Güncelleme Tarihi:
Annenizin mutfağından neler hatırlıyorsunuz?
- Annemle babam ben çok küçükken ayrıldığı için büyükannemin mutfağını hatırlıyorum. Yaptığı her şeyin çok güzel olduğunu biliyorum. Ama beni hiç mutfağa sokmadı, bana hiç yemek yapmayı öğretmedi. Şu hayatta her şeyi doğadan ve hayvanlardan öğrendim. Onun için yemek yemeyi, yemek yapmayı, anne olmayı, doğayı takip ederek öğrendim. Yemek yapmak benim için beste yapmak gibi bir şey. Ne yapıyorsunuz diye sorarsanız, galiba ona füzyon mutfağı diyorlar. Çok çeşitli şeyleri karıştırarak, değişik tatlar elde etmeyi çok seviyorum.
Babaannenizin pişirdiği en iyi yemek hangisiydi?
- Büyükannemin irmik helvası, topiği, pilavı, çiğ böreği, aklınıza hangi yemek gelirse, elini hangi yemeğe sürerse olağanüstü olurdu.
O dönemde sevdiğiniz yemekler hangileriydi?
- Çocukluğumda da et düşmanıydım. Otoburum ben. Sadece patlıcan yiyemezdim çocukken, bir de ıspanak dişimi kamaştırırdı. Bunun dışında bütün sebzeleri yerdim. Çok yemek seven bir çocuk değildim, çok iştahsızdım. Hayatımda hiçbir zaman yemek yemeği sevmedim, hep “Şu hayatta, yemek yemek zorunda kalmasaydım ne güzel olurdu” diyenlerdenim. Bir de uyku... Uykuya ihtiyacım olmasaydı ne güzel olurdu.
Bu et sevgisizliği nereden geliyor? Kızlarınızda da var...
- Şevval sonradan başladı, büyük kızımsa arada sırada yiyor. Bir kere yedirttikleri zaman tadını beğenmedim, bana çok iğrenç geldi. Ölü yiyorum hissine kapıldım. Damak zevkime hiç uygun değil.
Hiç mi yemiyorsunuz?
- Hiç yemiyorum. Çok ender balık yiyorum ama onun da üstüne bir çorba kaşığı köri, kekik, aklınıza gelecek bütün baharatlar koyuyorum. Galiba balığı da yakında bırakacağım.
Bilinçli olarak ilk mutfağa girişiniz nasıl oldu?
- Bilinçli değil de, evlendiğimde girmek zorunda kaldım. Çok gençtim, eşimin anneannesi Rum’du, çok da güzel yemek yapardı. Eşim güzel yemeğe alışmış biriydi. İlk günlerde benden çay istedi. Gerçekten de çay yapmayı bile bilmiyordum. Çaydanlığa suyu doldurdum, içine de çayı koydum, tabii korkunç bir şey oldu.
Şevval Hanım domatesli pilavınızı öve öve bitirememişti...
- Mutfak bilgim yıllar içinde gelişti tabii ki. Çok çeşitli pilav yaparım, çeşitli baharatlar eklerim, içine iç badem koyarım, büyük üzüm koyarım. Sebzeleri mutlaka meyvelerle pişiririm: Ekşi elmayla pırasa pişiririm, kerevizi portakal suyuyla yaparım.
HAMİLE KALAN BİZE GELİYOR
Kızlarınız “Anne şunu yap” diye sipariş veriyor mu?
- Hayır, zaten o kadar vaktim dar ki, öyle mutfakta oturup uzun uzun, çeşit çeşit şeyler yapamam. Geç uyanıyorum, günüm ölüyor ama evimin işini kendim yaparım, biraz titizim. Hava çok sıcak olduğu için, sokakta kedilere, köpeklere su dağıtmam gerekiyor. Baktığım hayvanlar var onlara yemek vermek zorundayım. Prova oluyor, televizyon programı oluyor. Kendime göre bayağı işim var, müzik dinliyorum, yazı yazıyorum. Onun için mutfakta uzun uzun zaman harcayacak vakit yok.
Kedilerinizin sayısı arttı mı? 17 diye biliyorum, onlara özel yemek yapıyor musunuz?
- Hiç saymıyorum vallahi! Eskiden yemek yapıyordum, şimdi hazır mama veriyorum. Bazıları iyilik yapayım diye ucuz ucuz mamaları veriyor hayvanlara. Bu mamalar böbrek sorununa ve ölümlerine sebep oluyor. Evde de kedim var ama ben sokaktaki bütün kedilere bakıyorum. Bizim ev Süleymaniye Doğum Evi gibi. Hamile kalan bize geliyor.
İyi yemek yapabilen erkekler sizi etkiler mi?
- Bir erkeğin yemek yapması ya da yaptığını kabullenmesi onun çok kompleksiz olduğunu gösterir. Bir erkeği mutfakta severek izleyebilirim, çok hoşuma gider. Ama bugüne kadar birlikte olduğum kişilerde öyle bir şey görmedim, herkes benden bekledi.
Aşkların midede filizlendiğine inanıyor musunuz?
- Hayır, buna da çok karşıyım. İnsan bir şeyler hissettiği kişi karşısında zaten yemek yiyemez. Ben yiyemem şahsen, aç kalırım zaten. Bunun için bir yemeğin aşka bahane edilmesinden çok hoşnut değilim.
Hangi yörenin yemekleri ağzınızı sulandırır?
- Her yöreden ağzımı sulandıracak yemekler var; Karadeniz’den kuymak mesela, Ege’nin otları, Antakya’nın humusunu, acılı çökeleğini, künefesini çok severim. Van’nın kahvaltısına, Bursa’nın meyvelerine bayılırım.
Favori mekanlarınız?
- Demeti, Cibalikapı Balıkçısı, bir de Cihangir’deki Jash.
SONRADAN DOKTORA VERECEĞİME DOĞAL SEBZEYE İKİ LİRA FAZLA VERİRİM
Bir zamanlar geç saatlerde pazara gitme alışkanlığınız varmış.
- Halen gidiyorum. O zamanlar Yeşilköy’de oturuyorduk, ekonomik durumum biraz kötü olduğu için pazara geç saatte giderdim. Şimdi Feriköy’deki organik pazara gidiyorum. Bu pazarın kurucularından sayılırım. Orada kızlarımla konser bile verdim. Orada çok iyi dostlar var, sosyalleşiyorum. Semt pazarlarına pek gitmiyorum artık.
Sebzeyi ve meyveyi mutlaka organik mi yiyorsunuz?
- Vallahi ne kadar organik bilemiyorum. Bu konuyu çok derinlemesine bildiğim için kendimi de çok kandırmıyorum. Ama ne kadar olursa, en azından bir miktar da olsa yine faydası var. Sonunda doktora vereceğinize, doğal sebzeye bir-iki lira fazla verin. Kilolarca almaya gerek yok. İki patates, iki patlıcan, iki biber, iki kabak bir sürü yemek oluyor. Pahalı sofraları sevmem, bir çeşit yemek yerim, kuru fasulye mi sadece kuru fasulye yerim.
Bir zamanlar bostanınızda sebze yetiştiriyormuşsunuz. Tarım aşkı devam ediyor mu?
- Burada değil de Dalyan’daki evimin bahçesinde yetiştiriyordum. Hasan Dayı adında çok iyi bir bahçıvanım var, çok şeker biri. Meyve ağaçlarım var, narenciyelerim var, temiz bir suyumuz var orada. Gübre de kullanmıyorum. Hayvan doğal yem yemediği için gübresi de doğal olarak ilaçlı. Hasan Dayı, bahçede yetiştirdiklerini kutulayıp kargoyla gönderiyor.
MİDEMİ DE SAÇLARIMI DA TERBİYE ETTİM BİRİ ACIKMIYOR DİĞERLERİ YAĞLANMIYOR
Hiç diyet yapamam. İnsanlar diyet yaptığında aç kalmaya şartlandıkları için canları daha çok yemek yemek istiyor. Neden acıkmadığımı şöyle izah edebilirim: Saç yıkama meselesini örnek verebilirim. İnsanlar saçlarını her gün yada gün aşırı yıkıyor, sonra da “Yıkıyorum yıkıyorum daha çok yağlanıyor” diyorlar. Tabii yağlanır çünkü onu öyle terbiye etmişsin. Alıştığı için her gün yıkanmak istiyor. Ben saçımı terbiye ettim, midemi de terbiye ettim. Bir tek uykumu terbiye edemedim.
İÇİNE AROMA KATILMIŞ BALI ANLARIM
Baldan çok iyi anlarım. Bir kere çok güveneceğiniz bir yöreden almanız lazım. Tarım ilacının olmadığı, arılara şeker ya da benzeri şeylerin verilmediği yerleri bilmeniz gerek. Ama o yörelerde üretilen bu balları da, ilaç yapmak için İsviçre falan bir yıl öncesinden kapatıyor. Balın şeffaflığı, yoğunluğu ama öncelikle kokusu çok önemli. İçine aroma katsalar bile beni kandıramazlar, aroma katılmış balları anlarım yani.
TEREYAĞLI DOMATES PİLAVI
Pirinç önemli tabii ki, güzel bir pirinç olursa pilav da iyi olur. Pirinci ılık tuzlu suda bekletirim. Diğer tarafta domatesin kabuklarını soyarım, doğrarım, kabukları atmam, rondodan geçirip domatesli pilavın suyu olarak kullanırım. Önce domatesleri tereyağında pişiririm. Sonra pirinci ekleyip bire bir buçuk gibi su koyarım. Şöyle bir karıştırdıktan sonra kapağı kapatırım. Pilav göz göz olduğu zaman, üzerine peçete koyarım, demlendikten sonra bir kez karıştırırım, eğer ben yemeyeceksem üzerine ısıtılmış tereyağı dökerim. Bu pilav çoban salatasıyla harika olur.