünya güzeli güller ise Güz gülleriydi. Sabahın erken saati olduğu için gecenin yağan çiği, kırmızı ve pembe gül yapraklarının üzerinde damlacıklar halinde duruyordu. Selim Öztaş, güllerden birini eline aldı, onu okşarcasına, incitmek istemezcesine sevdi. Eğildi, kokladı, ‘Koklamaya bile kıyamıyorum Gül’üm’ dedi içinden.
GÜZ GÜLLERİYLE KONUŞA KONUŞA GEÇMİŞE GİTTİ
Güz güllerine bakarken, ilkbahar ve yaz gülleri geldi aklına. Onların da yapraklarına böyle çiğ düşerdi gecelerden. Ama sabah doğan sıcak güneşin ışınları, o güllere hayat verirdi. Oysa Güz gülleri, gittikçe serinleyen havalarla, doğa koşullarıyla, daha geç açardı.
Selim Öztaş, Güz gülüyle konuşurken takvim yaprakları, belleğinde hızla çevrilip duruyordu. Aylar, yıllar geriye gidiyordu.
Şimdi 1981 senesinin içindeydi. İzmir’den Ankara’ya gelmiş, Gazi Üniversitesi’nin İnşaat Fakültesi’ne girmişti. Çok iyi bir sesi vardı, Türk Müziği’ni çok ama çok seviyordu. Ankara Radyosu’na stajyer sanatçı olarak girmişti. Koroda kızlı erkekli arkadaş gruplarıyla çalışma günlerinde, hocalarıyla çeşitli eserleri geçiyorlardı. Bir gün o gözlerinin içine kadar gülen kızla tanıştı:
- Ben Selim, dedi.
Genç kız, ‘Ben de Neşe’ diye cevap verdi. Gazi’li Selim Öztaş yeniden sordu:
- Müziğin dışında başka bir şeyle meşgul müsünüz?
- İşletme okuyorum.
GEÇEN SENELERE AĞLAMIYOR SADECE HÜZÜNLENİYORUM
Ankara Radyosu’ndaki staj döneminde her geçen gün farkında olmadan birbirlerine daha çok yaklaştılar. O kadar çok ortak noktaları vardı ki...Bazen koro çalışmalarında, konserlerde beraber bir ikili oluşturuyor, şarkıyı öyle okuyorlardı. O yıllarda bir de ortak şarkıları vardı. Rahmetli büyük Bestekar Muzaffer İlkar’ın bir şarkısıydı Hicaz parça:
‘Gözlerimden yüzün
Kulaklarımdan sesin
Silinmedi senelerdir...’
Arkadaşlıkları çoktan flörte geçmişti. Ama yaşananlara, yaşadıklarına bir türlü bir isim veremiyorlardı. O duygu dünyasının bir çifti olduklarını artık inkar edilemez bir gerçek olarak kabullendikleri gün, zaten kendilerini nikah masasında bulmuşlardı.
Selim Öztaş, Neşe hanımla yaşamını birleştirdiği gün 28 yaşındaydı. Mutluydular, ama Öztaş kendi kendine kızıyordu, ‘Neden daha önce Neşe’ye açılmadım, neden onu sevdiğimi söylemedim!’ diye.
Selim Öztaş o güz gülünü aldı yeniden eline, avuçlarının arasına. Gülün incecik yaprağı üzerinde titreyen çiğ damlasına baktı, billur çiğ damlacığı adeta titriyordu. Selim Öztaş, parmaklarının ucunda, avuçlarında tuttuğu Güz gülüyle konuşmaya başladı yeniden;
‘Senin gibi biz de bu aşkta geç açıldık, geç söyledik sevgimizi birbirimize. Keşke keşke daha önce konuşabilseydik, keşke daha önce kalbimizin sesini birbirimize duyurabilseydik. Duyurabilseydik de, mutluluğumuzu çok öncelerden yakalayabilseydik. Ama geçen senelere, ağlamıyor sadece hüzünleniyorum...’
Güz güllerinden birini koparıp eline aldı, yazlık evin önüne geldi, balkona oturdu. Masanın üzerinde bir beyaz kağıt duruyordu. Selim Öztaş’ın eli kalemine gitti. Neşe Öztaş, gazete okuyordu. Selim bey, bir anda hayal aleminin derinliklerine gitti.
Zaman zaman masanın üzerinde duran o Güz gülüne bakıyordu. Bakarken o gülden kokuların yerine duygu yüklü ilhamlar geliyordu. 28’inde evlendiği halde, ‘Keşke keşke daha önce bu yuvayı kursaydık, keşke daha önce bu mutluluğu yaşasaydık’ derken duyguları heceler halinde kağıdın üzerine dökülüyordu:
‘İnan ki ağlamadım
hüzünlüyüm sadece
Gözlerimdeki nemler çiğ gibi
yağar böyle her gece... ‘
Selim Öztaş güftesini yazdığı şarkıyı kendisi besteledi. Şarkı önceleri tabii ki her şarkıda olduğu gibi TRT Radyoları’nda çalındı söylendi. Sonra televizyon kanallarında izlendi milyonlarca insan tarafından. Şarkının kaderi ne tuhaftır ki Öztaş’ların aşkları, evlilikleri gibiydi.
Onlar birbirlerine geç açılmışlar, mutluluğu geç elde etmişlerdi. Şarkı da bestelendikten 10 yıl sonra şöhretli besteler arasına girdi. Hakan Taşıyan şarkıyı kasete okuyunca, beste büyük patlama yaptı. Güz gülleri, TRT’nin değerli sanatçı çifti Neşe ve Selim Öztaş’ların mutlu yuvalarının ‘Altın gülleridir.’
GÜZ GÜLLERİ
MAKAM:
Nihavent
GÜFTE ve BESTE:
Selim ÖZTAŞ
İNAN Kİ AĞLAMADIM
HÜZÜNLÜYÜM SADECE
GÖZLERİMDEKİ NEMLER ÇİĞ GİBİ
YAĞAR BÖYLE HER GECE
GÜZ GÜLLERİ GİBİYİM
HİÇ BAHAR YAŞAMADIM
YA SEVMEYİ BİLMEDİM YILLARCA
YA SEVİNCE GEÇ KALDIM
ŞİMDİ DELİCESİNE
SEVMEK İSTESEM BİLE
SON BAHAR SİSİ
ÇÖKMÜŞ ÜSTÜME