Oluşturulma Tarihi: Nisan 26, 2004 01:33
Ünlü yapımcı Türker İnanoğlu'nun hayatını ve anılarını yayınlıyor. Gülşen Bubikoğlu'nu güzellik yarışmasında birinci seçtirtmediğini Kelebek'e anlattı.
Sinemayla uzaktan veya yakından ilgili olup da Türker İnanoğlu adını duymayan yoktur herhalde. Aynı şeyi özel televizyonlar için de söylemek mümkün elbette. ‘Yapımcı, yönetmen, sinema sahibi, başarılı dizilerin unutulmaz ustası,
film ithalatçısı’ gibi pek çok sıfatla birlikte anabileceğimiz İnanoğlu, kendi adıyla kurduğu TÜRVAK’ta da sinema ve televizyon için insan yetiştiriyor. Bir başka sinema emekçisi olan Giovanni Scognamillo tarafından hazırlanan ve Doğan Kitapçılık tarafından yayımlanan ‘Bay Sinema’ kitabıyla bir kez daha gündeme gelen İnanoğlu, o uzun sinema serüvenini anlattı. İnanoğlu ‘Türk sineması için yaptıklarımla Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi çoktan hak ettim’ diyor.
Yaklaşık 45 yıldır sinemanın içindesiniz. Bugün dönüp geriye baktığınızda, keşke sinemayla hiç ilgilenmeseydim, başka şeylerle uğraşsaydım dediğiniz oluyor mu hiç?
Yeniden dünyaya gelsem, yeniden sinemacı olurdum. Ben işimi her zaman çok sevdim. Zaten böyle bir işi sevmezseniz, benim yaptıklarımı yapmanıza ve becermenize imkán yok. Benim sinema dünyasında yaptıklarımı toplayıp başvursak, Guinness Rekorlar Kitabı’na girebilirim büyük bir rahatlıkla. Bir kişinin tek başına bu kadar film, bu kadar televizyon dizisi yapması akıl alacak iş değil.
- Kitabı okuyunca, Türker İnanoğlu’nun bütün hayatı düz bir çizgide seyretmiş gibi bir manzara çıkıyor ortaya. Her şey başarılmış, herhangi bir başarısızlık, üzüntü, acı söz konusu değil sanki. Gerçekten de her şey bu kadar hazır mıydı önünüzde?
Olur mu efendim. Hem maddi, hem manevi bakımdan çok sıkıntılı zamanlar geçirdim. Hiç tatil yapmadan, dinlenmeden çalışmanın sıkıntılarını bugün çekiyorum. Her tarafımdan bir şeyler çıkmaya başladı. Kitapta genellikle tatlı kısımlar anlatılıyor. Elbette ki her şey bu kadar toz pembe değildi.
- Hani okuyan da, ilk filminde asistan, ikincisinde yönetmen yardımcısı, üçüncüsünde de yönetmen olmuş. Meğer ne kadar kolaymış bu işler diye düşünecek...
Tabii o kadar kolay olmadı. Bir defa ben çok film seyrederdim ve devamlı okurdum. Tatbiki Güzel Sanatlar’dan geldiğim için elim kolum da yatkındı biraz. Mesuliyet verilmesi önemliydi. İnsan üzerine bir mesuliyet aldıktan sonra daha çabuk yetiştiriyor kendisini.
- Herkeste yok ama bu mesuliyet duygusu....
Afedersiniz ama herkes de bir Türker olmuyor...
İstanbul’u benden iyi bilen yoktur
- Kitabı okurken dikkat çeken bir başka şey de şu: Sizin sinemacılığınızda da, videoculuğunuzda da, televizyonculuğunuzda da en önemli kılavuzunuz sezgileriniz. Sürekli sezgileriniz yol gösteriyor size galiba.
En büyük özelliğim bu. Ben yirmi yaşımdan beri devamlı halkın içindeyim. Halkın ne düşündüğünü, ne hissettiğini, neye nasıl tepki göstereceğini gayet iyi bilirim. Filmlerin çoğunu Anadolu’da ve İstanbul’un muhtelif semtlerinde çektiğimiz için, benim çok fazla gezebilme ve bunun tabii sonucu olarak da halkla kaynaşma imkánım oldu. Mesela iddia edebilirim ki, İstanbul’u benim kadar bilen adam çok azdır. Bunun en büyük faydası, halkı yakından tanımak oldu. Halkın ne istediğini benim kadar bilen insan yoktur sanırım. Bu her zaman büyük bir avantaj sağladı bana. Tabii biraz da Allah vergisi bir tarafı var bunun.
- Hálá kuvvetli mi sezgileriniz?
Valla fena değildir. Karşıma birisi çıksa, yüzde yüz değil ama yüzde seksen tuttururum. Ne istediğini, nasıl bir insan olduğunu, neyi amaçladığını rahatlıkla sezebilirim. Benim yanımda çalışanların çoğu, uzun yıllardan beri buradadır. Ben bu işe girdiğim günden beri benimle çalışan insanlar var. Gördüğüm an bir insanın işe yarayıp yaramayacağını anlarım. Yanıldığım çok nadirdir.
- Bu sezgi sayesinde neredeyse başarısız olduğunuz hemen hiçbir şey yok gibi...
Yok canım, nerede? İkinci filmim ‘Kalp Yarası’ mesela, müthiş başarısız bir filmdir. İlk filmim ‘İçimizden Biri’ ondan çok daha iyi gişe yapmıştı. Üçüncü filmim ‘Hancı’yı ikincinin korku ve endişesiyle yaptım. İkinci film kötü diye önce kimse almadı filmi. Sonra büyük bir patlama gösterdi ama o arada ne çektiğimi ben bilirim...
- Peki ‘Kalp Yarası’nın başarısız olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Orada kadını yanlış kullandım. Zaten hissetmiştim ama çok geçti. Suna Selen oynuyordu. Evli bir kadının üstüne getirip yuvayı yıktırdım ve onunla mutlu ettim adamı. Öbür kadını da perişan ettim. Tabiatıyla Türk kadını hoşlanmadı bundan.
Türkan Şoray’ı nasıl keşfettikEmel Yıldız sete çok güzel bir genç kızla birlikte geldi, onbeş-onaltı yaşında bir genç kızdı diye hatırlıyor İnanoğlu. ‘Kara gözlüydü, üzerinde yeşil bir manto vardı. Bir kenara oturdu, etrafına bakınarak. İnsanın yüreğinin içine dalan bakışları vardı. Müthiş güzeldi, o ana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti.’
(...) Ve böylece gelecek yılların ve tüm zamanların sultanı Türkan Şoray sinemaya ilk adımını atmış oluyor: Türker İnanoğlu’nun kararlılığı sayesinde. Yıllar akıp gidiyor ve Şoray, 1998’deki bir söyleşide şöyle diyor: ‘Ben Türker İnanoğlu’na rastlamasaydım bugün belki dört - beş çocuklu, Fatih’te oturan bir ev kadını olurdum.’
Türkan Şoray, Köyde Bir Kız Sevdim filminin oyuncu kadrosuna dahil oluyor (...) İlk filminde Türkán Şoray gerçekten yetenekli olduğunu kanıtlıyor:
‘Biraz ışık ve kamera acemiliği çekti’ diyor İnanoğlu: ‘Ama oyun acemiliği çekmedi. Ne söylesek yapıyordu. Kameranın önünde nerede duracağını, nereden ışık alacağını, bir tokat yeme sahnesinde başını nasıl sola düşüreceğini anında öğrendi.’ Köyde Bir Kız Sevdim filminin çekimlerinde, pek az kişinin bildiği bir şey yaşanıyor ve Şoray ile İnanoğlu arasında duygusal bir yakınlık gelişiyor, karşılıklı bir heyecandan, bir takdirden doğan.
Coşkun Sabah, Bülent’le parladıBülent Ersoy’la yaptığım filmler bir usta müzik sanatçısının daha patlamasına sebep oldu: Coşkun Sabah... Bülent Ersoy’un orkestrasında ut çalan, büyük bir müzik bilgisine sahip olan Coşkun Sabah’tan, Bülent’in ilk filminden itibaren tüm filmlerinin müziklerini yapmasını istedim. Coşkun filmin fon müziklerini yapınca, filmlerim için hazırladığı özel şarkılar da büyük patlama yaptı. ‘İşte Bizim Hikáyemiz’, ‘Ölmeyen Şarkı’, ‘Baharı Bekleyen...’ bugün hálá dillerden düşmeyen eserlerdir. Coşkun Sabah, bir süre sonra kendi adına kaset ve plak çalışmaları yaparak zirve yolunu tuttu.
Bülent’in (Ersoy) erkeklerle olan ilişkisi filmin setindeki esprilerle karışık olarak da gündemdeydi. Bülent, Orhan Aksoy’un yakışıklı asistanı Samim Utku’ya kancayı taktı. Samim yeni nişanlı olduğu için hiç oralı olmuyor, yüzgöz olmamak için de anlamamazlıktan geliyordu. Gülşen’le bir aşk sahnesinin çekiminde yönetmen ‘Gülşen’in gözlerinin içine büyük bir aşkla bak’ dediğinde Bülent, ‘Ben sapık mıyım, neden bir kadına bakacakmışım? Ben bakacak yeri biliyorum, ama o bana bakmıyor’ deyip taşı Samim’e atıyordu.
YARIN Türkan Şoray’la flört ettik, Filiz Akın’la gizlice evlendik