Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 2004 00:00
İnsanoğlu, beyninin büyüklüğü ile atalarından ayrılıyor. Son teze göre, beynimizin büyümesi
yemek kültürü sayesinde oldu. Yemekleri pişirmeye başlayarak lezzetli yemek duyumuzu geliştirdik. Sindirim kolaylaştı ve aldığımız enerji arttı. Sindirim sistemimiz yüzde 40 küçüldü ve beynimiz büyüdü!Endonezya’nın Flores adasında ortaya çıkartılan cüce atamızın 400 santimetreküplük küçük beyni, bizim beynimizin nasıl üç misli (1400 cc) büyüdüğünü gündeme getirdi. Modern insanın temel özelliği, ayakları üzerine kalkması ve beyninin gelişmesidir. Antropologların ve evrim biyologlarının üzerinde tartıştığı en önemli konu, beynimizin nasıl büyüdüğüdür...Bu konuda çeşitli görüşler tartışılıyor. Üzerinde durulan son ilginç tez, mide ve sindirim sisteminin küçülmeye başlaması ile beynin büyümesinin paralel olduğu. Bazı antropologlar bu süreci, insanların yiyeceklerini pişirme dönemine geçmeleri ile açıklıyor: İnsanlar açlıklarını gidermek için içgüdüsel beslenmeyi bıraktı, yemeklerini çeşitlendirdi, gurmelik dönemi başladı, sindirim sistemimiz yüzde 40 küçüldü ve beynimiz büyüdü! Bu sayede ‘akıllı’ olduk!SİNDİRİM-BEYİN İLİŞKİSİBeynimiz enerjiye fazlasıyla ihtiyacı duyan bir organ. Beyin, bir yetişkinin ağırlığının yalnızca yüzde 2’si kadar, ama enerjimizin yüzde 20’sini harcıyor. Bedenimiz, mesela orangutan ile aynı miktar toplam enerji tüketiyor. Fakat orangutan beyninin daha az enerjiye ihtiyacı var. Peki, bizim beynimize düşen bu fazla enerjinin kaynağı ne? İki İngiliz antropolog Leslie Aiello ve Peter Wheeler, bu sorunun peşine düştü. İnsanın kalp, böbrek, karaciğer, mide ve bağırsaklarının da çok enerji harcadıklarını saptadılar. Beyinle birlikte tüm bu organlar toplam beden ağırlığımızın yalnız yüzde 7’si kadarken, toplam enerjinin ise yüzde 70’ini harcıyorlar. Acaba insan, beynine daha fazla yatırım yapmak, yani ona daha fazla enerji göndererek büyümesini sağlamak için, diğer organlarını küçültmüş olamaz mı?İki araştırmacı bu tezlerini doğrulamak için, primatların (insana en yakın maymunlar) farklı organlarının ortalama ağırlıklarını karşılaştırdı. Sonuçlar, ortaya attıkları tezi doğruladı: İnsanda karaciğer, mide ve bağırsaklar, maymunlara göre 900 gram daha hafifti. Özellikle bağırsaklarımız, aynı boyda bir maymunun karaciğerinin yalnızca yüzde 60’ı kadardı. Dolayısıyla sindirim sistemi küçüldüğü için harcadığı enerji azaldı ve açığa çıkan bu ‘fazla’ enerji, beynin büyümesine gitti ve insanın daha ulvi (düşünsel, akli) faaliyetleri için harcanmaya başlandı..BESLENMEDE DEĞİŞİKLİKBu olayın gerçekleşmesi ise, beslenme düzenindeki değişimle açıklanıyor: Atalarımız, beyinlerini büyütmek için,
kalori açısından hem daha zengin hem de lifli bitkilere kıyasla sindirimi daha kolay olan eti daha fazla tüketti. Ancak burada en can alıcı nokta, etin pişmiş olarak tüketilmesi. Pişirmekle hem etin sindirimi kolaylaştı hem de insanın nişastayı emme-sindirme kapasitesi ikiye katlandı. Ateşin bulunmasından önceki dönemde, ilk insanın çeneleri çok gelişmişti. Çünkü, av etini yemek için parçalayıcı bir çene yapısına ihtiyaç vardı. Etin pişirilmeye başlanmasıyla birlikte, sert yiyeceklerin yerini daha yumuşak yiyecekler aldı ve zaman içinde çene yapımız da narinleşti. Bugün çene yapımızdaki evrim sürüyor ve arka azı dişlerimiz bile fazla gelmeye başladı!İnsan, yemekleri pişirmeye geçerek, daha zengin kalori elde etti ve besinlerin tatları daha zenginleşti. Fransız ‘Science et Vie’ dergisinde (5/04) görüşleri yayımlanan Doğa Tarihi Müzesi’nden Eko-antropolog ve Etno-biyolog Claude-Marcel Hladik şöyle diyor: ‘Tat alma zevkinin gelişmesi ile farklı tatlardaki besinleri bir araya getiren yemek olgusu, beynin daha da gelişmesine yol açtı.’Yani bu teze göre, beynimizin büyümesini gurmeliğimize borçluyuz!İNSAN BEYNİNİN EVRİMİBundan 4 milyon yıl önce Australopithekus’ların beyinlerinin hacmi 400 santimetreküptü. Australopitehekus’lardan 1.5 milyon yıl sonra, Homo Habilis’lerde ise, beynin hacmi 600 santimetreküpe çıkmıştı. Ardından beynin 800 santimetreküpe ulaştığı Homo Ergaster ve ardından Homo erectus dönemi başladı. 1,5 - 0.6 milyon yılları arasında insan beyninin hacmi sürekli büyüdü. Homo sapiens, yani biz çağdaş insanın beyinin hacmi 1400 santimetreküpe ulaştı. Memeliler arasında da, insan beyni farklı bir öneme sahiptir. Karşılaştırma yapıldığında koyun silik bir yaratık olarak kalırken, en yakın kuzen şempanzenin beyni bile insan beyninden üç kat daha hafiftir.Ayak üzerinde durmak ve beyinKlasik görüşe göre, yaklaşık 2,6 milyon yıl önce ilk insanlar, yani Homo habilisler iki ayak üzerinde durmaya başladıktan sonra beyinleri büyümeye başladı. Antropologlara göre insan iki ayağı üzerine kalktıktan sonra elleri alet kullanmak için serbest kaldı, tehlikelere karşı kendilerini daha iyi savundular ve avlanmaları kolaylaştı. Tüm bunların sonunda kafatasının yapısı değişti. Ancak bazı bilimcilere göre ise kafatasının yapısının değişimini tek bir faktöre bağlamak doğru değil. Burada yemek kültürünün gelişmesi ve daha birçok etkenin rol oynadığı ileri sürülüyor. Çünkü şempanzeler de en azından oturarak alet kullanabiliyorlar.GELECEĞİN HIZLI TRENLERİ KAZ TÜYÜNDE GİDECEKABD’li araştırmacılar, kar tahtasının (snowboard) kaldırıcı gücünü inceleyerek, trenler için yeni bir konsept geliştirme aşamasına geldi. Kar tahtası, ağırlığına karşın, karı ezmeden kayar gibi ilerler. Bunu sağlayan, tahtanın baskı yaptığı gözenekli karların arasından yukarıya doğru çıkan havanın kaldırma gücüdür. Tıpkı kırmızı kan hücrelerinin kılcal damarlar içinde kayarcasına ilerlemesi gibi.Bu kaldırma gücünün tren için de geçerli olup olamayacağını inceleyen New York Üniversitesi’nden Sheldon Weinbaum ve meslektaşları, bir silindirin içine kar koydular ve bu kara pistol ile baskı uygulayarak ortaya çıkan kaldırma gücünü ölçtüler. İlk bir buçuk saniyesi içinde havanın, kardaki gözeneklerden dışarı çıkmasıyla yukarı doğru bir basınç oluştu. Ancak saniyeler ilerledikçe hava boşaldı ve basınç da sıfırlandı. Snowboard ise karın üzerinde kalmayıp hızla yoluna devam ediyor.Weinbaum ve arkadaşlarının bu araştırması, Pysical Review Letters dergisinde 10 Kasım 2004’te yayımlandı. Araştırmacılar 50 tondan fazla ağırlık taşıyan tren vagonlarının da hafif bir maddeden yapılmış rayların üzerinde kayar gibi hızla ilerleyeceği konusunda ikna olmuş durumdalar. Ancak rayın iki tarafının da bellli bir yükseltide ve içinin kaz tüyünü andırır hafiflikle bir madde ile doldurulmuş olması gerekiyor. Ayrıca trenin tekerleklerinin yanlızca kalkma ve durma anında kullanılması ve hızlı seyir halinde bu özel rayda kayar gibi ilerleyebilmesi için, tekerleklerin kalkabilir özellikte olması gerekiyor.FAZLA VİTAMİN TÜKETİMİ ÖLÜM RİSKİ DOĞURUYORVitamin hapları piyasası tarafından uzun yıllardan beri ısrarla vurgulanan ‘vitaminler sağlık açısından yararlıdır’ sözleri gerçekten doğru mu? ABD, İspanya ve İngiltere’den araştırmacılar E vitamininin niteliğini tam olarak ölçmek için birbirinden farklı klinik deneyleri incelediler. Ortaya şaşırtıcı bir sonuç çıktı: Günde 400 IU (international units) doz alanlar, almayanlara oranla yüzde 10 daha fazla ölüm riski altında.Baltimore’da Johns Hopkins Üniversitesi’nden epidemiyolog Edgar Miller’a göre, şirketlerin E vitamini hakkında söyledikleri bilimsel bir incelemeye dayalı değil, yalnızca pazarlama.E vitamininde hücreleri ve dokuları koruduğu düşünülen güçlü bir antioksidan bulunuyor. Ayrıca yaraların E vitamini sayesinde daha çabuk iyileştiği, bağışıklık sisteminin güçlendiği de yaygın bir inanış.Bu vitamin doğal olarak bitki yağlarında, yapraklı sebzelerde ve cevizde bulunuyor. Sudan ziyade yağda çözünüyor ki, bu da E vitamininin fazlasının bedenin dokularında birikebileceği anlamına geliyor.Beslenme uzmanları dengeli günlük
diyet içinde 10-12 miligram (veya 15-30 IU) E vitamini bulunmasını tavsiye ediyorlar. Hatta antioksidan özellikleri nedeniyle, yüksek dozda kullanılması halinde kalp rahatsızlıklarının ve kanserin önüne geçileceÄŸi spekülasyonları süregeliyor. Miller’in araÅŸtırması New Orleans’ta Amerikan Kalp BirliÄŸi’nin toplantısında sunuldu. AraÅŸtırmacılar, toplam 130 bin katılımcının olduÄŸu 19 farklı deneyden çıkan sonuçları bir araya getirdi. 150 IU ya da daha az miktarda E vitamini kullanılması halinde, herhangi zararlı bir etkisinin olmadığı hatta saÄŸlığa yardımcı olabileceÄŸi anlaşıldı. Ancak 150 IU’nun üzerine çıkıldığı zaman ölüm riski artmaya baÅŸlıyor ve 400 IU ve üzerinde, risk gerçekten belirgin hale geliyor.AraÅŸtırmayı yapanlar, insanların aşırı dozda E vitamini kullanımını derhal durdurmasını öneriyor.HAVADAKÄ° OZON ORANI BRONÅžLARA VE GÖZE ZARARLIAvrupa çapında yapılan büyük bir araÅŸtırmada, yaz aylarında soluduÄŸumuz havada artan ozon miktarının, kentlerde daha fazla ölümlere neden olduÄŸu ortaya kondu. AraÅŸtırma, 23 Avrupa kentinde, havadaki ozon yoÄŸunluÄŸuyla ölüm sayıları arasındaki iliÅŸkiyi araÅŸtırmak amacıyla yapıldı. Ve özellikle nefes yolu hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarının arttığı saptandı.Atina Ãœniversitesi’nden Klea Katsouyanni liderliÄŸinde yapılan araÅŸtırmanın sonuçları American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine’de (Sayı 170, S.1080) yayımlandı.23 kentte ozon deÄŸerleri 3 yıl boyunca günlük ölçüldü. Aynı zamanda ölüm sayıları izlendi ve ölümleri tetikleyen havadaki parçaçık sayısı, kükürt dioksit, azotoksit ve karbondioksit deÄŸerleri yaz aylarında ölçüldü. Havadaki ozon deÄŸerleri yükseldikçe, ölüm oranları da artıyordu. Bu gazdaki en yüksek artışlar Prag, Torino ve BudapeÅŸte’de, en düşük deÄŸerler ise Tel Aviv, Londra ve Paris’te ölçüldü.Kentlerde soluduÄŸumuz ozon, güneÅŸ ışığındaki ultraviyole ışınları, araba egzozlarından çıkan azotoksit ve havadaki oksijenin bileÅŸimiyle oluÅŸuyor. Bu gaz etkin bir ÅŸekilde, burun mukozasına, bronÅŸlara ve gözlere saldırıyor. Solunum yolu hastalıkları olan insanların, bu nedenle, yaz aylarında yüksek ozon yoÄŸunlaÅŸmasının olduÄŸu zamanlarda mümkün olduÄŸunca sokakta az dolaÅŸmaları ve yorucu hareketlerden kaçınmaları tavsiye ediliyor.Â
button