Güneşin öptüğü tenler

Güncelleme Tarihi:

Güneşin öptüğü tenler
Oluşturulma Tarihi: Mart 13, 1999 00:00

Haberin Devamı

Bu yıla kadar beyaz ten egemenliğini ilan etmişti, hem de epey uzun bir süredir. Ama galiba etki-tepki kuralı geçerli oldu. Çünkü modacıların çoğu sezon koleksiyonlarını yanık tenlerde sergiledi. Ama sakın aldanmayın, yanık tenden kasdedilen bronz değil, altın ten...

Vampir filmlerini bilirsiniz. Hani filmin biryerlerinde (daha çok sonlarında) güneş ışığı vampirin tenine değer de, teni yanıp kavrulur, ışık hızıyla yaşlanır. Biraz düşünürsek, bu olay, yani güneşin değdiği tenin yanıp kavrulması ve yaşlanması hiç de vampir ya da bilim kurgu öykülere özgü bir şey değil. Ozon tabakasında deliğin açılmasından bu yana güneşle tenimiz arasında olup bitenler biraz yavaşlamış haliyle tam da bu. Ozon tabakasındaki delikten bu yana güneşin altında söylenen yeni şeyi bir daha, bir daha söylemeye gerek yok değil mi? Yani süzülmeyen ultraviyole ışınlarının cildin savunma bariyerini, bağışıklık sistemini, ona elastik yapısını veren tabakasını zayfılattığını; kansere zemin hazırladığını...

20'li yaşlarda cildin yaşlanmaya başladığını... Öğle saatinde iki dakika güneş altında kalmanın cilde hasar verdiğini... Güneş koruma faktörlü ürün kullanılmadığında cildin daha hızlı bozulduğunu...

Belki bu gerçeklerden, belki de modada zamanının gelmesinden; yıllardır beyaz ten egemendi. Öyle ki beyazlık kimilerince iyice abartıldı, yüzlerde beyaz fondötenlerle kirece bile çaldı. Bu beyazlık içinde kozmetik dünyası allıkla aşk yaşadı, yaşıyor. Ama bu yılın yeni sezon koleksiyon tanıtımında podyumlarda giysi ve aksesuvarlar kadar, bir başka şey de herkesin dikkatini çekti: Yanık ten.

Sakın aldanmayın

Evet, yanık tenli mankenlerde sunuldu yeni koleksiyonlar. Ama sakın aldanmayın, yanık ten, sandığımız gibi ‘‘bronz’’ değil, ‘‘altın’’ bir ten. Sakın aldanıp güneşte bronzlaşmaya çalışmayın. Bunun ödülü yalnızca gevşemiş bir cilt ve kırışıklıklar olacaktır. Güneşte yanmış tenden maksat, ‘‘güneşin öptüğü ten’’; yani sağlıklı, ‘‘altın’’ renkli bir ten. Hatta biraz çillenmiş bile olabilir. Ve gereken uyarıyı da söylemeden geçmek istemem: Sakın bunu güneş altında denemeyin. Bu sözlerimle abarttığımı sanabilirsiniz ama, eğer cilt yaşlanması sizin için önemliyse güneşten bir vampir gibi kaçmanız gerekiyor. Cildin yaşlanmasında rol oynayan etkenler arasında güneşi hiçbir şey geride bırakamaz.

Nasıl ‘‘altınlaşacağız’’?

Peki, güneşin öptüğü bir tene nasıl sahip olacağız? Çok basit. Yapay yollarla. Yani ya bronzlaştırıcı ürünlerle (yüz ve bütün vücut için), ya da fondöten, allık, pudra gibi makyaj malzemeleriyle (yalnızca yüz ve dekolte için). Zaten ünlü tasarımcıların makyaj ustaları aynı şeyi söylüyor: Amaç yaz duygusu yaratmak. Ve bir uyarı da yapıyorlar: Çok açık renkli ciltlerde bronzlaştırıcı makyaj biraz turuncuya kaçtığı için hoş durmayabilir.

Makyaj konusunda parıltılı farlar da size yardımcı olacaktır. Özellikle altın renkli farlarla yüze, omuzlara, dekoleteye küçük vurgular yapabilirsiniz.

Modacıların birçoğu altın tenle flörte başladı ama kimileri beyazlıkta ısrarlı. Hatta beyaz teni bembeyaz giysilerle iyice vurgulayanlar da var. Seçim size kalmış. Nasıl olsa kimsenin artık moda namına birşey dikte ettiği yok. Siz yalnızca seçim yapacaksınız. Ama ten konusunda ister altın tonu, ister beyazlıktan yana olun güneşe sakın korunmasız çıkmayın. Kulağa biraz bilimkurgu gibi gelebilir ama, beş dakika için bile olsun yüksek koruma faktörlü bir ürün sürün yüzünüze ve güneş gözlüklerinizi takın. Bu tutumunuz, ileriki yıllarda gençliğinize ve cildinize yapılan iltifatlar olarak size geri dönecektir.

Bronz değil, altın

Bir kez daha vurgulamakta yarar var. Bronzluk değil, altın ışıltı önemli tenin ‘‘yanık’’ görünmesinde. Tasarımcılar ‘‘yaz duygusu’’ yaratmaktan söz ediyor. Yaz duygusu, yani çok hafif bir güneş yanığı, kırmızı yanaklar; sağlıklı bir görünüm. Yazın kimse artık güneş altında kararmıyor. Kapkara güneş yanığı ciltler artık modanın değil, tıbbın konusu olmuş durumda (yalnızca cilde yaptığı hasar açısından değil, güneş altında bağışıklık sisteminin zayıflaması da sözkonusu). Abartılı solarium yanığı, koyu, kayış gibi tenler zaten çoktan estetiğin defterinden silindi. Mumyalaşmaya yüz tutmuş bir ceset renginden öte bir çağrışımı yok çünkü (söylediklerimde samimiyim, hiç farkı yok).

Altın ten için önerim, bronzlaştırıcı ürünler. Eski kuşak bronzlaştırıcılar sarı renk veriyor ve kötü kokuyordu. Ama şimdiki, yeni kuşak ürünler öyle değil. Hem altın tonu veriyor, hem de cilde bakım yapıyor (antioksidan ve vitamin yüklüler) ve güzel kokuyor. Bazılarında güneş koruma faktörü de var. Eğer cildinize önem veriyorsanız hem altın tene kavuşun, hem de bakım yapın derim. Üstelik yaza girerken vücudunuza bronzlaştırıcı ürün kullanırsanız, selülit görünümünü azalttığını da unutmayın.

Bazıları beyaz sever

Altın ten trendi yükselişe geçti ama, kimi modacılar hala beyazlıktan yana. Üstelik bu yılın iki ‘‘in’’ renginden biri olan beyazla (diğeri mavi, biliyorsunuz) beyaz teni bütünleştiriyorlar. Belki bir tür minimalist bir yaklaşımdır. Beyaz giysiler öyle çok kullanılıyor ki, ‘‘klinik’’ görünüm diye bir trend de türedi. Tepeden tırnağa (kep, giysiler, ayakkabılar ya da sandaletler) bembeyaz olmak. Eğer böyle bir beyazlığı seçerseniz makyaj malzemesi olarak allıktan vazgeçmeyin derim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!